PANDEMİ. Seher Tanidik
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу PANDEMİ - Seher Tanidik страница 4
“İyi de zarfı açarsam hesabını babama nasıl veririm?” Aman canım, ben ne bileyim içinde gizli şeyler olduğunu, o adam bana bir şey demedi ki. Sana özel olduğunu hiç düşünmedim falan, derim. Açmasam mı acaba? Ama annem. Onu özledim ben, çok özledim. Aylardır annemin nerede olduğunu bile söylemedin baba. Sen bunu çoktan hak ettin. Açıyorum işte zarfı.”
Avuçları terlemişti. Ellerini tişörtüne sürtüp kuruladı. Zarfı eline aldı yeniden. Verdiği kararı uygulamak kolay değildi. Vücudunu saran ateşi savuşturmak için zarfı yelpaze gibi salladı. Yüzüne geçici bir serinlik çarptı. Karnı da ağrıyordu şimdi. Elinde zarfla salonu adımladı. Bir ileri bir geri giderken en kötü kararın kararsızlıktan iyi olacağını düşündü.
Tartışmaya noktayı koydu. Bu sefer gerçekten açacaktı. Kendini kanepeye bıraktı. Derin bir nefes aldı. Kasayı açmaya çalışan banka soyguncusu gibi hissetti kendisini. Az sonra yapacağı şeyden utanıyordu ama merakına da karşı koyamıyordu.
Tam açmak üzereyken kapının zili bütün evde yankılandı. Adam geri dönmüş olmalıydı. Defne içinden “Ay şimdi elimde zarfla yakalanmayayım meraklı gibi. Şuraya bırakıvermişim gibi yapayım, tamam. Hemen açmayayım da kapı girişinde beklediğimi düşünmesin,” diye içinden konuşurken babasının sesi geldi kapının ardından.
“Defne, açsana kızım kapıyı. Elim kolum dolu, açamıyorum.”
Kapıya doğru giderken “Ama daha çok erken,” diye sızlandı. Babasının da zile basacağı tutmuştu.
“Size de zahmet oluyor Taner Bey. Çok ağır bu sepet. Ben anahtarla açayım en iyisi,” dediğini duydu babasının.
“Bir bu eksikti. Ne ara karşılaştınız ki siz?” diye söylenerek kapıyı açtı Defne.
“Babacığım, hoş geldiniz,” dedi gülücükler saçarak.
“Buyurun Taner Bey, buyurun.”
Deniz misafirini omuzundan içeriye doğru itti. Adam gelmekten vazgeçer diye acele ediyordu sanki. Bir yandan da hiç susmadan konuşuyordu.
“Sizi bizim evden uzaklaşırken görünce arkanızdan yetiştim. Kızım, siz tanıştınız herhalde Taner Bey’le.”
Son cümlesinde sinirli ses tonunu normalleştirmeye çalışıyordu ama kızına bakan gözleri şimşekler saçıyordu.
“Uzun bir süre kapıyı açmadı, takdir ettim doğrusu. Bu konuda çok dikkatli. Beni, Nermin Hanım’ın gönderdiğine zor ikna ettim kendisini. Bir de zarfı geri çevirmek istemedi sanırım. Benim de çok acelem vardı, dönmek için. Öyle olunca…”
“Tabii babacığım. Sen kimseye kapıyı açmayın diyorsun ya. Ben de iyice anlayıp dinlemeden açmadım kapıyı.”
Deniz şimşekleri dağılan bakışlarını Taner’e çevirdi.
“Kusura bakmayın Taner Bey. Kızımın da kabahati yok ki. Malumunuz…”
“Tabii efendim, ne demek.”
“Zarf diyordunuz…”
Defne kuyruğuna basılmış kedi gibi fırladı yerinden.
“Zarf burada babacığım. Annem göndermiş sana. Bak işte, sen gelene kadar buraya koymuştum.”
Ya zil birkaç saniye sonra çalsaydı… Bunu düşünmek bile istemiyordu.
Deniz, zarfın üzerinde eşinin el yazısını görünce durakladı. Bakışlarıyla zarfın üzerindeki yazıları okşarken dudağının sağ kenarı minik bir gülümsemeyle yukarı doğru kıvrıldı. Başını kaldırdığında yüzü tamamen yumuşamıştı.
