Vampir Öyküleri. Артур Конан Дойл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Vampir Öyküleri - Артур Конан Дойл страница 11
“Bu kadar içten konuştuğuna bakılacak olursa,” diye belirttim, “Bu ilk görüşte aşk olmalı, Jack. Eğer seni rahatlatacaksa, onu tanıyan biriyle karşılaştığımda senin için birkaç soru sorabilirim.”
Barrington Cowles bana teşekkür etti ve sonra sohbetimiz başka konularda devam etti. Sonraki birkaç gün boyunca ikimiz de bu konudan bahsetmedik, ama arkadaşım her zamankinden biraz daha dalgın ve düşünceli görünüyordu. Bir gün üniversitenin merdivenlerinde ikinci dereceden kuzenim, genç Brodie’ye rastladığımda olayı neredeyse unutmuştum. Brodie’nin yüzünde yeni haberler getirdiğine dair bir ifade vardı.
“Reeves’i tanıyorsun, değil mi?” diye başladı söze.
“Evet. Ne olmuş ona?”
“Nişanı iptal edilmiş!”
“İptal mi?” diye haykırdım. “Daha geçen gün nişanlandığını duymuştum.”
“Oh, evet, ama şimdi tamamen bitti. Bana kardeşi söyledi. Eğer kendisi bundan vazgeçtiyse, gerçekten de iki yüzlülük etmiş çünkü nişanlısı çok tatlı bir kızdı.”
“Onu görmüştüm,” dedim. “Ama adını bilmiyorum.”
“Adı Bayan Northcott. Yaşlı teyzesiyle beraber Abercrombie’de oturuyor. Kimse, akrabalarının kim olduğu ya da nereden geldiği hakkında bir şey bilmiyor. Ama dünyadaki en talihsiz kız olduğu kesin, zavallı şey.”
“Neden?”
“Şey, bu onun ikinci nişanı,” diye anlatmaya başladı Brodie. Herkes hakkında her şeyi bilmekle övünürdü. “Daha önce Prescottile, ölen William Prescott ile nişanlıydı. Çok üzücü bir hikâye! Düğün tarihi bile belirlenmişti ve birden ölüm haberi gelince bu tam bir şok yarattı.”
“Şok mu?” diye sordum, olayı biraz hatırlar gibi olmuştum.
“Evet, Prescott’ın ölümü. Bir gece, Abercrombie’ye onları ziyarete gelmiş ve geç saatlere kadar kalmış. Kimse tam olarak ne zaman oradan ayrıldığını bilmiyor, ancak gece saat bir gibi, onu tanıyan bir arkadaşı hızla Queen’s Parkı’na doğru giderken görmüş kendisini. Ona selam vermiş fakat Prescott onu görmezlikten gelerek yoluna devam etmiş. Son kez, canlı olarak o zaman görülmüş. Bundan üç gün sonra, cesedi St. Anthony Kilisesi’nin aşağısındaki St. Margaret Gölü’nde yüzerken bulunmuş. Kimse tam olarak neler olduğunu bilmese de, son karar geçici delilik olduğu yönündeydi.”
“Çok garip,” diye fikrimi belirttim.
“Evet, üstelik zavallı kız için de son derece korkunç,” dedi Brodie.“Şimdi de bu. Kız gerçekten yıkılmış olmalı. Oysa ne kadar nazik ve duyarlı biri…”
“Onu tanıyorsun, o hâlde?” diye sordum.
“Oh, evet, tanıyorum. Onunla birkaç kez karşılaştım. Seni de onunla tanıştırabilirim.”
“Şey, bu kendim için istediğim bir şey değil. Daha çok bir arkadaşım adına. Ama bu olayın ardından hemen dışarı çıkacağını sanmıyorum. Bir süre sonra teklifini memnuniyetle kabul edebilirim.”
El sıkıştık ve bundan sonra uzunca bir süre konu hakkında düşünmedim.
