Tarzan Maymun Adam. Эдгар Райс Берроуз

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Tarzan Maymun Adam - Эдгар Райс Берроуз страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Tarzan Maymun Adam - Эдгар Райс Берроуз

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Cesurca göğüslemişti isyanın tehlikelerini, kahramanca bir metanetle bakmıştı onları bekleyen korkunç geleceğe fakat şimdi, mutlak yalnızlığın dehşetiyle baş başa kaldıklarında, laçkalaşan sinirleri pes etmiş ve böyle bir tepki patlak vermişti.

      Karısının gözyaşlarını dindirmeye çalışmadı Clayton; bunca zamandır bastırdığı duygularını bu şekilde serbest bırakması insanın tabiatıydı. Çocukluktan daha yeni çıkmış bir genç kızdı nihayetinde; anca uzun dakikalardan sonra toparlayabildi kendini.

      “Ah, John!” dedi en sonunda, ağlamaklı bir sesle. “Korkuyorum. Ne yapacağız? Ne yapacağız?”

      “Yapılacak tek bir şey var, Alice.” dedi, kendi evlerinin rahat ve sıcak oturma odasında konuşuyorlarmışçasına sakin bir ses tonuyla. “O da çalışmak. Çalışmak bizim sığınağımız olmalı. Kendimize düşünecek vakit bırakmamalıyız zira düşünürsek aklımızı kaçırırız.”

      “Çalışmalı ve beklemeliyiz. Yardımın geleceğinden eminim, hem de çabucak. Kara Michael bize verdiği sözü tutmasa dahi, Fuwalda’nın kaybolduğu anlaşılır anlaşılmaz yola koyulurlar.”

      “Ama John, sadece sen ve ben olsak dayanabiliriz, biliyorum.” dedi hıçkırıkların arasında, “Ama…”

      “Evet, canım.” dedi nazikçe. “Ben de bu hususu düşünüyordum ama dayanmalıyız, karşımıza ne çıkarsa göğüs germeliyiz; cesurca ve başımıza gelebilecek her vaziyetin altından kalkabileceğimize dair mutlak bir inançla.”

      “Yüzbinlerce yıl önce, karanlık ve uzak geçmişteki atalarımız da bizim başımıza gelenlere benzer dertlerle savaştılar; hatta belki de tam burada, bu ilkel ormanda oldu hepsi. Bizim bugün burada olmamız, onların bu savaştan galip çıktığının delilidir.”

      “Bizim yapamayacağımız neyi yapmış olabilirler ki? Hatta bizim vaziyetimiz daha iyi zira biz, onların cehaletinin aksine yüzyılların birikimi olan üstün bir bilgiyle, bilimin bize sunduğu korunma, savunma ve idame imkânlarıyla donanmış değil miyiz? Onların kemik ve taştan yapılma araç-gereçler ve silahlarla başardığını, biz de elbette başarabiliriz, Alice.”

      “Ah, John! Keşke ben de bir erkek olup senin fikriyatına sahip olsaydım ama kadınım ben, aklımdan ziyade kalbimle görüyorum etrafımı. Gördüklerim ise kelimelerle ifade edilemeyecek kadar korkunç amansız.”

      “Ümit ediyorum ki sen haklı çıkarsın, John. Ben de cesur bir mağara kadını olmak için, bir mağara adamına yaraşır bir eş olmak için elimden geleni yapacağım.”

      Clayton’ın aklına gelen ilk şey, geceleyebilecekleri bir sığınak hazırlamak oldu; onları, sinsi sinsi gezinip fırsat kollayan yırtıcı hayvanlardan da koruyabilecek bir şey olmalıydı bu.

      Tüfeklerin ve mühimmatın bulunduğu kutuyu açtı; çalışırken karşı karşıya kalabilecekleri muhtemel bir saldırıya karşı ikisi de silahlı olmalıydı. Sonra, birlikte ilk geceyi geçirecekleri uygun bir yer aramaya koyuldular.

      Kumsalın doksan metre ötesinde bir düzlük vardı; ağaçlarla kaplı olmayan, çoğunlukla açıklık bir yerdi. Buraya kalıcı evlerini inşa etmeye karar verdiler ancak şimdilik ağaçların üzerine, davetsiz bir misafir gibi dünyalarına girdikleri vahşi hayvanların erişemeyecekleri küçük bir platform inşa etmenin en iyisi olacağı hususunda hemfikirdiler.

