Yeryüzünün tarihi. Martin J. S. Rudwick
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Yeryüzünün tarihi - Martin J. S. Rudwick страница 15
Descartes’ın başlangıçta kırık olmayan kabuk tabakası, Cennet Bahçesi’ndeki insanın ilk dünyasının sakin, düzgün mükemmelliğine benzetilmişti. Sonradan kabuğun kırılması küresel bir Tufan’a neden olmuş ve Nuh’la özdeşleşmişti.
Şekil 3.2 Burnet’ın Sacred Theory of the Earth kitabının görsel özeti: İngilizce çevirisinin süslü kapağı (1684). Kronoloji uzmanlarının sonlu doğrusal tarihi burada, gelecekte tamamlanacağını simgelemek amacıyla daire şeklinde kıvrılmış. İsa, kendisine atfedilen Yunanca tanımıyla, “Ben Alfa ve Omega’yım,” derken yedi aşamanın birinci ve sonuncusunun yanında bacaklarını açarak ayakta duruyor. Saat yönünde ilerlediğiniz zaman, başlangıçtaki Karmaşa’dan sonra, Tufan’dan önceki cennet gibi yeryüzünün düzgün mükemmelliği geliyor. Sonra da küresel Tufan oluyor (Nuh’un küçücük gemisi yüzerken gösteriliyor). Bugünkü yeryüzü, bildiğimiz kıtalar ve okyanuslarla tam ortada. Hâlâ gelecekte –doğanın değişmeyen yasalarının işleyişi dikkate alındığında öngörülebilen– bugünkü yeryüzünü mahvedecek küresel volkanik “Büyük Yangın”, sonra İsa’nın bin yıllık iktidarı sırasında yeryüzünün mükemmelliği ve finalde yeryüzünü yıldıza dönüştürecek Son. Geçmiş ve gelecek çarpıcı derecede simetrik bir şekilde bugünün iki yanında yer alıyor. Uzay-zaman çerçevesinde, ilahi âlemin sonsuzluğunu simgeleyen melekler sıralamayı dışarıdan izliyor. Ancak yeryüzünün kendisi sonsuz değil. Dairesel sıralamanın belirli bir başlangıcı ve sonu var.
Sular çekildiğinde, kıtalar ve okyanuslardan oluşan düzensiz coğrafyasıyla, bugünün kırılmış ve mükemmel olmayan dünyası ortaya çıktı. Geleceğe ilerledikçe, Tufan’ı yaratan doğa kanunları, zamanı gelince İncil’de öngörülen ve kıyamet olarak tanımlanan çok büyük yanardağ patlamaları yaratacaktı. Bu olay yeryüzünü temizleyecek ve ikinci kez düzgün ve mükemmel hale getirecekti. Böylece yeryüzü İsa’nın gelecekteki bin yıllık iktidarına hazır ve uygun olacaktı. Sonunda ve yine, faaliyet halindeki doğa kanunları sayesinde yeryüzü bir yıldıza dönüşecekti. Bu silsilenin tamamı, açıkça belirtilmeden, kronoloji uzmanlarının belirlediği türde bir zaman çizelgesi içinde yatıyordu (Sondan bir önceki dönemin, yani “milenyum”un fiilen bin yıl sürmesi bekleniyordu). Burnet, yeryüzünün sonsuz olabileceği ya da periyodik bir tarih türüne sahip olabileceği önerilerini açıkça reddediyordu. Kendi silsilesinin yuvarlak oluşu tamamlandığını, İsa’nın “Alfa ve Omega”sında gösteriyordu. Sonsuzlukçuların betimlediği gibi birbiri ardına sonsuz sayıda benzer döngüler içinde tek bir döngü değildi.
