Robinson Crusoe. Даниэль Дефо

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Robinson Crusoe - Даниэль Дефо страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Robinson Crusoe - Даниэль Дефо

Скачать книгу

başlamasını bekliyorduk. Benimkinden daha keskin gözlere sahip olan Xury, usulca bana kıyıdan daha uzağa gitmemiz gerektiğini söylüyordu, “Bak, oradaki tepenin yamacında, korkunç bir canavar yatmış, uyuyor.” Nereye işaret ettiğine baktığımda, gerçekten de tepenin biraz üst kısmında bir tarafı gölgede kalmış, korkunç, büyük bir aslanın kıyıyı seyrederek yattığını gördüm. “Xury!” dedim ona. “Sen kıyıya çık ve onu öldür.”

      Xury, korku dolu gözlerle bana bakıyordu ve sonunda, “Ben öldürmek! O beni bir ağızda yer!” O kadar dehşete düşmüştü ki, zavallı çocuğa sadece onu biraz rahatlatacak birkaç kelimeden başka bir şey söyleyemedim, en büyük tüfeğimizi alarak, içine en iyi barutumuzdan doldurarak, iki kurşun yerleştirdim. Sonra başka bir tüfeği alarak ona da iki kurşun yükledim ve üçüncüsüne de (zaten üç tüfeğimiz vardı) beş küçük mermi doldurarak bir kenara koydum. Ne kadar iyi bir nişancı olduğumu gösterebilmek için büyük tüfeği elime alarak aslanın başına nişan aldım, ancak pençesini burnunun üzerine tuhaf bir şekilde yerleştirmiş olduğundan, kurşunlar bacağının kenarından dizine çarparak kemiğinin kırılmasına neden oldu. İlk olarak homurdanarak yerinden doğrulmaya çalıştı, ancak kırık olan ayakları yüzünden yeniden yere devrildi; sonrasında üç ayağının üzerinden yükselerek hayatım boyunca belki de duyabileceğim en korkunç kükremeyle, yürümeye çalıştı. Onu başından vuramamış olduğumdan dolayı şaşkındım; bununla birlikte hemen ikinci tüfeği elime aldım ve o daha tam olarak harekete geçemeden tekrar ateş ettim, bu sefer başından vurmayı başardım; yere düştüğünü, kükremesinin yavaşladığını ve can çekiştiğini görmekten dolayı çok mutluydum. Kıvranan hayvanın ölmek üzere olduğunu gören Xury, cesaretini toplamış ve kıyıya gitmek için benden izin istiyordu. “Eh, git.” dedim ona. Çocuk hızla suya atladı, bir eliyle küçük tüfeğini tutarken, diğer eliyle kıyıya doğru yüzmeye çalışıyordu, bir süre sonra kıyıya çıktı, yaratığa iyice yaklaşarak tüfeğinin namlusunu hayvanın kulağına dayayıp, bir el ateş etti ve böylece yaratığı oracıkta öldürüverdi.

      Bu bizim açımızdan güzel bir avcılık oyunu olmuştu ancak hiçbir işimize yaramayacak, yiyemeyeceğiz bir hayvan için üç kurşunumuzu kaybetmiş olduğumuzdan dolayı üzgündüm. Ancak, Xury yine de aslandan bir parça koparmak istiyordu; yeniden tekneye geri gelerek, benden baltayı vermemi istedi. “Ne için istiyorsun Xury?” diye sordum. “Ben başından kesmek.” dedi çocuk bana. Ancak yine de aslanın başını kesmeyi beceremedi, bu yüzden çok büyük bir canavar ayağına sahip olan aslanın sadece bir patisini keserek, tekneye geri döndü.

      Her neyse, ben de belki ileride ihtiyaç olabilir düşüncesiyle, bir şekilde hayvanın derisini yüzmeye karar verdim. Böylece, Xury ile birlikte hayvanın üzerinde çalışmaya başladık; ancak Xury bu konuda benden çok daha becerikliydi, bense bu işi nasıl yapacağıma dair hiçbir bilgiye sahip değildim. Bu işlem neredeyse tam bir günümüzü almıştı, nihayet işimizi bitirdikten sonra postu kuruması için kamaranın üzerine serdik, hayvanın derisi ancak iki gün içinde tam olarak kuruyabilmişti, ilerleyen zamanda bu postu üzerinde yatmak için kullanmıştım.

      III. BÖLÜM

      ISSIZ ADADAKİ KAZAZEDE

      Bu molanın ardından, on ya da on iki gün boyunca sürekli olarak güneye doğru ilerlemeye devam ettik, yiyeceğimiz oldukça azaldığından mümkün olduğunca az beslenmeye çalışıyorduk, karaya da sadece taze içme suyu alabilmek için yanaşarak hemen yola devam ediyorduk. Tek amacım, Gambiya ya da Senegal nehirlerine ulaşmaktı; bu sayede Avrupalı gemilere denk gelebileceğim Cape de Verde sahillerine varabilmekti; şayet bunu yapamayacak olursam, geriye adaları aramaktan ya da bu bölgelerdeki zenciler arasında yok olup gitmekten başka çarem kalmayacaktı. Gine kıyılarına, Brezilya’ya ya da Doğu Hint Adaları’na giden Avrupa’dan gelen tüm gemilerin bu burundan ya da adalardan geçtiğini biliyordum; yani aslında bütün kaderim tek bir noktaya bağlıydı; ya bir gemiye rastlamak zorundaydım ya da yok olacaktım.

