Vampir Öyküleri. Артур Конан Дойл

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Vampir Öyküleri - Артур Конан Дойл страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Vampir Öyküleri - Артур Конан Дойл

Скачать книгу

yavaş yavaş dağılıyor gibi görünüyorlar. Erzak kısıtlamasına rağmen tayfaların ruh hâli iyi. Bir çıkış fırsatı doğarsa, zaman kaybetmemek için makine dairesindeki buhar sürekli canlı tutuluyor. Kaptan fazlasıyla coşkulu ve heyecanlı ama gözlerindeki o vahşi ifadeyi hâlâ görebiliyorum; daha önce de bahsettiğim o “ölüme yakın” bir adamın ifadesi bu. Ayrıca bu neşeli hâli, beni karamsarlığından daha fazla endişelendiriyor. Nedenini anlayamıyorum. Bu günlükte daha önce söz ettim mi bilmiyorum, Kaptan’ın garipliklerinden biri de kendi kamarasına kesinlikle girilmemesi konusunda çok katı davranmasıydı. Oysa bugün beni şaşırtıp bana anahtarını vererek, öğlen güneşin konumunu hesaplarken kullandığı saatini almam için beni kamarasına kendi gönderdi. Çok sade bir odaydı; lavabo, birkaç kitap ve duvarlarda birkaç resim dışında hemen hemen hiçbir şey yoktu. Resimlerin çoğu taklit yağlı boyalardı. Sadece bir tanesi; genç bir kadının portresinin resmedildiği suluboya bir tablo dikkatimi çekti. Bu portre, genellikle denizcilerin ilgisini çeken türden süslü bir kadın portresi değildi. Hiçbir ressam sadece hayal gücünü kullanarak böylesine merak uyandırıcı bir karakteri ve zayıflığı bir araya getirip resmetmeyi başaramaz. Hiçbir endişe ya da telaş belirtisi taşımayan pürüzsüz alnı, uzun kirpiklerin altından bakan sakin, hülyalı gözleri ve hemen üzerindeki uzun kaşlarının aksine son derece keskin hatlı, kararlı bir çene ve kendinden emin, güçlü bir ifadeye sahip dudaklar. Resmin köşesinde “M. B. 19”, yazıyordu. Sadece 19 yaşında birinin portredeki yüzün yansıttığı böylesine güçlü ve kararlı bir karaktere sahip olduğuna inanmak doğrusu zordu. Olağanüstü bir kadın olmalı diye düşündüm. Yüzü beni öylesine etkiledi ki, resme sadece kısa süreliğine bakmış olsam dahi, eğer bir ressam olsaydım şimdi her bir çizgiyi kusursuz bir şekilde buraya çizebileceğimden eminim. Kaptan’ın hayatında nasıl bir yere sahip olduğunu merak ediyorum. Resmi yatağının ucuna asmıştı, böylece gözleri her an bu güzel yüzün üzerinde dolaşabilirdi. Eğer biraz daha açık biri olsaydı, bu konu hakkında onunla konuşabilirdim.

      Odasındaki diğer eşyalar arasında kayda değer başka bir şey yoktu: Üniformalar, bir tabure, küçük bir dürbün, tütün kutusu ve birkaç tane de pipo ve bir nargile. Bağlantı biraz uzak görünse de bu nargile, Bay Milne’nin savaş hikâyesine az da olsa bir gerçeklik payı katıyordu.

      23:20

      Genel konular hakkında uzun ve ilginç bir sohbetin ardından Kaptan biraz önce kamarasına indi. Çok okumuş birinin bilgisi ve düşüncelerini rahatlıkla ama dogmatik görünmemeyi başararak anlatmaktaki inanılmaz gücüyle, istediği zamanlarda oldukça etkileyici bir konuşmacı olabiliyor. Fikirlerimin küçümsenmesinden nefret ederim. O ise, kendi doğrularının üstünlüğünü karşısındakini küçümsemeden savunmayı başarabiliyor. Sohbetimiz sırasında, Aristo’nun ve Platon’un konu üzerindeki fikirlerinden ustaca alıntılar yaparak insan ruhunun doğasından bahsetti. Pisagor’un öğretilerine ve ruhun beden değiştirmesine karşı özel bir eğilimi var gibiydi. Konuşma sırasında, modern ruhanilik konusuna da değindik ve ben Slade hakkında alaycı birkaç şaka yaptım. Buna fazlasıyla alınmış görünerek, suçluyla masumları ayırmam gerektiği konusunda beni uyardı ve bunun, Yehuda’nın inandığı dine ihanet eden bir hain olduğu için Hristiyanlığı bir hata kabul etmekle aynı şey olacağını söyleyerek beni şaşırttı. Bundan kısa süre sonra da iyi geceler dileyerek yanımdan ayrıldı.

      Kuzeyden esmeyi sürdüren rüzgâr güçleniyor. Geceler artık İngiltere’de olduğu kadar karanlık. Umarım yarın buzdan parmaklıklarımızdan kurtulmayı başarırız.