Bayan Northcott ile ilgili anlatacağım bir sonraki olay pek hoş olmamasına rağmen, onunla ilgili her şeyi açıkça ortaya koymak için bunu yapmak zorundayım. Bu anlatacaklarım ileride yaşanacaklara ışık tutacağı için, mümkün olduğunca açık ve ayrıntılı olmaya çalışacağım. Kuzenimle yaptığımız bu konuşmadan birkaç ay sonra, soğuk bir gecede, katıldığım bir toplantıdan eve dönerken, şehrin en ücra sokaklarından birinden geçiyordum. Saat oldukça geç olmuştu ve ben meyhanelerden birinin kapısı önünde toplanmış birkaç ayyaşın arasından geçmeye çalışıyordum. Bu arada biri aralarından fırlayarak önüme çıktı ve sarhoş bakışlarla elini bana uzattı. Gaz lambasının ışığında yüzü tamamen aydınlandığında, büyük bir şaşkınlıkla karşımda duran bu adamın, bir zamanlar okulun en şık giyinen ve en popüler gençlerinden biri olan Archibald Reeves olduğunu fark ettim. Hayrete düşmüş olsam da, bu yüzü tanımamak mümkün değildi. Şimdi alkolün etkisiyle şişmiş olsa da, hâlâ eski etkileyici hatları görmek mümkündü. Sadece bir geceliğine de olsa onu kurtarmaya karar verdim.
“Merhaba, Reeves!” dedim. “Hadi benimle gel, sizin tarafa doğru gidiyorum.”
Durumuyla ilgili tutarsız bir şeyler mırıldanarak benden özür diledi ve koluma girdi. Beraber kaldığı yere doğru yürürken durumunun sadece bir gecelik sarhoşluktan ibaret olmadığını fark ettim. Uzun süredir devam eden bu aşırılık hem sinirlerini hem de aklını etkilemeye başlamıştı. Elleri kuru ve sıcaktı ve kaldırıma düşen her gölgeden irkilerek korkar olmuştu. Konuşurken kendi kendine sayıklıyordu, bu sayıklamalar bir sarhoşunkinden çok, aklını yitirmek üzere olan bir adamın anlamsız sayıklamalarıydı.
Onu evine götürdüğümde giysilerinin bir kısmını çıkarmasına yardım ettim ve onu yatağına yatırdım. Nabzı oldukça hızlı atıyordu ve ateşi çıkmış gibiydi. Kendinden geçmiş görünüyordu; bu yüzden odadan çıkıp ev sahibesiyle konuşmaya, ona göz kulak olmasını istemeye karar verdim. Aniden doğrularak, beni kolumdan yakaladı.
“Gitme,” diye sızlandı. “Burada olduğun zaman kendimi güvende hissediyorum. Sen buradayken O’ndan korkmuyorum.”
“O’ndan mı?” dedim. “Kimden?”
“O kadından! O’ndan!” diye huysuzca yanıtladı beni. “Ah, O’nu tanımıyorsun. Şeytanın ta kendisi o. Güzel. Çok güzel!
Ama bir şeytan!”
“Ateşin var ve kendinde değilsin. Biraz uyumayı dene. Uyandığında daha iyi hissedeceksin.”
“Uyumak?” diye homurdandı. “Karanlıkta yatağımın ucunda oturduğunu ve o muhteşem gözlerle sürekli beni izlediğini gördüğüm hâlde nasıl uyuyabilirim? Sana söylüyorum, içimdeki tüm erkekliği ve gücü benden çekip alıyor. Bu yüzden içiyorum. Tanrı yardımcım olsun. Şimdi de yarı sarhoşum!”
“Sadece çok hastasın,” dedim şakaklarını biraz sirkeyle ovarak. “Bu yüzden sanrılar görüyorsun. Söylediklerinin farkında değilsin.”
“Evet, farkındayım,” diye sertçe yanıtladı bana bakarak. “Ne söylediğimin farkındayım. Bunu başıma ben sardım. Bu benim tercihimdi. Ama aksini kabul edemedim. Ah, Tanrı’m, bunu yapamadım. Ona olan sadakatimi devam ettiremedim. Bir adamın yapabileceğinden çok fazla bu!”
Yatağının bir yanında, alevler içindeki elini avuçlarımın arasında tutarak oturdum ve söylediklerini