Ulus Olmak İstersek. Rahmankul Berdibay

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ulus Olmak İstersek - Rahmankul Berdibay страница 11

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ulus Olmak İstersek - Rahmankul Berdibay

Скачать книгу

öz kültüründen haberi olmamaktır, hiç tereddüt etmeden kötülük yapmak demektir ve de kendisi cahil de olsa kendisini bir şey saymaktır, bir sözle özetleyecek olursak, kendi annesini düşünmeden vuran yaratıktır. Bu ve başka da kötü nitelikler, niyetler bir arada bulununca mankurtluk ortaya çıkar. Kazaklar arasında bunun gibi mankurtler ve yarı mankurtlerin çok olmasının sebebi ortadadır. Bu ilk önce kendi halkının zengin tarihinden habersiz olmaktır. Çok eskileri demiyoruz ama son 1.5 bin yıllık tarihimizi, öğrenmek isteyenlere imkanlar vardır günümüzde. Çok eskilerdeki Hunlar, Saklar, Uysin-Kanlı devrini demiyoruz, bizim çağımızın V-VII asırlarında yaşayan Türk Kağanlığı devrinden bugüne kadar türlü tarihi olaylar yaşandı. Şu anda okullarda 1.5 bin yıllık tarihimiz okutulmaktadır. Maalesef bizim Rusça konuşan aydınlarımızın bir çoğu, bu malumatlardan habersiz yaşıyorlar. Bilmediği için de halkının tarihi ile gurur duyamıyor. Bir taraftan onları da suçlayamıyoruz. Çünki, tarihimiz hakkında okunacak kitaplar, araştırma yazıları ve eserler çok az. Türk Kaanatı, Oğız-Kıpçak Birliği, Karahanlılar Devleti, Altın Orda dönemi, Kazak hanlığının teşekkülü, v.s konular hakkında köklü monografiler var mı? Bunun gibi nice köklü araştırmalara konu olabilecek meseleler el değmeden bir kenarda hala bekletiliyor. Bugünlerde belgesel yazılardan “Kazaklar XV asırda fayda oldu” ifadesini sık sık okuyoruz. Bu düşünce cahillik göstergesidir. Oysa bu kadar büyük ve kutsal toprakları yurt edinen bu halkın bir kökü, soyu olmaması mümkün mü? XV asırda havadan, gayıptan mı fayda oldu? İşte bu görüş, tarihimizi araştırmamıza engel oluyor. XV asırda KAZAK adını alan Kazak halkının (bu hanlığı kuran boyların) en az 1.5-2000 yıllık tarihi vardır. Yani bu demek oluyor ki, Kazak halkının temelini oluşturan boylar ve kabileler, ta eski zamanlardan beri bu topraklarda yaşaya gelmişlerdir. Tarihimizi etraflı bir şekilde anlatamadığımız için, bazıları, eski Türk dilli abidelerin Kazaklarla bir ilgisinin olup olmadığını sorup duruyorlar. Eski şecerelerimizin durumu buysa, “yakın tarihimizi de iyi biliyoruz” diyebilir miyiz. Bunun için söylemesi zor olsa da itiraf etmek gerekiyor: BİZ TARİHİMİZİ BİLMEYEN BİR HALKIZ.

      Bunun sebebi kişiye tapınma dönemindeki dogmatik kuruntuların yönettiği dünyada Kazak halkının devrimden önceki tarihini hiçe saymaktır. Tarihteki tüm yenilikler ve iyilikler sovyet döneminde yaşandı, bilindi. Sovyetler Birliğinde yaşadığımız 70 yıl boyunca, ülkede Kazak tarihini araştıracak uzmanlar hiç hazırlanmadı.. Bizim tarihî araştırmalar kabul ettiğimiz şey, sovyet dönemi düzenini inceleyen makalelerden ibarettir. Demek ki tarihimizin büyük büyük meselelrini ve karanlık dönemlerini inceleyen yazılar ve monografiler lazım.

      Aslında bugüne kadar yayınlanan eserlerin tanıtımını da doğru düzgün yapamadık. Biz Arapça, Farsça kaynaklar bir yana, Türkçe ve Rusça kaynakları bile faydalanamıyoruz. Raşideddin, Dulatî, Jalairî, Abılğazı gibi ulemaların şecerelerini hala yayınlayamadık. Rus alimleri Aristov’un, Velyaminov-Zernov’un Kazak tarihi, kültürü hakkında yazdıkları eserleri bile yeniden basılmadı. Onları şimdiki okurların bulması çok zordur. Hatta XIX asırda, Kazak topraklarında yaşanan Kenesarı Kasımov’un mücadelesi, tarih sayfalarından hak ettiği yeri alamadı. Bu milli mücadele konusunda etraflı araştırma hala yapılmadı. Bir sözle özetleyecek olursak, el değmeyen meseleler ve konuları sayıp bitirmek mümkün değildir.

      Kazakistan Rusya idaresi altına girdiğinden bu yana kaydedilen resmi belgelerde “Kazak” kelimesine hiç rastlanmıyor. Çünki, Rusya bir halkın adını bilinçli olarak yok etmeyi amaçlamıştır. Kazakları resmi belgelerde Kırgız, Kırgız-Kaysak olarak göstermiştir.

      Adı değil varlığı bile değişen ulusun geçmişi hakkında düzenli ve gerçek malumatı, yeni nesil nereden bulup okuyabilir? Tarihi malumatlar, tek taraflı yarım bilgilerden ibaretti. Mesela halkın Ekim devriminden önceki eğitim derecesi değerlendirildiğinde sadece Rusça bilen, Rus kültürünü tanıtmaya çalışanlar hesaba alınmıştır. Geçmiş çağlarda onlarca şehri olan halkımız, şehrin ne olduğunu bilmeyen, ekin ekmeyi bilmeyen, okuma yazması olmayan cahil sayıldı. Rus Çarlığı, Kazakistan’ı kendi idaresi altına aldıktan sonra halka adını unutturarak eritmeyi amaçlamıştır. Bununla da kalmamış yerlerin, suların illerin adlarını da değiştirmeyi hedef almıştır. Kazakistan’ın Kuzey ve merkez eyaletlerinde başlayan bu yer adı değiştirme siyaseti, Güney Kazakistan’da XIX asır sonu ve XX asrın başlarına kadar sürdü. Yüzlerce yer adı değiştirildi. Elbette, Ruslar arasında ezilen halka merhametle bakan Rus aydınları da oldu. Onlar ellerinden geldikleri kadar halkımızın iyi tarafını methetmiştir. Ama böyle şahıslar çok azdı. Uzaktan aramayalım, XX asrın başlarındaki kültürümüzün gelişmesine kasten yapılan engeller çoktur. Daha dün aklanan Şakereim, Jusipbek, Mağjan, Mirjakup, Ahmetler’i sovyet döneminde yaşayan Kazaklar tanıyamadı. Okul, üniversite programlarında onların adı bile geçmedi. Bunun gibi şahısları yok sayarak, yazılı edebiyatı anlatabilir miyiz? Sadece bunlar değil, bunlar gibi çok kahramanlarımız suçsuz günahkar oldular.

      – İnsan isminden, sokak ve yerlere ad verme bir kültür meselesidir. Bu durum sizi düşündürüyor mu?

      – Tarihî şahısları anma konusuna gelirsek, Avrupa ve Asya halkı, kendi şehirlerine, illerine ve sokaklarına o topraklarda doğmayan ve ülkeye hizmet etmeyen insanların adını vermiyorlar. Bizim ülkede tam tersi. Kazakların her hangi bir şehrine bakalım, insanın hayal edemeyeceği sokak adları var bizde. Demosfen gibi ta yunan filozofundan tut, eski dünya tarihinde kim varsa onların hepsinin adları sokaklara verilmiştir. Bazıları bunu internasionalizm olarak yorumluyor. Ama şehir ve sokaklara ad vermedeki yolsuzluklar bunun internasiyonalizmle bir alakası olmadığını gösteriyor. Dünyanın dört köşesinde yaşayan şahısların hepsinin adı verilmiş, ama halkımız tarihinde çok önemli yere sahip kahramanlarımıza gelince bir sokak bile bulamayız.

      Eksiğimiz, dediğim gibi saymakla bitmiyor. Mesela meşhur halk bestecisi Dauletkerey, Ikılas’ın, Kazangap, Tokan, Sugir, Abıl, Dayrabaylar’ın adları, iltifata layık değil mi? Halkımıza gerçekten hizmet eden, başka halk temsilcileri de unut kalmakta. Kazak nazım eserlerini, ilk defa, 1870 yılında ayrı kitap olarak bastıran akademik V.V. Radloff, Şokan’ın arkadaşı olan insancıl, adil bir alim, folklor derleyicisi G.N.Potanin, Kazaklar hakkında türlü malumatlar derleyen, özellikle de şarirler mirasını inceleyen Polyak eğiticileri G. Zelinskiy, A. Yanuşkeviç, Kazak operasının temelini atan besteci Brusilovskiy gibi devlet adamlarının isimleri her hürmete layiktir. Kazakistan şehirlerinde özellikle de Almatı’da heykel çok azdır. Bizim ülkemize gelen misafirler sadece topraklarımızın büyüklüğüne, yer altı hazinelerimizi görmek için gelmiyorlar. Onlara bir kaç Rus devrimci heykeli mi göstereceğiz?

      Büyük savaşçı, şair Mahambet, benzeri olmayan kuyşıler Kurmangazı ve Tattimbet’in heykelleri yapılmadı. Stalin tasfiyesinin kurbanları olan S. Seyfullin, B. Mailin, İ. Jansugirov gibi büyüklerimize anıt yapmanın zamanı geldi de geçti bile. Yukarıda anlatılanların özeti şudur ki, tarihimizin derinliğini inkar etme veya farkına varmama, tarihî vakaların çarpıtılması, değiştirilmesi, yazılı kaynakların arşivte toz olması, sanatın tüm sahasında genç kuşağı milliyetçi ve vatanseverlik ruhta terbiye edememe ve başka da türlü sebeplerden dolayı tarihi bilinci hiç yok bir kuşak yarattık.

      – Hiç bir şey yoktan var olmaz. Herşeyin bir kökü, temeli olur. Bizim bugünkü varlığımızın, kültürümüzün damarları tarihe dayanır. Bilim-ahlak bağı ve halkın ahlak geleneği ve devamı konusunda fikrinizi alabilir miyiz? Milli terbiyenin içtimâi önemi hakkında ne dersiniz?

      – Halkımız, ahlak, terbiyeye yönelik asırlarca kalıplaşmış, denenmiş, güvenilir, zengin

Скачать книгу