Dorian Gray’in Portresi. Оскар Уайльд

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Dorian Gray’in Portresi - Оскар Уайльд страница 10

Жанр:
Серия:
Издательство:
Dorian Gray’in Portresi - Оскар Уайльд

Скачать книгу

Bu mevzudan epeyce hikâye çıkardılar. Bir ay boyunca hanedanlık makamına çıkmaya cesaret edemedim. Umarım torununa, arabacılara davrandığından daha iyi davranmıştır.”

      Lord Henry “Bilmiyorum.” diye cevap verdi. “Çocuğun yüklü bir servete kavuşacağından şüphem yok. Henüz reşit değil. Selby Şatosu’nda oturuyor. Bana söylemişti. Ayrıca… Annesi çok mu güzeldi?”

      “Margaret Devereux gördüğüm en güzel kadınlardan birisiydi Harry. Şu evlilik işine neyin sebep olduğunu hiçbir zaman anlayamadım. Kimle istese evlenebilirdi. Carlington onun için kafayı yedi. Romantik bir kadındı aslında. O ailedeki tüm kadınlar öyleydi. Ne var ki, ailenin erkekleri katır kadar çirkindi. Ah Tanrı’m, ne muhteşem kadınlardı! Carlington onun ayaklarına kapanmış. Bana bunu kendisi söylemişti. Kız da onunla alay etmiş; ama o zamanlarda Londra’da o adamın peşinden koşmayan bir tek kadın yoktu. Bu arada Harry, uygunsuz evliliklerden bahsetmişken, babanın bana söylediği, Dartmoor’un bir Amerikalıyla evlenmek istediğiyle ilgili şu saçmalık neyin nesi? İngiliz kızları ona yetmiyor mu?”

      “Bu aralar Amerikalılarla evlenmek oldukça revaçta George amca.”

      Lord Fermor masaya yumruğunu vurarak “İngiliz kadınlarını tüm dünyaya karşı savunurum Harry!” dedi.

      “Bahisler Amerikalıların üzerinde.”

      “Çok fazla tutunamazlar, bana söylenen bu.” diye homurdandı amcası.

      “Uzun süren nişanlılık onları bitap düşürür ama engelli koşularda onların üstüne yoktur. Üstünlük sağlamayı biliyorlar. Dartmoor’un pek şansı olduğunu düşünmüyorum.”

      Yaşlı adam “Peki hangi aileden geliyor?” diye homurdandı. “Bir ailesi var mı bu arada?”

      Lord Henry başını salladı. Ayrılmak için ayağa kalkarken “Amerikalı kızlar ailelerini gizlemek konusunda, İngiliz kadınlarının geçmişlerini gizlemeleri kadar başarılılar.” dedi.

      “Domuz kasabı olmasınlar?”

      “Dartmoor’un iyiliği için umarım öyledirler George amca. Duyduğuma göre domuz konserveciliği Amerika’daki en kazançlı mesleklerden birisiymiş, tabii siyasetten sonra.”

      “Kız güzel mi?”

      “Güzelmiş gibi davranıyor. Amerikalı kadınların çoğu böyle davranır. Cazibelerinin sırrı bunda yatıyor.”

      “Bu Amerikalı kadınlar neden kendi ülkelerinde kalmıyorlar? Bize her zaman, orasının kadınların cenneti olduğundan bahsederler.”

      “Öyle zaten. Bu yüzden, tıpkı Havva gibi, oradan çıkmaya can atıyorlar.” dedi Lord Henry. “Hoşça kal George amca. Biraz daha kalırsam öğle yemeğine gecikeceğim. İstediğim bilgileri paylaştığın için teşekkür ederim. Daima yeni arkadaşlarım hakkındaki her şeyi öğrenmek hevesindeyken eski dostlarım hakkında hiçbir şeyi bilmek istemem.”

      “Öğle yemeğini nerede yiyeceksin Harry?”

      “Agatha teyzemlerde. Kendimi ve Bay Gray’i yemeğe davet ettirdim. Kendisi teyzemin son gözdesi.”

      “Hıh! Agatha teyzene söyle, beni artık şu bağış talepleriyle rahatsız etmesin. Bıktım artık. Bu nazik hanım, onun saçma hevesleri için çekler yazmaktan başka işim olmadığı fikrine nereden kapıldıysa!”

      “Peki George amca, ona söylerim, ama bir tesirim olacağını sanmıyorum. Hayırsever kişiler, insan mantığından mahrumdur. Onların ayırt edici özelliği bu.”

      İhtiyar beyefendi onaylar biçimde homurtular çıkardı ve uşağını çağırmak için zili çaldı. Lord Henry alçak kemerin altından geçip Berkeley Meydanı’na doğru yürümeye başladı.

