Yeryüzünün tarihi. Martin J. S. Rudwick
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Yeryüzünün tarihi - Martin J. S. Rudwick страница 17
Ancak tarihin ne kadar uzun olduğu konusu, yani geleneksel birkaç bin yılın çok ötesine uzanan bir toplam süreç fikri, diğer bilginler tarafından da hesaba katılmış olsa da Buffon’un açıklığa kavuşturduğu bir konuydu. Diğerlerinin aksine Buffon süreci, doğru rakamlarla tespit etmeye çalışmıştı. Kırsal kesimdeki konağında bulunan demir imalathanesini kullanarak çeşitli maddelerden yapılmış farklı boyutlardaki küçük topların akkor halinden oda sıcaklığına soğuma hızını ölçtü ve sonra sonuçları yeryüzünün boyutuna yükseltti. Bu işlem sonucunda yeryüzünün toplam yaşının yaklaşık 75.000 yıl olduğunu belirlediyse de bunun fazlasıyla düşük bir tahmin olduğundan kuşkulandı ve içten içe sayının on milyonlara varabileceğini düşündü. Buffon’un yayınladığı düşük tahmin bile kronoloji uzmanlarının olağan hesaplarını altüst etti. Yüksek tahminlerini kendisine saklamasının sebebi kilise yetkilileri tarafından eleştirilme korkusu değildi. Aksine, düşük rakam için deneysel kanıtları olduğunu düşünüyordu, oysa yüksek rakam konusunda yalnızca önsezisi vardı. Haklı olarak korktuğu şey, diğer bilginlerin önerisinin fazla spekülatif olduğuna ilişkin eleştirileriydi. Buffon’un bulduğu bütün rakamlar, küçük modellerden gerçek yeryüzüne yaptığı büyütme işlemine ve tabii, soğutma teknolojisinin geçerliliğine dayanıyordu.
Buffon yeryüzünün yaşını, teorisi hakkında çok daha önemli bir bilgi veren bir bağlama yerleştirmişti. Onun tarih silsilesinin tamamı, başlangıçta akkor halinde olan bir cismin soğuma hızına bağlıydı, bu nedenle Güneş sistemindeki tüm cisimlere, hem gezegenlere hem de uydulara aynı şekilde uygulanabilirdi. Bunların soğuma hızı, esas olarak her cismin büyüklüğüne olduğu kadar Güneş’in sıcaklığına ve yakınlığına da bağlı olacaktı. Aslında, Buffon’un teorisi Descartes’ın çok daha eski teorisini örnek almıştı. Olayların sıralaması, sadece akkor durumdaki cismin başlangıç koşullarına ve soğuyan cisimlerin fizik kurallarına bağlı olarak, baştan sona kadar kesin olarak belirlenmişti veya adeta önceden programlanmıştı. Üstelik bu sadece her cismin geçmişine değil, aynı şekilde geleceğine de uygulanacaktı. Yeryüzünün durumunda Buffon, gezegenimiz daha da soğudukça ve Kuzey kutbunun donmuş atıkları yerkürenin diğer bölgelerine yayılıp onu (çok sonra ortaya çıkan bir deyimle ifade etmek gerekirse) Kartopu haline dönüştürdükçe ömrünü tamamlayacağı nihai yok oluş tarihi konusunda bir tahminde bulunmuş, hatta bunu hesaplamıştı. Bu Buffon’un yeryüzü teorisinin, söylemlerinde kullandığı tüm metaforlara rağmen –doğanın paraları ve yazıtları, çağlar ve anıtlar gibi– yalnızca çok sınırlı anlamda tarihsel olduğunu göstermektedir. Yeryüzünün zaman içinde, sabit doğa kanunları altında gösterdiği öngörülebilir fiziksel gelişimini (Ateş Topu’ndan Kartopu’na), geçmiş ve gelecek senaryosu halinde yeniden canlandırmıştı. Ancak yeryüzünün tarihi, insanlık tarihinin karışık, öngörülemeyen, beklenmedik durumundan yoksundu. Aslında bu, Genesis’teki Yaratılış anlatısının dinsel olmayan bir versiyonuydu ve yönlü değişim vurgusunu benimsemiş olsa da ilahi girişim temelinden türeyen derin durumsallığı dikkate almamıştı.
