Şafak Sancısı. Cengiz Aytmatov
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Şafak Sancısı - Cengiz Aytmatov страница 10
1940’ların sonlarında köyde savcılık, yargıçlık ve polislik tutulurdu.
Militsiya [polis] beyin olsun,
İndiiskiy [Hint] çayın olsun
ikilemesi de o yılların eseri.
– Allah izin verirse- benim büyüyünce halkın değer verdiği, itibarlı bir meslek sahibi olmamı, yüksek mevkie gelmemi ümit ederek; dışarıda okuduğum için hemşehrilerim arasında gurur duyarak, her geldiğimde birkaç kuruşunu, peynirini, yağını vererek okumamı destekleyen eniştem ile halam, eşek sahibinin lafını işitince şaşkına dönmüşler.
Aradan çok geçmemişti. Tatile geldim. Karakız Halam:
– “Konu komşu senin eşekleri incelediğini, onun üzerine tahsil görmekte olduğunu söylüyorlar. Dedikleri gerçek ise nedir bu yaptığın? Okuyacak başka şey bulamadın mı? Öğrenmek istediğin eşek ise, köyde ondan çok ne var?” deyip memnuniyetsizliğini dile getirdi. Benim belli bir makam sahibi olmamı hayal ederek duayla günlerini geçiren halam ile enişteme vaziyeti nasıl açıklayacağımı şaşırdığımı, sıkıldığımı hâlâ unutamıyorum.
İşte bu olay da köy akademisinin masumiyet ve saflık bölümüne dahil edilecek bir parçadır.
Şahanov: Bir ara Seydali Bekmanbetov isimli arkadaşımızla birlikte bizim eve gelmiştiniz. Çok güzel bir yaz günüydü. Tam kıvamında olan kımızı kana kana içmiş, geçmişteki olaylardan bahsederek bir süre muhabbete koyulmuştunuz.
Aytmatov: Savaş yıllarında eli silah tutan herkes savaş meydanındaydı ya. İhtiyar, hasta, dul ve çoluk çocuktan oluşan köylerin asıl dayanağı 13-14 yaşlarında olan bizlerdik. Baskarma [Köy Muhtarı (Ç.N.)] kolhozun işlerini yapacak kimse olmadığı için çocukları okuldan alır, her türlü işi yaptırırdı. Benim Şeker, Arşagul köyleri muhtarlıklarında sekreterlik, Seydali’nin de okul müdürlüğü yaptığı o yıllardı işte. Az çok mürekkep yalayanlar, matematikte dört işlemi doğru dürüst bilmeyenler öğretmen olmuşlardı.
Şahanov: Sonraki görüştüğümüzde Seydali Ağa sizin hakkınızda uzun uzadıya şunları anlatmıştı:
“Okulda diğer arkadaşlarımıza göre çalışkanlıklarıyla bilinen Cengiz ile ikimiz, sorumluluğu ağır işleri yüklenmemize rağmen yaz aylarında ekin biçmekten, harman işlerinden, ark (kanal) kazmaktan veya öküz arabası sürmekten geri kalmazdık. Sınıf arkadaşlarımız Toktasın, Bayızbek ve Alımbek ile beşimiz hep beraberdik. Sabahın ilk nuruyla yataktan kalkar kalkmaz, birimiz orağı, ikincimiz kazmayı, diğerimiz de küreği alır, akşam geç saatlere kadar belimizi doğrultmadan çalışırdık. Ne kadar zorluk çeksek de annelerimizin, “Babalarınız sağ salim dönerse bu zorlukları hemen unutursunuz” sözleriyle teselli ederdik kendimizi.
Günlerden bir gün, Baskarma, Cengiz ile ikimizi Maymak istasyonuna buğday taşımakla görevlendirdi. Arabaya yüklenen çuvallar dolusu buğdayı istasyona götürene kadar çok yoruluyorduk. Arabayı çeken öküz sürekli kamçı vurmazsan adımını atmıyordu. Tam önden vuran güneşin sıcağından korunmak için yüzümüzü gözümüzü elimizle gölgeleyerek Zagotzernoya [tahıl toplama yeri (Ç.N)] gelene dek ikindi oluyordu. Zagotzerno’nun idarecisi, Naumenko isminde bir Rustu. Çok babacan, ahlaklı birisiydi. Arabayla yorgun argın gelmekte olan bizi görür görmez gülümserdi. Rusçası çok güzel olan Cengiz onunla içli dışlı olurdu. Sayesinde işimizi de çabuk bitirirdik. Cengiz benden daha kuvvetli, iri yarı bir yapıya sahipti. Kocaman çuvalı omzuna alarak merdivenlerden hiç zorlanmadan yukarı çıktığı zaman, özenle bakakalırdım. Çoğunlukla oradakiler çuvalı, sürükleye sürükleye yığılmış buğdayın üstüne konan kalasların üzerinden çıkarırdı. İşlerimizi gereği gibi yaptıktan sonra tekrar köyün yoluna koyuluyorduk. Dönüşte tembel öküzler de hız alıyorlardı. Boş arabayı taşlı yollarda tangur tungur sürerek koşardık.