      Demek Dorian Gray’in aile geçmişi böyleydi. Üstünkörü anlatılan bu hikâye, içinde gizlediği tuhaf ve modern sayılabilecek romantizmiyle onu etkilemişti. Delice bir tutku için her şeyini riske atan, güzel bir kadın. Çirkin, hain bir günahla son bulan, mutluluk taşan, deli dolu haftalar. Izdırapla geçen ayların ardından acılara gözünü açan bir bebek. Ölümün alıp götürdüğü bir anne, yalnızlığa ve sevgisiz, bunak bir dedenin zulmüne mahkûm edilmiş bir çocuk. Evet, enteresan bir geçmişti. Çocuğu şekillendirmiş, mükemmelliğe taşımıştı. Tüm kusursuz şeylerde olduğu gibi, bu vakanın da arka planında bir parça trajedi vardı. En sefil tohumun bile çiçek açabilmesi için yeryüzünün doğum sancıları çekmesi gerekir. Dün geceki yemekte, harika yüzüne daha da dolgun bir pembelik veren mum ışığı eşliğinde, hayret dolu bir keyifle açık kalmış ağzı ve ürkek gözleriyle kulüpte karşısında otururken ne kadar da büyüleyiciydi. Onunla konuşmak, şahane bir kemanı elinize alıp çalmak gibi bir şeydi. Yaydaki her dokunuşa ve titreşime karşılık veriyordu. Yarattığı etkide inanılmaz bir cazibe vardı. Benzeri bir etkiye daha önce hiç şahit olmamıştı. İnsanın ruhunu zarif bir surete yansıtması ve o surette bir anlığına asılı kalmasını sağlaması, kendi düşüncelerinin tutku ve gençlik melodileri eşliğinde yaptığı yankıları dinlemesi, kendi sıcaklığını sanki gizli bir sıvı veya tuhaf bir parfümmüş gibi başka birisine aktarması, hakiki bir hazdı; içinde bulunduğumuz bu denli bayağı ve kısıtlı çağda, zevklerin kabaca şehvetli ve hedeflerin bir o kadar alelade olduğu çağımızda, belki de bize kalan en tatminkâr haz… Tuhaf bir tesadüf sonucunda Basil’in atölyesinde tanıştığı bu çocuk müthiş bir karakterdi veya en azından müthiş bir karaktere evrilebilirdi. Zarafet sahibiydi ve delikanlılığın bahşettiği bir saflığı vardı, mermerden Yunan heykellerinin bizim için muhafaza ettikleri türden de bir güzelliği. İnsanın onunla birlikte yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Bir titan da olabilirdi, bir oyuncak da. Böyle bir güzelliğin solacak olması ne kadar üzücüydü!.. Ya Basil?.. Psikolojik açıdan çok ilginç bir adamdı! Sanatın yeni üslubu, hayata yönelik daha önce görülmemiş bir bakış açısı, oldukça tuhaf bir biçimde fazlasıyla mütevazı bir varlığa sahip ve hayattan bihaber bir adam tarafından ortaya atılmıştı; loş bir ormandan açık araziye gözlere değmeden yürüyüp geçen bu sessiz hayalet bir anda, orman perisi misali korkusuzca kendini göstermişti, çünkü o sessiz hayaleti arayan adamın ruhunda yalnızca mucizelerde görülebilen, olağanüstü bir imgelem can bulmuştu; nesnenin sade şekilleri ve kalıpları, deyim yerindeyse, sanki farklı ve daha mükemmel bir biçimin kalıplarıymışçasına, saf bir hâle bürünüyor ve bir çeşit sembolik anlam kazanıyorlardı, bu farklı ve mükemmel biçimlerin gölgelerini hakikate taşıyorlardı: Tüm bunlar ne kadar da tuhaftı! Tarihte buna benzer bir vaka hatırladı. Bunları ilk analiz eden kişi, düşünce sanatkârı Platon değil miydi? Bir sone dizisinin renkli mermerlerine işleyen Buonarotti4 değil miydi? Fakat içinde bulunduğumuz çağda bu çok tuhaftı… Evet, onun haberi olmaksızın, o muhteşem portreye şekil veren ressamın nazarında bu delikanlı ne anlam taşıyorsa kendisi de Dorian Gray’in için aynı anlamı taşıyacaktı. Ona hâkim olmanın yolunu bulacaktı ki, bu yolu hâlihazırda yarılamıştı zaten. O muhteşem ruha sahip olacaktı. Bu aşkın ve ölümün çocuğunda büyüleyici bir şeyler vardı.

      Birden durdu ve başını kaldırıp evlere baktı. Teyzesinin evinden biraz uzaklaştığını fark etti ve kendi kendine gülümseyerek geri döndü. Kasvetli bir havası olan hole girdiğinde uşak evdekilerin yemeğe geçtiklerini

Скачать книгу


<p>4</p>

Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni. Rönesans’ın ünlü sanatçısı Michelangelo. (ç.n.)