Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı Bütün Maceraları 9. Артур Конан Дойл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sherlock Holmes'un Vaka Kitabı Bütün Maceraları 9 - Артур Конан Дойл страница 16
“Ama Tanrı aşkına neler oluyor?”
“Aslında uzun bir hikâye değil.” demişti bir sigara yaktıktan sonra, “Hani Pretoria dışında, Buffelsspruit’taki sabah çatışmasını hatırlıyor musun? Doğu demir yolları hattındaydık. Benim vurulduğumu duymuştun.”
“Evet, doğru ama ayrıntıları hiç öğrenememiştim.”
“Biz üç kişiydik, sizin yanınızdan ayrılmak zorunda kalmıştık. Çok engebeli bir arazi olduğunu hatırlayacaksın. Simpson vardı; hani ona Kel Simpson derdik. Sonra Anderson ve ben vardım. Boer’lerle savaşıyorduk. Ama onlar pusuya yatarak üçümüzü bulmuşlardı. Diğer iki arkadaşım öldürüldü. Ben omzumdan bir kurşun ile yaralanmıştım. Ancak bir şekilde atıma binebilmiştim. Bayılıp eyerimden düşmeden önce herhâlde atım birkaç mil kadar dörtnala koşmuştu.
Kendime geldiğimde hava kararmıştı, kendimi çok güçsüz ve hasta hissediyordum. Ama yine de yavaşça doğrulmaya çalıştım. Hemen yakınlarda bir evin olduğunu görünce çok şaşırdım. Bir sürü penceresi ve geniş bir verandası olan kocaman bir evdi bu. Hava çok soğuktu. Akşamları adamı âdeta hissizleştiren o soğuğu hatırlıyor musun? Bizim alışık olduğumuz ayazlardan farklıydı. Öldürücü, hasta edici bir ayazdı. Her neyse, iliklerime kadar donmuştum ve tek ümidim o eve ulaşmaktı. Ne yaptığımın bilincinde olmayarak zar zor ayağa kalktım ve kendimi o yöne doğru sürüklemeye çabaladım. O merdivenlerden yavaşça çıktığımı, sonuna kadar açık olan bir kapıdan içeri girdiğimi, birkaç yatağı bulunan büyük bir odaya geçtiğimi ve memnuniyet nidasıyla kendimi o yataklardan birine attığımı hayal meyal hatırlıyorum. Yatak yapılmamıştı ama o an bu umurumda bile değildi. Tir tir titreyen vücudumdan kıyafetlerimi çıkardım. Bir dakika içinde derin bir uykuya dalmıştım.
Uyandığımda sabah olmuştu ve ruh sağlığı yerinde olan bir dünya yerine korkunç bir kâbusa uyanmıştım. Büyük ve perdesiz pencerelerden Afrika güneşinin ilk ışıkları içeri süzülüyordu ve o kocaman, bomboş, beyaz badanalı yatakhanenin her ayrıntısı net ve belirgin bir şekilde göze çarpıyordu. Hemen yanımda ufak tefek, cüce bir adam duruyordu, kafası ampul gibiydi, heyecanlı bir şekilde Almanca konuşuyor ve kahverengi süngerlere benzeyen korkunç ellerini sürekli havada sallayıp duruyordu. Hemen arkasında, bu durumu oldukça eğlenceli bulan bir grup insan vardı. Onlara baktığımda içimden bir ürperti geçmişti. Hiçbiri normal bir insana benzemiyordu. Her biri tuhaf bir şekilde ya eğri büğrüydü ya şişkindi ya da biçimi bozulmuştu. Bu hilkat garibelerinin kahkahaları oldukça tüyler ürperticiydi.
Öyle görünüyordu ki hiçbiri İngilizce konuşamıyordu ama meseleye bir şekilde çözüm getirilmesi gerekiyordu. Bu arada o koca kafalı yaratık gitgide sinirleniyor ve vahşi bir hayvan gibi çığlıklar atıyordu. Yaramdan sızan kanlara aldırmaksızın biçimsiz elleriyle beni yakalayıp sürükleyerek yataktan çıkarmaya çalışıyordu. O küçük canavar, bir boğa kadar güçlüydü. Eğer yetkili olan yaşlıca bir adam, odadaki şamatayı duyup gelmeseydi kim bilir bana neler yapacaktı! Ona sertçe Almanca bir şeyler söyledikten sonra bana zulmeden adam sessizleşti. Sonra yeni gelen adam bana dönüp şaşkın şaşkın baktı.
‘Siz buraya nasıl geldiniz?’ diye sordu hayretler içinde, ‘Durun bir dakika! Siz çok bitap düşmüşsünüz ve omzunuzdaki yarayla ilgilenmemiz gerekir. Ben bir doktorum, birazdan çaresine bakarız. Ama inanın bana, savaş alanında olsaydınız daha iyi olurdu, burada daha büyük bir tehlikedesiniz! Siz bir cüzzam hastanesindesiniz ve bir cüzzamlının yatağında yattınız.’
Daha fazla söze gerek var mı Jimmie? Yaklaşmakta olan savaş haber alınır alınmaz bütün bu zavallı yaratıklar bir önceki gün tahliye edilmiş. Sonra İngilizler savaş alanlarında ilerledikçe o tıp doktoruyla birlikte geri dönmüşler. Ayrıca o hastalığa karşı olan bağışıklığına rağmen benim yaptığıma asla cesaret edemeyeceğini de söylemişti. Beni hemen özel bir odaya alarak yaramı tedavi etti ve yaklaşık bir hafta içinde de Pretoria’daki hastaneye nakledildim.
Evet, benim trajedim bundan ibaret… Günlerimi ümit ederek geçirdim ama eve gelip de yüzümün bu şekilde değiştiğini görünce bu illetten kaçamadığımı anladım. Ne yapmalıydım? Bu ıssız evin içindeydim. Her zaman güvenebileceğimiz iki tane hizmetkârımız vardı. Ayrıca kalabileceğim bir de ev. Cerrah olan Bay Kent, bunu sır olarak saklamak şartıyla benimle kalmayı kabul etti. Her şey buraya kadar basit görünüyordu. Ama başıma gelebilecekler korkunçtu: Yabancılar arasında tecrit edilecektim ve kurtulma şansım hiç olmayacaktı. Her şeyin gizli kalması çok önemliydi, yoksa bu sessiz sakin yerde bile büyük protestolarla karşılaşabilir ve korkunç sonuma doğru sürüklenebilirdim. Sen bile Jimmie… Sen bile hiçbir şeyi bilmemeliydin. Babamın nasıl insafa geldiğini tahmin bile edemiyorum…”
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.