      17 Eylül

      Hayalet yine ortaya çıktı. Neyse ki sağlam sinirlere sahibim. Bu zavallı adamların batıl inançları ve gördükleri olayları anlatış biçimlerindeki abartılı içtenlik, onları yeterince iyi tanımayan herhangi birini dehşete düşürmeye yeterdi. Olayın birçok farklı yorumunu dinledim ancak kısacası hepsi aynı şeyi anlatıyordu; söylediklerine göre gece tekin olmayan bir şey geminin etrafında dolanıp durmuştu. Üstelik Peterheadlı Sandie M’Donald, Shetlandlı “Uzun” Peter Williamson ve Bay Milne bu esrarengiz şeyi görmüşlerdi. Bu kez üç tanık olduğundan, bu hikâye, İkinci Kaptan’ın hikâyesinden daha inandırıcıydı. Kahvaltıdan sonra Milne ile konuşarak, bu saçmalığa inanmaktan vazgeçmesini ve bir subay olarak adamlara daha iyi örnek olmasını istedim. Başını ağır ağır sallayarak ve büyük bir dikkatle, “Belki öyle, belki de değil, Doktor,” diye karşılık verdi. “Onun bir hayalet olduğunu söyleyemem. Hayatım boyunca bu tür deniz canavarı hikâyelerine inanmadım, bazıları bunları, hatta daha kötülerini gördüklerini söyleseler bile. Kolay kolay korkan biri değilim fakat şimdi burada gün ışığında benimle tartışmak yerine, gece karanlıkta yanımda olsaydın ve o korkunç şekli etrafta uğursuzca dolaşırken görseydin, sen de daha farklı düşünüyor olabilirdin. Bir an burada, sonra orada. Kaybolmuşçasına kederli ve ürkütücü o şeyi sen de görseydin, şimdiki gibi konuşamazdın.”

      Tartışmanın yararsız olduğunu fark edince, ondan bir sonraki sefere beni hemen çağırmalarını istedim. Yüzünde bir dahaki sefer olmamasını dileyen bir ifadeyle isteğimi kabul etti.

      Umduğum gibi, arkamızda kalan beyaz çöl her yönden onu kesip bölen ince, mavi şeritlerle parçalanmaya başladı. Bugünkü konumumuz 80º 52’ enlemiydi ki bu da güneye doğru güçlü bir kayma olduğunu gösteriyor. Rüzgâr şimdiki gibi esmeye devam ederse, bizi burada tutan engelin tıpkı oluştuğu gibi hızla dağılacağına şüphe yok. Şimdilik yapabileceğimiz tek şey, en iyisini umarak beklemek. Büyük bir hızla kaderci birine dönüşüyorum. Rüzgâr ve buz gibi belirsiz şartlarla uğraşırken bir adamın yapabileceği başka bir şey yok. Belki de Hz. Muhammed’in ilk takipçilerini “kısmet” düşüncesine inanmaya iten de rüzgâr ve Arabistan çöllerinin kumlarıydı.

      Bu yeni işaretlerin Kaptan üzerinde fazlasıyla kötü etkileri oldu. Hassas aklını karıştıracağından korkarak, bu yeni hikâyeyi ondan saklamaya çalıştım fakat adamlar kendi aralarında konuşurken onları duydu ve olayları kendisine anlatmaları için ısrar etti. Tahmin ettiğim gibi, bu hikâye deliliğini en uç noktada ortaya çıkardı. Dün gece karşımda oturmuş, kıvrak zekâsı ve güçlü yargılarıyla, son derece kendinden emin ve yerinde eleştirileriyle felsefeyi tartışan adamla aynı kişi olduklarına inanmakta güçlük çekiyorum. Kıç güvertede tıpkı kafese konmuş bir kaplan gibi bir ileri bir geri dolanıyor. Ara sıra özlem dolu bir ifadeyle duraksayarak, gözleriyle buzulları tarayarak iç geçiriyor. Sürekli olarak sessizce mırıldanıyor. Bir keresinde sesli bir şekilde şöyle söylediğini duydum: “Ama zaman çok az, sevgilim. Çok az!” Zavallı adam, onun gibi cesur bir denizciyi ve kendini kanıtlamış bir beyefendiyi bu şekilde görmek, hayal gücünün insan aklına neler yapabileceğini ve gerçek tehlikenin dışarıda değil de insanın kendi kafasının içinde olduğunu düşündürüyor. Kendini böyle bir durumda bulan başka biri olmuş mudur? Aklını yitirmiş bir kaptanla, hayalet gören tayfalar arasında! Bazen gemideki tek aklı başında kişi benmişim gibi hissediyorum. İkinci Makinist hariç tabii. Bu kendi hâlindeki adam Kızıl Deniz’deki tüm şeytanlar karşısına çıksa da, aletlerine dokunmadıkları ve kendisini rahat bıraktıkları sürece onları umursamayacaktır.

      Buzlar hâlâ kırılmaya devam ediyor ve görünüşe göre yarın sabah buradan ayrılmamız kesinlikle mümkün olacak. Eve gidip burada yaşadıklarımı anlattığımda, bunları uydurduğumu düşünecekler.

      24:00

      Bir bardak sert brendi sayesinde şimdi kendimi biraz daha sakin hissediyor

Скачать книгу