      Bu kararımın ardından, dediğim gibi on gün daha yola devam ettim ve toprağın insandan yoksun olmadığını görmeye başladım; iki ya da üç yerde, kenarından geçtiğimiz kıyılardan bizi izleyen insanlar olduğunu gördük; hepsinin kapkara ve çıplak olduklarını seçebiliyorduk. Bir seferinde bu kıyılardan birine çıkmaya niyetlendim; ancak benim iyi niyetli danışmanım Xury bana sürekli olarak, “Gitme, gitme.” dedi. Ancak yine de onlarla konuşabileceğim kadar kıyıya yaklaşmaya çalıştım ve hepsinin kıyı boyunca uzun süre ardımızdan koştuklarını gördüm.

      Herhangi bir ateşli silahları olmadığı aşikârdı ancak ellerindeki uzun ince sopaları silah olarak kullanıyorlardı, Xury bunların mızrak olduğunu ve bu adamların o aleti kullanmakta çok usta olduklarını ve uzun mesafelere kadar atabildiklerini söyledi. Bu yüzden mümkün olduğunca onlardan uzak durmaya çalışarak elimden geldiğince işaretlerle konuşmaya çalıştım; özellikle de onlardan yiyecek istediğime dair işaretler yapıyordum; teknemi durdurmamı ve bana yiyecek bir şeyler getireceklerini işaret ettiler. Bunun üzerine yelkenimi yarıya kadar indirdim ve beklemeye başladım, adamlardan ikisi adadan içeri doğru koştu ve yarım saatten kısa bir süre içerisinde geri döndü. Yanlarında iki parça kuru et ve biraz da mısır vardı; gerçi ellerindeki ürünlerin tam olarak ne olduklarını bilmiyorduk. Bununla birlikte kabul etmeye de gayet istekliydik ancak diğer başka bir sorunumuz ise adaya nasıl çıkacağımızdı, çünkü onlardan çekindiğim için karaya çıkmaya cesaret edemiyordum ve onlar da görünüşe göre bizden fazlasıyla korkuyorlardı. Sonunda iki taraf açısından da güvenli olabileceğini düşündüğümüz bir yol bulduk, onlar yiyecekleri kıyıya bırakarak, uzaklaşacak ve biz yiyecekleri alana kadar kıyıya yaklaşmayacaklardı. Biz de böyle yaptık, yiyecekleri alıp teknemize geri döndükten sonra, kıyıdaki insanlar yine sahile doğru yaklaştılar.

      El kol hareketleriyle onlara teşekkür ettik, çünkü onlara verebileceğimiz hiçbir şeyimizi yoktu; ancak tam bu sırada onlara minnetimizi ifade edebileceğimiz çok daha iyi bir fırsat çıktı. Tepeden aşağıya doğru iki büyük yaratık koşarak ve kavga ederek iniyordu; erkek dişisinin peşinde mi koşuyordu, birbirleriyle oynaşıyorlar mıydı yoksa öfkeli bir kavgaya mı tutuşmuşlardı bunu anlayamıyorduk; ayrıca böylesi bir duruma burada sık sık rastlanıp rastlanmadığından da bihaberdik. Ancak görünüşe göre bu durum pek nadiren rastlanan bir durumdu, bu tuhaf, korkunç yaratıklar çok nadiren gündüz vakti görünürlerdi, normal zamanlarda gece dışında pek ortalarda görünmezlerdi; ayrıca etrafta dolaşan bazı kadınlar da korkudan kaçışıp duruyordu. Mızraklı olan adam kaçmaya yeltenmemişti ancak diğerlerinin hepsi kaçmıştı. Bununla birlikte iki yaratık doğrudan suya dalmışlardı, herhangi bir şekilde yerlilere saldırmaya niyetleri yokmuş gibi görünüyorlardı, suya dalmışlar yüzerek oynaşıyor ve kendi aralarında eğleniyorlardı. Sonunda hayvanlardan biri hiç beklemediğim kadar teknenin yakınına yaklaşmaya başladı; ancak ben durum için çoktan hazırlıklıydım; tüfeğimi hızlıca doldurmuş ve diğer ikisini doldurması için de Xury’e emretmiştim. Hayvan menzilime iyice girer girmez hemen ateş ettim ve onu doğrudan kafasından vurdum; hayvan hemen suya daldı, ancak anında tekrar yükselerek sanki can çekişiyormuş gibi suya dalıp çıktı; almış olduğu ölümcül yaradan dolayı ne kadar uğraşırsa uğraşsın kıyıya ulaşamadan ölüp gitti.

      Zavallı yerliler silahımın gürültüsünden dehşete düşmüşlerdi, yüzlerindeki ifadeyi size kelimelerle anlatabilmem imkânsız; hatta bazıları öylesine korkmuştu ki, bayılarak ölü gibi yere serilmişlerdi; nihayetinde hayvanın ölerek suya gömüldüğünü ve benim de işaretlerimden herhangi bir sıkıntı olmadığını

Скачать книгу