PANDEMİ. Seher Tanidik
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу PANDEMİ - Seher Tanidik страница 8
Hatta bizim bu meşhur çiçek virüsünün biyolojik savaş malzemesi olarak kullanıldığı bir olay da yaşanmış yüzyıllar önce. Amerika’ya yerleşmiş olan göçmenler, yerel Kızılderililere çiçek hastalarının kullandığı battaniyeleri vererek toplu ölümlere neden olmuşlar. Belki bu kadar büyük faciaya sebep olacaklarını onlar da tahmin edemediler. Savaşta mantık aranmıyor ki.”
“Ne kadar iyimsersin yine baba,” dedi Defne, babasıyla alay eder gibi. “Ortada savaş bile yok ki. Teröristlerde bile hafifletici bir sebep arıyorsun sanki. Doktor değil avukat olmalıymışsın,” diyerek bir konuda daha babasını eleştirmenin rahatlığıyla oturduğu yerden kalktı ve odanın içinde dolaşmaya başladı.
“İyimserlik değil bu yavrum. Basit bir virüsün tüm dünyayı böylesine kasıp kavuracağını kim bilebilirdi? Oysa savaşın bile bir ahlakı olmalıdır. Vicdanlı bir insanın bu kadar ölümcül bir hastalığa bilerek sebep olabileceğine inanamıyorum. Kaldı ki bu hastalık geçmişte de salgınlara neden olmuş ve yüzbinlerce insanın ölümüne yol açmıştı. Ne kadar tehlikeli olabileceği biliniyordu yani. Ama aşılama sayesinde tamamen yok edilmişti. Öylesine kökü kazınmıştı ki artık riskli olmadığı düşünüldüğü için çocukların bu virüse karşı aşılanmasına bile son verilmişti.”
“Eğer bu hastalığın bir aşısı varsa bizlere neden yapmadılar? Tarla fareleri gibi deliklerimizde hapsolduk aylardır,” diye lafa atladı Defne.
“Bundan kırk dört yıl öncesine kadar uygulanıyordu bu aşı. Yıllar içinde dünyada Çiçek Hastalığı hiç görülmeyince uygulamadan kaldırıldı.”
“Varsın görülmesin. Bizi aşılamaya devam etselerdi ya.”
İki elini beline dayamış, söylene söylene, daireler çizerek dolaşıyordu odada. Aşının yapılmamasına karar veren herkese, tüm dünyadaki sağlık yetkililerine bunun hesabını sormak istiyordu.
“Bunun çok geçerli bir sebebi var tatlım,” dedi babası. “Çiçek aşısı diğer aşılar gibi değildi, tehlikeli yan etkileri vardı. Senin anlayacağın çiçek aşısı şimdiki aşılara benzemiyordu. Şimdiki aşıların çoğu ölü aşılar. Yani yan etkileri yok denecek kadar azaltılmış aşılar. Çiçek aşısı ise canlı aşı dediğimiz türden olduğu için sıklıkla felce ve hatta ölüme neden olabiliyordu. Yani ortada risk yokken çiçek aşısı yapmak topluma faydadan çok zarar verirdi. Tıpta bir şeyin faydasını ve zararını karşılaştırırsın. Terazide zararları fazla geliyorsa yapmaktan vazgeçersin.”
“Sonra ne oldu peki? Zombi gibi toprağın altından çıkıp dirilmedi ya bu virüs…”
“Hiç hasta insan olmadığını söyledim, hiç virüs olmadığını değil. Hastalığın kökü kazındıktan sonraki dönemde, Dünya Sağlık Örgütü’nün kararıyla ülkelerin ellerindeki virüsler toplanıp imha edildi. Aşı çalışmaları yapan araştırma laboratuvarlarındaki aşı virüsleri de toplatıldı. O günden bu yana çiçek virüsü, tüm dünyada sadece iki laboratuvarda mevcuttu. Bunlardan biri Amerika’da ikincisi de Rusya’daydı. Bu iki merkez de Dünya Sağlık Örgütü’nün denetimleri altında çalışan, güvenilir laboratuvarlardı.
İlk hastaların tanısını koyarken dünya çapında tüm doktorlar çok zorlanmıştı. Hatta hastalık etkeninin çiçek virüsü olduğu uzun süre açıklanamadı bile. Çünkü şimdi bahsettiğim nedenlerle Variola Virüsü’nün hortlamasının faturası ya Amerika’ya ya da Rusya’ya kesilecekti. Böyle bir salgına bile isteye sebep olmak her iki ülke için kabul edilemez iddialar olduğundan daha dile gelmeden, diplomatik çevreler tarafından hızla yalanlandı. Sonra da bu iki ülkeden birinin laboratuvarındaki virüsü gerektiği gibi koruyamamaları sebebiyle virüsün terörist gruplar tarafından çalındığı düşünüldü. Ama dünya üzerinde hiç kimse, bunu yüksek sesle söylemeye cesaret edemedi tabii ki.”