      Bu amaçla Clayton, iki buçuk metrelik bir dikdörtgen oluşturan dört ağaç seçti ve diğer ağaçlardan kestiği uzun dallarla, bu dört ağacın etrafına yerden üç metre yükseklikte bir çerçeve yaptı. Bu dalların uçlarını, Kara Michael’ın Fuwalda’nın ambarından onlara temin ettiği halatlarla ağaçlara sıkıca bağlayıp sabitledi.

      Bu çerçevenin üzerine daha küçük dalları birbirlerine yakın bir şekilde yerleştirdi. Ortaya çıkan platformu, çevrelerinde bolca bulunan fil kulağı bitkisinin koca yapraklarıyla döşeyip yaprakların üzerine de kalın olması için birkaç kez katladığı büyükçe bir yelkeni serdi.

      Çatı vazifesi görmesi için iki metre yukarıya, benzer fakat daha hafif bir platform inşa etti. Bu platformun yanlarına da geriye kalan yelkenleri asıp aşağı sarkıtarak duvarları elde etti.

      İşi bittiğinde, rahat sayılabilecek küçük bir yuva çıkmıştı ortaya. Battaniyelerini ve hafif olan bavullarından bazılarını bu yeni yuvalarına taşıdı, Clayton.

      Artık akşamüstü olmuştu; gün ışığının kalan son saatleri, Leydi Alice’in yeni evine çıkmak için kullanacağı kabaca bir merdiven yapmaya ayrılmıştı.

      Etraflarını çevreleyen orman; tüm gün boyunca parlak tüylü, heyecanlı kuşlar ve bu yeni gelen sakinlerin yuva kurmadaki muhteşem becerilerini son derece büyük bir ilgi ve hayranlıkla seyreden, dans eden, cıyaklayan küçük maymunlarla dolup taşmıştı.

      Hem Clayton hem de karısı, tüm gün dikkatli bakışlarını etraftan ayırmamalarına rağmen daha büyük hayvanlara dair hiçbir belirti görmemişlerdi. Gerçi iki defasında, küçük maymun komşularının yakınlardaki tepeden bağıra bağıra, cıyaklaya cıyaklaya geldiklerine; gelirken de minik omuzları üzerinden arkalarına korku dolu bakışlar attıklarına şahit olmuşlardı ki bu hareketleriyle, orada pusuya yatmış korkunç bir şeyden kaçtıklarını âdeta konuşuyorlarmış gibi açıkça belli ediyorlardı.

      Alacakaranlık çökmeden hemen önce Clayton, merdiveni bitirdi. İkili, yakındaki dereden koca bir leğen su doldurduktan sonra nispeten güvenli sayılabilecek havadar dairelerine çıktılar.

      Hava oldukça sıcak olduğundan Clayton, yan perdeleri çatının üzerine atarak açık bırakmıştı. Battaniyelerinin üzerinde bağdaş kurmuş otururlarken Leydi Alice gözlerini kısmış, ormanın kararmakta olan kuytularına bakıyordu. Birden uzanıp Clayton’ın kollarını kavradı: “John!” diye fısıldadı. “Bak! Şuradaki ne, insan mı o?”

      Clayton bakışlarını onun işaret ettiği yöne çevirdiğinde, tepenin üzerinde, arkada kararan gölgelerin önünde loş bir silüet gördü; ayakta dikilen kocaman bir adama benziyordu.

      Bir süre sanki onları dinliyormuş gibi durdu; sonra yavaşça dönerek ormanın gölgelerine karışıp kayboldu.

      “Neydi o, John?”

      “Bilmiyorum, Alice.” diye cevap verdi ciddi bir ses tonuyla. “Bu karanlıkta o kadar uzağı seçmek imkânsız; belki de yükselen ayın yaptığı bir gölge oyunundan başka bir şey değildir.”

      “Hayır, John! İnsan değilse bile insan taklidi yapan kocaman, korkunç bir yaratıktı. Of, korkuyorum!”

      Clayton, karısını kollarının arasına alıp; kulağına cesaret ve sevgi kelimeleri fısıldadı.

      Kısa bir süre sonra da perdeden duvarları indirip ağaçlara sıkıca bağladı. Böylece, kumsala bakan küçük açıklık dışında etrafları tamamen kapanmıştı.

      Küçük yuvalarının içi artık kapkaranlık olmuştu; battaniyelerinin üstüne uzanıp uyumaya, uyku sayesinde kısa bir süreliğine her şeyi unutarak rahatlamaya

Скачать книгу