“Teşekkürler Taner Bey. Bu bizim için ne kadar kıymetli bilemezsiniz. Nermin Hanım’a iletmeniz için bir mektup da ben versem size?”
“Böyle bir talimat almadım beyefendi. Uygun olacağını sanmıyorum.”
Az önce Defne’yle konuşurken gülümseyen adam babasıyla konuşurken birden duvar gibi oldu. Hareketleri gibi sözleri de çok netti ama Deniz’i tanımıyordu. O istediği bir şeyi hemen elde etmese bile kolay pes etmeyen bir adamdı. En nazik ses tonuyla ricasını yineledi.
“Siz mektubu alın lütfen. Nermin Hanım kabul etmezse imha edersiniz. Kendisiyle dört aydır doğru düzgün haberleşemiyoruz. İçinde gizli, sakıncalı herhangi bir şey de yok zaten. Bir sayfalık mektup. Biraz bekleyin rica ederim.”
Biraz geride olanları seyreden Defne şaşkındı. Babasının hiç tanımadığı bu adama yalvaracak hali yoktu ya. “O da annemi bizim kadar çok özlemiş belli ki. Ne çıkar ki mektubu anneme götürüverse bu adam. Kuralların canı cehenneme!” diye geçiriyordu içinden ama burada konuşmak ona düşmezdi.
Deniz karşısında dimdik duran adama kibarca gülümsemeyi sürdürüyordu ısrarla. Nihayet adamın sert suratı biraz dalgalandı, neredeyse yumuşar gibi oldu.
“Peki efendim. Zaten benim size bu zarfı getirmem de yeterince uygunsuzdu. Ama Nermin Hanım’a güvendiğim için ricasını kıramadım. Vereceğiniz zarfı da kendisine ileteceğim.”
Adamın tavırlarıyla sözleri arasında tezat vardı. Duruşu, bakışı sertti ama konuşmaya başlayınca bürünmeye çalıştığı kabuğun altından yumuşak bir yüz çıkıyordu ortaya. Her zaman ağırkanlı hareket eden Deniz, kendisinden beklenmeyen bir hızla ayağa kalktı ve neredeyse koşturarak üst kattaki yatak odasına çıktı. Defne ve Taner baş başa kaldılar salonun girişinde. Taner, dört aydır insan yüzüne hasret kalan Defne’ye gayet hoş görünmüştü önce. Boyu posu tamamdı ama Taner esmer bir adamdı. Defne esmer erkeklerden hoşlanmazdı aslında. Sağ gözünün de dışa doğru baktığını fark etti. Daha önce dikkat etmemişti ama şimdi şehla olduğunu görebiliyordu.
Neyse ki babası çabucak geri döndü. Elinde getirdiği kâğıdı salondaki masanın üzerine koydu. Nermin’den gelen zarfı dikkatlice açıp içindeki mektubu çıkardı. Hiç bakmadan kenara koydu. Az önce yukarıdan getirdiği kâğıdı da şöyle bir sallayarak Taner’e uzaktan gösterdi ve boşalan zarfa nazikçe yerleştirdi. Deniz bunlarla uğraşırken Taner Deniz’e bakıyordu, Defne de Taner’e.
“Yok yok… Yandan bakınca hiç olmadı bu adam, iyice varoş göründü gözüme. Gözündeki yamukluğu saymazsak pek göze batan bir sivriliği de yok aslında. Aman, nikâhıma alacak halim yok ya.”
Taner bir anda dönünce yüzündeki donuk ifadeyle yakalandı Defne. O an düşüncelerini okuyacağından korkar gibi bir şeyler söyleme ihtiyacı hissetti. Ne diyeceğini bilemediği için ikisi de öylece kalakaldı.
Taner tam gülümsüyordu ki Deniz’in yaklaştığını fark ederek ciddileşti yeniden. Başını, kapının yanındaki ayakkabılığın üzerinde duran fotoğrafa çevirdi.
“Bayağı eski bir fotoğrafmış bu,” dedi