“Sonuç ne şimdi? Hangi terörist grup, nerden çalmış bu virüsü?” diye sordu Defne bu sefer.
“Şimdiye kadar suçu üstlenen bir örgüt olmadı. Virüs o kadar güçlü ve yenilmez ki biyolojik savaş ajanı olarak hazırlandığı çok açık. Tabii ki birileri hazırladı bu virüsü, hatta uluslararası yayılımını planladı ve uyguladı.”
“İyi de kim yaptı bunu baba? Kimler yaptı? İlla ki birileri ortaya çıkardı bu virüsü. Uzaylılar göndermedi ya.”
“Bak onu düşünen olmadı sanırım,” diye güldü Deniz. “Bu konuda bir sürü komplo teorisi var tabii ki. Bazıları diyor ki bir grup bilim insanı önce bu virüsün aşısını geliştirip kendilerini aşıladılar sonra da bu virüsü dünyaya saldılar. Küresel ısınma ve çevre kirliliğiyle ilgili uyarıları dikkate alınmayan bir grup çevreci bilim insanının bu virüsü geliştirdiği fikri de başka bir söylenti. İddiaya göre bu bilim insanları virüsün ulaşamayacağı bir yerde birkaç sene saklandıktan sonra meydana çıkacaklar ve insanlardan temizlenmiş olan dünyayı yeni baştan kuracaklar.”
Defne sinirden gülüyordu. “Gülme öyle kızım,” dedi Deniz, “söylenti dedim ya. Benim de hiç aklıma yatmıyor.”
“Ne saçma. Böyle bir şey Nuh’un Gemisi’nin kötü bir taklidi olur ancak. Yeterince yaşayabilirsek neler olacağını görürüz belki. Peki sence bunlardan hangisi doğru baba? Sen ne düşünüyorsun?”
“Benim ne düşündüğümün pek bir önemi yok ki kızım. Sebebin ne olduğunu bilmek sonucu değiştirmiyor çünkü. Tüm iddiaların içinde en kötüsü ve maalesef en gerçekçi olanı biyoterörizm. Dünyada sadece iki merkezde saklandığını zannettiğimiz virüs, başka bir yerde potansiyel biyolojik savaş ajanı olarak bu zaman için bekletilmiş olabilir. Virüsün aşılamalar tamamen bittikten kırk dört yıl gibi kritik bir süre geçtikten sonra çıkmış olmasının, biyoterörizmden başka bir açıklaması olamaz zaten. Sana az önce de söylediğim gibi virüsün etkileri bu kadar geniş çaplı ve korkunç olunca yapan veya yaptıranlar da çıkıp ‘Ben yaptım,’ diyecek cesareti bulamamıştır belki.”
Defne’den itiraz gelmedi bu kez. Anlatılanlar kafasını karıştırmış gibiydi. Biraz dinlenip anlatmaya devam etti Deniz.
“Biyolojik silahların kullanımında en önemli basamak kullanılan silahın kullananı vurmayacağından emin olmaktır. Dünya üzerinde bu virüsten etkilenmeyen bir millet, bir grup bilinmiyor şimdilik. Belki de var ama biz henüz bilmiyoruz.
Sonuçta kimin, ne amaçla böyle bir virüs yarattığı hâlâ açıklanmadı yavrum. Salgından önceki altı ay içinde, birçok viroloji uzmanının ve enfeksiyon hastalıkları uzmanının kaybolduğu haberi çıkmıştı. Medya o zamanlar bu olayın üzerinde çok fazla durmadı ama annen enfeksiyon hastalıkları uzmanı olduğu için durum onun dikkatini çekmişti. İşte o doktorların bu iş için kaçırıldığı düşünülüyor şimdi. Hepsini olmasa da içlerinden birkaçını bir şekilde ikna edebilmişler anlaşılan. Tam olarak bilmiyoruz tabii, dediğim gibi sadece tahmin bunlar. Az önce senin de söylediğin gibi, yeterince uzun yaşayabilirsek gerçekten neler olduğunu öğrenebiliriz.”
“İyi de baba, benim kafama yatmayan da bu. Bilim insanlarının virüsler üzerinde araştırma yapmasının