Yeryüzünün tarihi. Martin J. S. Rudwick
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Yeryüzünün tarihi - Martin J. S. Rudwick страница 19
Hutton’ın sistemi göz ardı veya ihmal edilmemişti ve tabii, Aydınlanmanın kültür merkezlerinden birinde yaşayıp görüşleri yüzünden eziyet görmesi düşünülemezdi. Ancak 18. yüzyılın sonuna gelindiğinde, bilginler genellikle “Yeryüzü Teorisi” türünün ömrünü tamamladığını düşünüyordu. Yaygın bir şekilde, Hutton’ın örneğinin, Buffon’unki gibi ciddiye alınamayacak kadar spekülatif olduğu düşünülüyordu. Detaylı gözlemlerinin bir kısmı değerli olarak kabul edilse de teorisi, 18. yüzyıldaki aynı türdeki diğer çalışmalar gibi unutulsa daha iyi olurdu ama o, Hutton’ın ölümünden sonra yeni yüzyılın zevkine uyacak şekilde yeniden paketlenip insanlara sunuldu.
Antik ve Modern Yerküreler mi?
Ancak Hutton’ın eleştirenlerden biri, hem de en akıllılarından biri, çalışmalarıyla bu bilim türünün hem değişeceğinin, hem de terk edileceğinin habercisi olan Jean-André Deluc’tü (veya de Luc). Deluc, Cenevre vatandaşıydı (Cenevre o zaman şehir devletiydi ve henüz İsviçre’nin parçası değildi), meteoroloji uzmanı ve bilimsel cihaz imalatçısı olarak ün yapmıştı. Otuzlu yaşlarında İngiltere’ye göç etmiş ve Royal Society’ye katılarak Kral III. George’un Almanya doğumlu karısı Kraliçe Charlotte’a entelektüel danışman olarak atanmıştı. Uzun hayatının geri kalanında Batı Avrupa’ya birçok yolculuk yaptı ve eserlerinin çoğunu anadilinde, yani Fransızca olarak yayımladı. Deluc kendini, en az Buffon ve Hutton kadar Aydınlanma filozofu olarak görüyordu ama onların aksine, bırakın deist olmayı, ateist bile değildi. Kendini “Hıristiyan filozof” ya da "teist" olarak nitelendiriyordu. Tutucu bir dindar değildi ama kutsal kitabın insan hayatı konusunda güvenilir bir kılavuz olduğuna ve özellikle de ilahi girişimle ilgili inandırıcı kayıtlar içerdiğine inanıyordu: İncil’i tarih olarak ciddiye alıyordu. Kendinden önceki birçok insan gibi özellikle İncil’deki Yaratılış ve Tufan öykülerinin, yine tarih olarak güvenilirliğini göstermeye çalışmıştı (Bu çabası ona günümüzde, daha az gerekçeyle olsa da Ussher’ınki kadar olumsuz bir şöhret getirmişti).
Deluc’ün bu temalardaki ilk çalışmaları Buffon’un Epochs kitabından hemen sonra ve Hutton’ın Theory’sinden birkaç yıl önce basılmıştı ama ikisinden de radikal düzeyde farklı bir yeryüzü yorumu öneriyordu. Altı ciltlik Letters on the History of the Earth and of Man (Lettres sur l’Histoire de la Terre et de l’Homme – Dünya ve İnsanlık Tarihi Hakkında Mektuplar, 1778-1779), oldukça akıllı bir kadın olan ve bunları muhtemelen dikkatle okuyan hamisi Kraliçeye hitap ediyordu. Kitabın başında, Deluc temkinli bir şekilde yeryüzü hakkında bu tarz teorileştirmelere, evrenin tamamına “kozmoloji” denmesinden hareketle “jeoloji” denmesi gerektiğini ileri sürmüştü. Bu kelime, biraz anlam değişikliği ile sonunda tuttu. Daha sonraki yıllarda görüşlerini, Avrupa’nın her tarafında yayımlanmaya başlayan bazı periyodik dergilerde, Fransızca, Almanca ve İngilizce olarak yayımladığı uzun makalelerle anlatmıştı; çalışmaları kesinlikle diğer bilginler tarafından biliniyordu. Deluc, Batı Avrupa’da yaptığı saha çalışmalarına dayanarak –Buffon’un Fransa’da yaptığı çalışmaları bırakın Hutton’ın İskoçya’da yaptıklarından bile daha kapsamlıydı– yeryüzünün yakın geçmişinde yaşanan ve İncil’deki Nuh Tufanı kaydıyla özdeşleştirdiği önemli bir olayın tarihsel açıdan gerçekliğini kanıtlayacak fiziksel kanıtlar olduğunu iddia ettiği şeyleri tanımladı.
