Dorian Gray’in Portresi. Оскар Уайльд

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dorian Gray’in Portresi - Оскар Уайльд страница 12

Жанр:
Серия:
Издательство:
Dorian Gray’in Portresi - Оскар Уайльд

Скачать книгу

kendini gereğinden fazla ciddiye alıyor. Bu insanların ilk günahı. Eğer mağara adamları gülmeyi bilselerdi, tarih farklı yazılmış olurdu.” dedi.

      Düşes titrek sesiyle “Beni gerçekten rahatlatıyorsunuz.” dedi. “Doğu Yakası sorununa ilgi göstermediğim için teyzenizi her ziyaret edişimde kendimi çok suçlu hissediyordum. Bundan sonra, yüzüm kızarmadan onun yüzüne bakabileceğim.”

      Lord Henry “Yüzümüzün kızarması çok çekicidir düşes.” dedi.

      Kadın “Eğer gençseniz öyledir.” diye cevapladı. “Şayet benim gibi yaşlı bir hanımefendinin yüzü kızarıyorsa bu kötüye işarettir. Ah! Lord Henry, keşke yeniden genç olmanın bir yolunu gösterseniz.”

      Lord bir an düşündü. Masanın karşısında oturan kadına bakarak “Geçmişinizde yaptığınız büyük bir hatayı hatırlayabiliyor musunuz düşes?” diye sordu.

      “Korkarım, bir sürü!” diye haykırdı.

      “O hâlde onları tekrar edin.” dedi ciddi bir ifadeyle. “İnsan yeniden genç olmak için sadece vaktiyle yaptığı ahmaklıkları tekrar etmelidir.”

      Kadın “Ne muhteşem bir teori!” diye bağırdı. “Bunu mutlaka uygulamalıyım.”

      Sir Thomas’ın gergin dudaklarından “Tehlikeli bir teori!” cümlesi döküldü. Leydi Agatha kafasını sağa sola sallıyordu fakat söylenenlerden duyduğu keyfe engel olamıyordu. Bay Erskine dinlemekle yetindi.

      “Evet…” diye devam etti Lord Henry. “bu, hayatın muhteşem sırlarından birisi. Günümüzde çoğu insan, yerlerde sürünen sağduyu uğruna ölüp gidiyor ve ancak iş işten geçtiğinde asla pişman olmadığı yegâne şeyin yaptığı hatalar olduğunu idrak ediyor.”

      Masadaki herkes güldü.

      Lord Henry ortaya attığı fikirle istediği gibi oynuyor; onu evirip çeviriyor, havaya atıp tutuyor, şekilden şekile sokuyordu. Süsleyip parlattığı fikrine paradokslardan kanat takıyordu. O devam ettikçe, ahmaklığa övgü yükselerek bir felsefeye dönüşüyor; hazzın çılgın melodilerini yakalayıp, kolayca hayal edilebileceği gibi, üzeri şarap lekeleriyle dolu cübbesi ve başında sarmaşıktan tacıyla, şarap tanrısı Bacchus’un sarhoş rahibeleri misali hayatın kırlarında dans ediyor; kendisine ayak uyduramayan akıl hocası Silenus’u ayık olmakla itham edip onunla alay ediyordu. Gerçekler, onun karşısında korkmuş orman yaratıkları gibi kaçıştı. Beyaz ayakları, bilge Ömer Hayyam’ın yanındaki muazzam fıçının içindeki üzümleri ezdi; ta ki kaynayan üzüm suları yükselip, mor köpük dalgaları hâlinde çıplak bacaklarına erişene veya fıçının damlatan, sızdıran siyah kenarlarında kırmızı köpüklere dönüşene kadar. Olağanüstü bir doğaçlamaydı. Dorian Gray’in gözleri kendisine sabitlenmiş gibi hissediyordu ve dinleyicileri arasında tabiatını etkilemeyi umduğu birisinin olduğunu bilmek, nüktedan zekâsını ortaya çıkarıyor ve hayal gücüne renk katıyordu sanki. Zekiydi, sıra dışıydı ve mesuliyetlerden sıyrılmıştı. Dinleyicilerini büyüleyip kendilerinden kurtarmıştı ve onlar da güle oynaya onun kavalının peşinden gitmişti. Dorian Gray bakışlarını ondan alamamıştı, sanki bir büyünün tesirindeymiş gibi orada öylece oturmuştu, dudaklarında gülücükler birbirini izlemiş ve merak duygusu gittikçe kararan gözlerinde kara delik açmıştı sanki.