Uzun yolda, evden beraberimizde getirdiğimiz bulamaçla ekmeği yedikten sonra biraz daha keyiflenir; birlikte türkü söylerdik. Cengiz’in yanında hemen hemen her zaman Rus klasik edebiyatçılarının eserleri bulunurdu. Bazen, okuduklarından ilginç olayları bana da anlatırdı. Babasına, annesine, öğretmenlerine, kızlara ithaf ettiği şiirleri de çoktu. Bir ara ben de ona sevdiğim kız için bir şiir yazdırmıştım.
Yanılmıyorsam, 1944 yılında Cengiz’in iş yerine gittim. Geldiğimde tek başınaymış. Beni görünce çok sevindi.
“Seydali, İlçe merkezi Kirov’a gidip borç parasını yatırmam gerekiyordu. Yol uzun, hem bunca parayla tek başıma çıkmak da tehlikeli. Birlikte bu işi halletmeye ne dersin? Öküz arabası da hazır” dedi.
Okuldaki başımı aşkın işimi bırakıp dostumun aziz hatırı için ilçeye gitmeyi kabul ettim. Ertesi gün öğle saatlerinde aradığımız yeri sora sora zor bulduk. Önce hayvanlara su verip, sonra beraberimizde getirdiğimiz mısır unundan yapılmış ekmeğimizi yiyip kendimize gelelim dedik. Böyle otururken yanımıza orta boylu, geniş omuzlu, siyah bıyıklı bir adam geldi ve bize:
– “Çocuklar burada ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
Biz durumumuzu anlattık.
– “Kimin oğlusun, yavrum?” deyip Cengiz’e baktı adam.
– “Törekul Aytmatov’un” der demez, adamcağız;
– “Hay Allah, altının parçasıyım desene” deyip Cengiz’e sarılarak yanaklarından öptü; “Benim adım Kojamkul. İlçe Tasarruf Bankası Müdürüyüm. Benim buralara gelmemde Törekul Ağa’nın çok yardımı olmuştu. Bana yaptığı iyiliği hayatta unutmam” dedi. Kojamkul Ağa çoluk çocuğuyla Tasarruf Bankası binasının bir odasında oturuyormuş. İkimizi hemen evine götürdü. Evinin başköşesine oturtarak yiyecek adına ne varsa önümüze serdi. Sonra getirdiğimiz istikraz parasını sayarak aldı ve makbuzunu elimize verdi. Ertesi gün bizi uğurlarken;
– “Giyecek bir şeyler alırsın, şu anda elimden gelen bu kadar”, deyip bir tomar parayı Cengiz’in cebine koydu.
Sonbahar gelince Cengiz’le beraber Jambıl şehrine gittik. Tabii Kojamkul ağanın verdiği cepteki parayı harcayana kadar duracağımız yok. “Atşabar” pazarını dolaşıp en sonunda iki asker gömleği, iki pantolon, alnında parlayan yıldızlı iki kalpak ve deri kemer aldık. Tenha bir yere gelince üstümüzü değiştirip ikimiz de küçük kızıl askerler olduk çıktık…
Gençliğinizle alakalı bir olayı daha biliyorum. Ziraat Üniversitesinde sizden iki sınıf aşağıda okuyan Musa Kasımov’la beklenmedik bir yerde tanışmıştık. Kendisi çok konuşkan biriymiş. Sizin Kırgız Hayvancılık İlmi Araştırma Enstitüsünün çiftliğinde başbaytar olarak çalıştığınız gençlik yıllarınızdan bahsetmişti.
Aytmatov: 1956’nın Ekiminde Gorki Enstitüsünün edebiyat uzmanlığı kursuna gittiğimde görevimi Musa’ya devretmiştim.
Şahanov: