Karakalpak Halk Masalları. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Karakalpak Halk Masalları - Анонимный автор страница 8
![Karakalpak Halk Masalları - Анонимный автор Karakalpak Halk Masalları - Анонимный автор](/cover_pre1268943.jpg)
– Ne iş yapıyorsun, diye sormuş.
– Kaybolmuş, sahip çıkacak birini arayan biriyim, demiş.
– Ah yavrum, benim oğlum da yok, kızım da yok tek başımayım. Otuz kadar hayvanım var. Onlara baksan, olur yavrum, demiş yaşlı kadın.
– Tamam, anne, deyip kabul etmiş çocuk.
O gün çocuk yemeğini yiyip dışarı çıktığında doğudan ve batıdan iki ayın çıktığını görüp:
– Anne, anne! Bu taraftan bir ay, şu taraftan bir ay çıkmış. Bu nedir, diye sormuş. Yaşlı kadın çocuğa:
– Bu taraftaki bildiğin gökyüzündeki ay. Şu taraftaki insan yüzü görmemiş, tek başına bir yerde oturan padişahın kızının güzelliğidir evladım, demiş.
Çocuk sabah günlük elbiselerini giyip hayvanlara bakmaya gitmiş. Akşam gelip yemek yedikten sonra yatmış. Çocuk yaşlı kadın uyuduktan sonra gece yarısı kalkıp padişahın kızı ile tanışmaya gidip geri eve dönmüş. Sabah olduğunda padişahın kızının yüzünde sivilce çıkmış diye söz yayılmış.
Sabah padişahın kızına bakan hizmetçiler kızın yüzündeki sivilceyi görünce kızın yanına bir erkeğin geldiğini anlamışlar. Bu erkeği bulmak için köyün başından başlayıp aramaya başlamışlar. Ararken sıra yaşlı kadınının evine gelmiş. Yaşlı kadın onlara belli etmeden uçarak hayvanları gütmeye giden padişahın çocuğunun değerli elbiselerini bir sepete koyup tezek toplayan yaşlı bir kadın gibi evinden çıkıp gitmiş. Arama yapan padişahın adamları yaşlı kadını görüp şüphelenmişler. Yaşlı kadını çağırıp üstünü aradıklarında sepetteki değerli elbiseleri görmüşler.
– Bu elbiselerin sahibi nerede, hemen söyle diye çıkışmışlar padişahın adamları yaşlı kadına.
– Bu elbisenin sahibi hayvanları gütmeye gitti, demiş yaşlı kadın. İki adam gidip çocuğu hayvanları güttüğü yerden alıp padişahın yanına götürmüşler. Padişah çocuğa:
– Sen kızıma layık delikanlıymışsın ama sen bize haber vermediğin için suçlusun. Onun için bunu temiz bir yere götürüp kellesini alıp yakın. Külünü kızımın yüzüne serpin, demiş padişah kendi adamlarına.
Padişahın emriyle cellâtlar çocuğun kellesini almak için hazırlanmışlar. O zaman çocuk cellâtlara:
– Ağalar, beyler, beni öldürmeyin. Bu çark-ı feleğimi tamir edeyim, ben öldüğümde mezarımın başına dikersiniz, demiş. Cellâtlar izin verip kenarda konuşurlarken çocuk çark-ı feleğinin sağ kulağını büküp uçarak kaçmış. Bu duruma Cellâtların ağzı açık kalmış. Çocuk akşam gelip padişahın kızını alıp bir ormana götürmüş. O ormanda birkaç yıl yaşamışlar. Delikanlı hayvan avlamış, karısı ağaçlardan meyve toplamış. Bunları yiyerek hayat sürmüşler. Aradan biraz zaman geçtikten sonra karısı hamile kalmış ve altın perçemli erkek çocuk doğurmuş. Erkek çocuğu altı yaşına geldiğinde gümüş perçemli kız doğurmuş. Oğlu da kızı da akıllı, zekiymiş. Kız üç yaşına geldiğinde altı yaşındaki ağabeyine:
– Abi, bizler buralarda ne yapıyoruz, bizim hısım akrabalarımız yok mu? Anneme sor. Ancak annem söylemezse o zaman “Anne bana kavurga kavur.” de. Kavurga tam kavrulmadan ocaktan alıp vermesini iste. Kavurgayı kaşıkla verirse yeme. Elinle ver de. Eliyle verirken sıcak kavurgayı eline bastırırıp “Yerimiz, yurdumuz neresi?” diye sor, demiş. Çocuk kız kardeşinin dediklerini yapmış. Annesi:
– Yerimiz, yurdumuz var. Ama gidemiyoruz, demiş. Çocuğu:
– Niye gidemiyoruz diye sormuş.