Burnet’ın teorisi son derece etkili olmuştu, hem de sadece bilginler arasında değil. İlginç bir şekilde Burnet, çalışmasının başlığındaki “Kutsal” adına, İncil’deki kanıtları bilimsel bir şekilde ele almasına ve açıkça sonsuzluğu reddetmesine rağmen ateizmle suçlandığını görmüştü. Ayrıca önemli bilimsel kanıtları göz ardı ettiği için eleştirilmişti. Örneğin İncil’deki anlatımda, ilk insanlar Cennet Bahçesi’nden atılmışlardı; o kadar “düşmüş” bir dünyaya atılmışlardı ki torunları (Nuh ve ailesi hariç) Tufan’da ölmeyi hak etmişlerdi. Oysa Burnet, Düşüş’ü göz ardı etmiş ve bütün Tufan öncesi dönemi cennet gibi mükemmel olarak betimlemişti. Başlangıçtaki bu mükemmellik, hiç deniz olmamasını gerektiriyordu (deniz, İncil’de karmaşa halindeki doğayı simgeliyordu). Bu nedenle Burnet’ın teorisinde deniz fosillerinin kaya tabakalarına gömülü olmasına olanak yoktu. Aslında Burnet, Royal Society’de, başka yerlerde aynı dönemde yaşayan bilginler arasında kayalar ve fosiller hakkında yaşanan hararetli tartışmaları tamamen göz ardı etmişti. Burnet çok daha ciddi bir şekilde hem Tufan’ı, hem de Büyük Yangın’ı sadece, bu büyük olayları kesin veya önceden planlanmış, dolayısıyla prensipte öngörülebilir hale getiren doğa kanunlarının işleyişine bağlamıştı. Bunu geleneksel, öngörülemeyen düşmüş insanların ahlaki davranışları hakkındaki ilahi kıyamet yorumlarıyla uzlaştırmak zordu.
Ancak Burnet’ın teorisi, sadece eleştirenler tarafından değil, ikna edici bulanlar tarafından da çok ciddiye alınmıştı. Örneğin Isaac Newton, Burnet’ı teoriyi nasıl geliştirebileceği konusunda önerilerde bulundu. Gezegenimizin dönme hızında başlangıçta değişiklik yapıldığında, Yaratılış “günleri” aslında yıllar olabilirdi (gerçi bu zaman çizelgesini pek genişletmiyordu). Newton’ın hayranı ve sonradan Cambridge’de halefi olan William Whiston, yayınladığı A New Theory of the Earth – Yeni Dünya Teorisi (1696) kitabında Descartes’ın doğa kanunlarını Newton’ınkilerle değiştirmişti. Bu değişikliğin Burnet’ın teorisini geliştirdiğini ve güncelleştirdiğini iddia etmişti. Özellikle, hem geçmişteki Tufan’ın hem de gelecekteki Büyük Yangın’ın fiziksel nedeninin kuyrukluyıldızlar olabileceğini ileri sürmüştü (Kuyrukluyıldızlar Newton’ın çalışmaları ışığında daha iyi anlaşılmıştı ama bu tür büyük etkiler yaratabilecek kocaman kütleler oldukları düşünülüyordu). Ancak Whiston’ın asıl amacı Burnet’ınkiyle aynıydı: Alt başlığında belirttiği üzere, kutsal kitaptaki tarihin “mantık ve felsefeye mükemmel bir şekilde uyduğunu” göstermek. Din ve doğabilimlerinin uyumlu olduğu iddia ediliyordu ve özlerinde kesinlikle birbirleriyle çelişmiyorlardı, gerçi aralarındaki ilişki şiddetli bir tartışma konusuydu.
“Yeryüzü Teorisi” artık bir bilim türüydü ama oldukça tartışmalı bir türdü. Aslında, Burnet’ın çalışmaları o kadar büyük bir kitap ve broşür bolluğu yaratmıştı ki –birçoğu tek ve gerçek teoriyi açıkladığını iddia ediyordu– bir eleştirmen küçümseyerek projenin tamamını, “yeryüzünü yeniden yaratmak” şeklinde tanımlamıştı. Buna rağmen Burnet’ın teorisi, 18. yüzyıl boyunca bilginler arasında popüler olmaya devam etmiş, ancak iki önemli şekilde değiştirilmişti. Birincisi, o yüzyılda ortaya çıkan yeryüzünün olası zaman sürecinin hiçbir çaba göstermeden çok fazla genişlemesini özümsemişti (Bunun için kullanılan kaynaklar bilim türünün kendisinden oldukça farklı olduğundan, gelecek bölümde anlatılacaktır). İkincisi, entelektüel Aydınlanma hareketinin kültürel ortamında, “Yeryüzü Teorisi” genellikle tamamen fiziksel boyutta doğa kanunlarıyla uğraşan bir projeye indirgenmişti. Burnet’ın ve diğer birçok kişinin teorilerinde görüldüğü haliyle doğanın ve kutsal kitabın kanıtlarını birleştirme girişimi, genellikle yarıda bırakılmış veya en azından yeterince önemsenmemişti. Açıkça belirtilmiş ateizmde ilahi boyut ender olarak reddediliyordu. Ancak, Aydınlanma bilginleri tarafından yaygın bir şekilde benimsenen “deizm” bunu bir kenara atmıştı. Tanrı’nın tamamen yüce ama aynı zamanda insan tarihi sürecinde yeryüzüyle etkileşim halinde olduğu şeklindeki dinamik anlayışa sahip geleneksel Hıristiyan