Deluc de, Buffon’la Hutton gibi iddiasını, bugün gözlemlenebilir derecede etkin olan erozyon ve çöküntü gibi süreçlerle ilgili çalışmalarına dayandırmıştı. Bunlara “güncel nedenler” diyordu (causes actuelle derken “actuelle (güncel)” kelimesini, İngilizcede neredeyse hükmünü yitirmiş olsa da hâlâ birçok Avrupa ülkesinde yer aldığı anlamda kullanmaktadır). Daha sonra gündeme gelecek bir jeoloji sloganını önceden tahmin edermiş gibi geçmişin anahtarının bugünde yattığına inanıyordu. Ancak Buffon’ın aksine Deluc bugünkü nedenleri birinci elden sahada incelemişti; ayrıca Hutton’un aksine bunların, şimdi gözlemlenebildikleri yerlerde ezelden beri etkin olmadıklarını iddia etmişti. Saha kanıtlarının oldukça yakın bir geçmişte, ölçülebilir bir zamanda mevcut kıtalarda harekete geçtiklerini gösterdiğini savunuyordu. Örneğin, Ren ve Rhône gibi büyük nehirler, yukarı doğru aşınan çökeltiyle dolu olduklarından, ağızlarında deltalar oluşturuyorlardı ve bunlar, tarihsel kayıtlardan tahmin yürütülebilecek bir hızda büyüyorlardı. Deluc kum saati (o dönemde şimdikinden daha çok bilinen bir cihazdı) analojisini kullanmıştı: herhangi bir anda aşağıya sızan sınırlı miktarda kum, kum saati baş aşağı çevrildikten sonra sınırlı bir süre geçtiğini gösteriyordu. Deltalar sınırlı büyüklükteydi, bu nedenle aynı şekilde geçmişte belirli bir zamanda oluşmaya başlamış olmalıydılar. Deluc, John Harrison’ın aşırı derecede hassas çalışan donanma kronometrelerine atıfta bulunarak bu tür özelliklere sonradan “doğanın kronometreleri” demişti. (18. yüzyılın en büyük teknik başarısı olan donanma kronometreleri sonunda gemicilikte boylam sorununu çözmüştü). Deluc’ün “kronometreleri” tabii ki hassas değildi ama bu benzetme ona, kendi ifadesiyle “bugünkü dünya”nın başlangıcının, geçmişte birkaç bin yıldan fazla olamayacağını savunma fırsatı vermişti (İncelediği özelliklerin birçoğunun bugün, Buzul Çağı’nın sonunda Kuzey Avrupa’da görülen çok soğuk veya buzul koşulların bitimini takip eden birkaç bin yılı simgelediği düşünülecektir.)
Deluc bu tür yaklaşık bir rakamın, Hutton’ın sonsuzluk savlarını çürütmeye yettiğini iddia etmişti (Yayımlanan mektuplar setinin bir tanesi İskoç bilgine hitaben yazılmıştı). Ayrıca tespiti, Tufan’ın olası tarihi konusunda kronoloji uzmanlarının yaptığı hesaplara uyacak büyüklükteydi. Bu nedenle, “bugünkü dünyanın” İncil’deki o kayıtla eşleşebilen büyük bir fiziksel olayla başladığı iddiasını da destekliyordu. Ancak Deluc, İncil’i harfi harfine yorumlayacak biri değildi. Kıtalarla okyanusların aniden yer değiştirdiğini varsaymıştı: Tufan’dan önceki kıtalar çökerek deniz seviyesinin altına inmişti ve eski okyanus tabanları yükselmiş ve yeni Tufan sonrası kıtalar olarak su seviyesinin üstüne çıkmışlardı. Bu açıklama İncil’deki okyanusların kısa süreyle karaya saldırısı ve sonra geri çekilmesi betimlemesinden çok uzaktı. Ama insan fosili olmamasını açıklıyordu, zira olaydan önceki insan dünyasının tüm izleri şimdi okyanusun dibinde olacaktı. Buna karşılık teorisi, karada bulunan çok sayıdaki deniz fosilini de açıklıyordu, çünkü Deluc’ün görüşüne göre bunlar “eski yeryüzü"nün kalıntılarıydı.
Yani Deluc yeryüzü tarihinin bütününü, birbirinden benzeri görülmemiş büyüklükte bir fiziksel “değişimle” ayrılan iki zıt “yeryüzü” şeklinde yeniden oluşturmuştu. Orijinal Letters – Mektuplar