Şekil 3.4 Buffon’un Güneş sisteminin ilk oluşumundan beri gezegenlerin ve uyduların her birinin ömrü konusunda yaptığı hesaplar bin yıl (Ka) cinsinden veriliyor. Bu şekilde, zaman, günümüzdeki tarzla soldan sağa doğru akmış ve Buffon’un, küçük örnek topların akkor halinden soğuma hızıyla yaptığı deneyleri her cismin gerçek boyutuna büyüterek elde ettiği rakamlar (1775) esas alınarak yapılmış. Buffon her birinde, “dokunulabilecek” kadar soğuduktan hemen sonra, hayatın “kendiliğinden” başlayacağını ve yüzey ısısı, suyun donma noktasına ulaştığında sona ereceğini düşünüyordu (ayrıca bütün bu cisimlerin katı olduğunu ve fiziksel olarak yeryüzüne benzediklerini varsaymıştı). Geçmişle gelecek arasında ayrım yapılmamıştı ve bugünün konumu sadece, başka rakamlardan oluşan yoğun matrisin ortasında yeryüzüyle ilgili tek bir rakamdan –72,832 yılda– anlaşılmaktadır. Öngörülen geleceğin, geçmişten çok daha uzun olması dikkat çekicidir. Buffon bütün hesaplarının “kuramsal” olduğunu kabul ediyordu ama soğuyan cisimlere ilişkin evrensel fizik kuralları dikkate alındığında bütün bu cisimlerin, özellikle de yeryüzünün gelişim sürecinin, kesin ve öngörülebilir olduğu görüşünü vurguluyordu.
Buffon’un yeni yeryüzü teorisi farklı tepkiler aldı. Yine, Paris’teki yerli teologlarla birkaç zorluk yaşanmıştı ama onlar eskiye oranla daha da sessiz kalmışlardı. Aydınlanmanın kültürel merkezinde bu tür eleştiriler aslında ilgisiz oldukları gerekçesiyle dikkate alınmamıştı. Nature’s Epochs’un anlamlı edebi tarzı, genel okuyucuları tarafından çok takdir edilmişti ama bilginler Buffon’un makalesini, bu kadar spekülatif olduğu için yalnızca bir “roman” olarak değerlendirme eğilimindeydi. Somut gözlemlere dayandığı noktalarda bunlar Buffon’un kendi gözlemleri değildi, büyük ölçüde başkalarının gözlemleriydi (soğuma deneyi istisnaydı). Hemen hiç saha çalışması yapmamıştı ki bu çalışmalar şimdi böylesi ciddi araştırmalar için gerekli görülmekteydi. Buffon’un son derece açıklayıcı sistemi okuyucularının yeryüzünü, ilk insanlık tarihinden bile çok daha geriye giden uzun ve değişken bir geçmişi olan bir gezegen olarak hayal etmelerine yardımcı olmuştu. Ancak başkaları için bu devasa ve etkileyici panorama yalnızca hayali bir bilimkurgunun parçasıydı.
Döngüsel Yeryüzü Mekanizması mı?
Sadece birkaç yıl sonra, varsayıma dayalı “sistemler” kalabalığına oldukça farklı bir başka yeryüzü teorisi eklendi. Bu teorinin sahibi, Edinburgh’da David Hume ve Adam Smith gibi Aydınlanma’nın ünlü isimlerini içeren entelektüel ortamda bulunan İskoçyalı bilgin James Hutton’dı. Hutton da onlar gibi kendini aslında filozof olarak görüyordu. En kapsamlı çalışması epistemoloji (bilgi felsefesi) hakkındaydı. An Investigation of the Principles of Knowledge (Bilginin İlkeleri Hakkında Bir Araştırma – 1794) adının ima ettiği kadar geniş kapsamlı bir kitaptı. Theory of the Earth (Dünya Teorisi – 1788’de özeti, 1795 yılında da daha kapsamlı bir versiyonu yayımlandı) çok daha azimli bir entelektüel projenin yalnızca bir bileşeniydi. Hutton, Buffon gibi yeryüzünü düşünürken doğanın sanki istenen etkileri yaratabilmek için gereken uzunlukta zamana sahip olmasını doğal karşılıyordu; başka bir deyişle, bir filozof gözlemlenebilecek bir şeyi açıklamak için gerektiği kadar zaman kullanabilirdi. Yine Buffon gibi Hutton da bu tür açıklamaların genellikle, etrafındaki dünyada hareket halindeyken gözlemlenebilen yavaş doğal süreçler –örneğin erozyon ve çöküntü gibi– cinsinden yapılması gerektiğine kesin gözüyle bakıyordu. Bu ilkelerin ikisi de zaten 18. yüzyıl sonunda bilginler tarafından benimsenmişti ve Hutton bunları yaratıcı bir şekilde kullanan ilk kişi değildi. Yanlış bir inanç yüzünden,