Bozkurtun Patikası. Abdıreşit Taşov
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Bozkurtun Patikası - Abdıreşit Taşov страница 7
“Uçmayı bilen bir kuşun peşinden koşmanın bir faydası yoktu.”
“Kuşları ancak yere iniş yaptıklarından sonra, gafil kalmaları durumunda yakalamak mümkün idi.”
“Kuşun gagasına karşı her zaman kulağınızın kirişte olması gerek” diye, Akhal’ın ona öğretmiş oldukları Uz-kurdun aklında kalmış olsa da, onun Toy kuşunu yakalayıp yiyesi gelmişti.
Ayaklarının altındaki topraklara basmaya başladığına henüz bir ay dolmuş olduğuna bakmaksızın, Uzkurt inanılmaz derecede inatçı ve serbest davranmaktaydı. O, Toy kuşunun büyük gövdesini taşıyarak, uzak mesafeye uçamayacağına göz yetirmişti. Bundan sonraki iş, onun farkına varamayacağı şekilde ona yaklaşmaktı.
Işin kolay tarafı, Toy kuşu, Uzkurda doğru bakmamaktaydı. Bazen sağa doğru, bazen de sola doğru yürüyerek, çöldeki kurumuş otların, yere düşmüş tohumlarını toplamaktaydı. Görünürde onun tek derdi vardı, o da mideyi doldurmaktı.
Uzkurt, bazen yere kapanarak, bazen sıçraya sıçraya, taş atsan yetecek mesafeye kadar ulaştı. Sonra iyice yere kapandıktan sonra, yavaş yavaştan öne doğru sürünmeye başladı. Avuna atlamaya çok az kalmıştı ki, gürültülü bir ses duyuldu. Toy kuşu, kısa bir süreliğine sese kulak vermiş gibi yaptıktan sonra saksavulların olduğu yere doğru yorgalayarak yürümeye başladı. Uzkurt onun peşinden koştu. Koşmasıyla birlikte Toy kuşu kanatlarını sallayarak, geniş adımlayarak, havaya kalktı. Toy kuşu bu kez çok da yakın olan yerlere inmedi, ufuklarda siyah noktaya dönerek, gözlerden kaybolup gitti.
Gürültü giderek yaklaşmaktaydı. Uzkurt sesin gelmekte olduğu yöne baktığında, dört köşeli, kocaman dere taşına benzeyen bir şeyin büyük bir gürültü ile yaklaşmakta olduğunu gördü.
O, Akhal’ın, “Kurdun kafasının saklayabildiği yerde gövdesini de saklayabilmelidir” diye anlatmış olduklarını hatırladı, sözenin kırılarak kıvrılmış iğneli dalının altında saklandı. Kamyon onun on adım ötesinden geçip gitti. Kamyondakiler, Uzkurdun orada olabileceği konusunda kuşku bile duymadılar.
Saksavullu yere ulaştıklarında, oduncular araçlarının kabininden iner inmez, kurumuş saksavulları toplamaya başladılar. Uzkurt onların hareketlerini gördüğünde çok garip buldu. Uzkurt, insan adı verilmekte olan mahlukatların var olduğunu, onlardan uzak durmasının gerekmekte olduğunu duymuştu.
“İnsanları görmedik canlılar en yırtıcı hayvanlar sayılmakta. Ama, insan tüm canlı ve mahlukatların içinde en yırtıcısı” diye, Akhal’in ikaz etmiş olduğu aklına gelmişti Uzkurdun. “Acaba, onlar bu kurumuş saksavulları toplayıp da ne yapıyorlar ki? Ya da onlar bu saksavulları yiyorlar mıdır?! Aa, bu iki ayaklı mahlukatlardan her şey beklenebilir. Onların yüzünde gözünde ne herhangi bir şefkat belirtisi var, ne de herhangi bir canayakınlık. Sanki tuzlanmış toprak gibi. Durumları ortada iken, birde onların somakları da yok. Ön ayakları da iki yanlaında asılı duruyor. Tüm işleri de ön iki ayaklarıyla yapıyorlar”.
Uzkurt, insanların hareketlerini izledikten sonra, onlar hakkında kendine göre şöyle bir sonuca geldiğinde, oduncuların birisi, açık alana biraz odun götürdikten sonra, onları yaktı. Diğeri ise şiş kebaplık etleri şişlere geçirmeye başladı. Üçüncüsü ise çay yapmaya başladı. Sofrayı serdi.
Pişmemiş etin kokusu Uzkurdu kendinden geçirmeye başlamıştı. Koşup, şişlerdeki etleri ağzına atmak istedi. Ancak, Akhal’in: “İnsanlar eti tuzlayarak yerler. Kurtlarda ise eti tuzlayarak yemek mekruhtur” diye anlatmış olduğu aklına geldiği için kendini tuttu. Yoksa, Uzkurt henüz yavru olduğundan mı ya da cesur olduğundan mı pek fazla da korku hissetmemekteydi. Nedeni ise insanların canlılara ve mahlukatlara ne kadar acımasızca davranmakta olduklarını bilmemesiydi.
Oduncular yemeklerini yediklerinden sonra, tavşan avlamaya gittiler. Uzkurt saklanmakta olduğu yerden çıkarak, artıkları koklamaya başladı. Sirke, soğan, tuz, biber karıştırılarak yapılmış yemek atıklarından pek de hoş olmayan mide bulandırıcı koku gelmekteydi. Bir kenarda ise iki adet şişe devrilmiş yerde yatıyordu. Uzkurt onları kokladığında az kalsın kusacaktı.
Uzkurt, “Eğer insanlar bunun gibi berbat gıdaları yemekte ve içmekte iseler, o zaman ben kurt olarak dünyaya gelmiş olduğuma yüz binlerce kere Allaha şükretmekteyim” dedi. Şişenin ağzından dışarıya fışkırmakta olan pis kokan kokudan sersemleyen Uzkurt geri dönmeyi düşündüğünde, ayakları onu geri götürmüyordu.
Yağmurun damla damla yağmaya başlaması ile Uz-kurt odunların arasında saklandı. Karanlık iyice basmıştı. Oduncular geri döndüler. Yagmur ise muntazam bir şekilde yağıyordu.
Odunlar yüklenmeye başladndı. Yağmur ise daha da şiddetlendi. Oduncular, kamyonun kabinine girip yattılar.
Tüm gece yağmur yağdı. Uzkurt tüm gece odunların arasında saklandı.
Gece yarıdan geçtikten sonra yağmur biraz da olsa şiddetini azalttı. Aracın ışıklarının altında odunları yüklemeye başladılar. Tokar, büyük bir saksavulun kıvrılmış olduğu yerden tutarak kaldırmak istedi, kurt yavrusunu gördüğü gibi, bulunduğu yerde donakaldı.
Uzkurt kendisini farkeden insanın korkudan yana kıpırdamaya bile halinin olmadığını anladığı için cesaretlenmişti. Kaçmayı düşündü. Ama, onun gözüne her iki ta-rapta da duvara benzeyen birşeyler gözüktü. Aracın ışıklarından dolayı gözleri göremez oldu. Sadece bir tarafa – ışıkların karanlığı delip geçmekte olduğu yöne kaçmalıydı.
O, sadece iki kez zıplamaya yetişti. Üçüncü kez zıplamaya yetişmedi. Kimdir birisi onun üzerini kaftanı ile örtmeye yetişmişti…
Akhal yağmurun yağmaya başlaması ile rahatsızlanmaya başladı. Uzkurt’un izini izleyerek, Toy kuşunu kovalamış olduğu yere kadar geldi. Sonra oduncuların kaldıkları yere yaklaştı. Oraya geldiğinde Uzkurdun izini de kokusunu da kaybetti.
“Demek ki, insanlar onu yakalayıp götürmüşler. Şimdi ne yapabilirim?” diye, endişeli bir halde dönüp dönüp etrafına bakındı. Kum tepesinin üzerine çıkıp baktığında, uzaklarda üzeri saksavul yüklü kamyonun uzaklaşmakta olduğunu gördü. Kalbi param parça oldu. Aybörünün “Eğer, Uzkurt, ansızın insanların eline düşer ise, sen onu kurtarmak için hiçbir zahmete katlanma. Kendini kurtarmanın çaresine bak” diye söylemiş olduğu aklına geldi, geri dönmek istedi. Ama, kalbinde kor gibi alevlenmiş gururunun ateşi eniğinin yakalanıp göterilmiş olduğu yere doğru, aracın izini sürerek gitmeye mecbur etmişti. Uzaklarda kararıp gözükmekte olan çoban konaklama yerinin aşılmaması gereken sınırlarına kadar yaklaşan Akhal, orada, üstü odun dolu kamyonun yolunu devam etmek üzere olduğunu gördü. Araca binen iki kişiyi çoban köpeklerinin kovalayamamasından da anlaşılacağı gibi, Uzkurdun, çoban konaklama yerinde bırakılmış olduğunu anladı. Ancak, eniğini kendi gözleri ile görene kadar rahatlayamayacaktı. O, tüm geceyi, çoban konaklama yerini gözetlemekle geçirdi.