– Yolda üç dev var. Gidersek bizleri öldürür, demiş. O zaman çocuk:
– O devlerden korkma, üç devi bana bırak, üçünü de öldürürüm, demiş.
– Öyleyse akşam babana ve kardeşine söyle, evladım, demiş annesi. Akşam babasına ve kardeşine söylemiş. Azıklarını hazırlayıp memleketlerine doğru gitmeye karar vermişler. Çocuk yolda üç devi öldürmüş. Sonra yurtlarına varmışlar. Padişah kızını, damadını ve torunlarını görünce ağlamış. Padişah tüm halkı toplayıp eğlence tertip etmiş. Böylece muratlarına ermişler.
MURADINA EREN ÂŞIKLAR
Çok eskiden Türkistan adlı bir şehirde Alimbet ve Kalimbet adında iki yoksul kişi varmış.
Onlar zar zor geçinmişler. Bir gün yiyecek bir şey bulsalar bir gün bulamadan yaşarlarmış. Alimbet’in, Jalimbet adında yakışıklı bir erkek çocuğu, Kalimbet’in de ay gibi ağzı, güneş gibi gözü olan Biybisanem adında güzel bir kızı varmış.
Jalimbet ile Biybisanem beraber büyümüşler ve birbirlerini uzaktan seviyorlarmış.
Günlerden bir gün onlar evlerine odun getirmek için ormana gitmişler. Hava çok sıcakmış. Bülbüller etrafta ötüşüyor, adeta şarkılar söylüyormuş. Jalimbet Biybisanem’in ay gibi cemaline baktıkça bakası geliyor, aşkından yüreği çarpıyormuş. İç çekerek kıza ne diyeceğini bilemeyip bir süre lal olmuş. Kendini toparladıktan sonra Biybisanem’in kulağına:
– Ey sevgilim, beni bir kere öpsen kendimi dünyanın en mutlu erkeği olarak görürüm, demiş.
– Sevdiğim, Jalimbet, seni bir kere öpmek değil, senin için hayatımı vermeye hazırım, ama şimdi değil, demiş kız.
– Niye böyle, dilberim, diye sormuş Jalimbet.
– Sen de biliyorsun, bizim buralarda anne babanın izni olmadan sevmek çok ayıp. Adam gönderip beni istet. Ondan sonra her gün sevişsek de hiç kimse bir şey söyleyemez, demiş kız. Odunları toplayıp akşam evlerine dönmüşler. Jalimbet eve geldikten sonra Biybisanem’in evine acaba elçi gönderip göndermesem mi diye düşünmekten başı ağrımış. En sonunda kızın babası başlık parası isterse nereden bulacağım, en iyisi başka şehre gidip çalışayım, para kazanıp gelip kızı isteteyeyim diye karar vermiş. Bu düşüncesini Biybisanem’e de aynen söylemiş. Delikanlı anne babasının iznini alıp vedalaşarak uzun bir yolculuğa çıkmış. Az gitmiş, uz gitmiş, bir şehre yaklaşmış. Şehre yakın yerde büyük bir bağa denk gelmiş.
Jalimbet’in evinden aldığı azığı bitmiş, gurbette aç kalmış. Bağdaki kırmızı elmalardan gözü kalmış. Karnı acıkan delikanlı bağın sahibinden izin almadan bağa girmiş ve elmalardan yemeye başlamış. Doyana kadar yedikten sonra yorgunluktan bağın gölgesinde uyuya kalmış. Bu bağ o şehrin padişahının kızının bağıymış. Padişahın kızı haftada bir kere yanına kırk kızı alıp bu bağda gezip dolaşırmış. Kızlar bağda gezerken elma ağacının altında garip, üstü başı yırtık, yalın ayaklı bir delikanlı görmüşler. Padişahın kızı yanındaki kızlara delikanlıyı uyandırmalarını emretmiş. Delikanlı yattığı yerden kalkıp etrafına baktığında, etrafı peri kızlarıyla doluymuş. Bağın sahibinin bunlar olduğunu hemen anlamış. Padişahın