      Sonunda, gerçeklik çağın üniformasına bürünmüş olarak, düşese arabasının geldiğini bildirmek için bir uşak kılığında odadan içeri girdi. Kadın alaycı bir acınma ifadesiyle ellerini ovuşturdu. “Ne fena!” diye bağırdı. “Gitmek zorundayım. Eşimi kulüpten alıp Willis’s Rooms’ta başkanlık edeceği saçma sapan bir toplantıya götürmem gerekiyor. Gecikirsem kesinlikle çok kızacak ve başımdaki bu şapkayla olay çıkarmak istemiyorum. Ziyadesiyle hassastır. Ağır bir kelam onu mahvedebilir. Hayır, gitmeliyim sevgili Agatha. Hoşça kalın Lord Henry. Çok tatlısınız ve insanı gerçekten baştan çıkarıyorsunuz. Fikirleriniz hakkında ne söyleyeceğimi gerçekten bilemiyorum. Bir akşam mutlaka bize yemeğe gelmelisiniz. Salı uygun mudur? Salı günü yapacağınız bir iş var mı?”

      Lord Henry eğilerek “Sizin için herkesi ekebilirim düşes.” dedi.

      “Ah! Çok hoşsunuz ve de çok kötüsünüz!” diye bağırdı. “Mutlaka bekliyorum.” dedi ve Leydi Agatha ile odadaki diğer hanımefendiler eşliğinde odadan çıktı.

      Lord Henry tekrar yerine oturduğunda Bay Erskine dolanıp ona yakın bir sandalyeye oturdu ve elini lordun koluna attı.

      “Sürekli kitaplardan bahsediyorsunuz.” dedi. “Neden bir kitap yazmıyorsunuz?”

      “Kitap okumayı o kadar çok seviyorum ki Bay Erskine, kitap yazmaya kıyamıyorum. Kesinlikle bir roman yazmalıyım, bir Acem halısı kadar güzel ve hayalî bir kitap. Fakat İngiltere’de gazeteler, küçük el kitapları ve ansiklopedilerden başka bir şey okuyacak bir edebiyat kitlesi mevcut değil. Dünyadaki tüm halklar arasında İngilizler, güzel edebiyat algısından en yoksun olanıdır.”

      “Korkarım haklısınız.” diye karşılık verdi Bay Erskine. “Geçmişte edebî hırslar beslerdim doğrusu, ama uzun süre önce bunlardan vazgeçtim. Şimdi ise sevgili genç dostum, sana böyle hitap etmemde bir sakınca yok umarım, sana yemekte söylediklerinde ciddi olup olmadığını sorabilir miyim?”

      Lord Henry “Söylediklerimi tamamen unuttum.” diye güldü. “Çok kötü şeyler mi söyledim?”

      “Gerçekten de çok kötü şeyler. Açıkçası sizin çok tehlikeli birisi olduğunuza kanaat getirdim ve sevgili düşesimize bir şey olursa baş sorumlu olarak hepimiz sizi göreceğiz. Fakat sizinle hayat hakkında konuşmayı çok isterim. Benim neslim sıkıcı bir nesildi. Bir gün, olur da Londra’dan bıkarsanız Treadley’ye gelin ve şans eseri elime geçen muhteşem Burgundy şarabı eşliğinde bana haz felsefenizi açıklayın.”

      “Çok memnun olurum. Treadley ziyareti benim için bir ayrıcalıktır. Kusursuz bir misafirperverlik ve mükemmel bir kütüphaneye sahip bir yer.”

      Yaşlı beyefendi nazik bir şekilde eğilerek “Sizinle birlikte tamam olacak bir yer.” diye karşılık verdi. “Artık çok değerli teyzenize veda etmeliyim. Athenaeum Oteli’nde beni bekliyorlar. Orada şu an uyku saatimiz.”

      “Hepinizin de mi Bay Erskine?”

      “Kırkımızın da, kırk sandalyede. Bir İngiliz edebiyat akademisi için prova yapıyoruz.”

      Lord Henry güldü ve ayağa kalktı. “Ben parka gidiyorum!” diye bağırdı.

      Kapıdan çıkarken, Dorian Gray onun koluna dokundu. “Sizinle gelmeme müsaade edin.” diye fısıldadı.

      Lord Henry “Ama sizin Basil Hallward’a onu görmeye gideceğinize söz verdiğinizi sanıyordum.” diye karşılık verdi.

      “Sizinle gelmeyi yeğlerim; evet, sizinle gelmem gerektiğine inanıyorum. Müsaade edin. Ayrıca yol boyunca benimle konuşacağınıza söz verin. Kimse sizin kadar güzel konuşmuyor.”

      Lord Henry gülerek “Ah! Bugün için yeterince konuştum.” dedi. “Şimdi tek istediğim hayatı seyretmektir. Siz de gelip benimle birlikte seyredebilirsiniz,

Скачать книгу