Safiye Sultan. M. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Safiye Sultan - M. Turhan Tan страница 24

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Safiye Sultan - M. Turhan Tan

Скачать книгу

– çöpe saymaz vücudu kâinatı – temennayı hayat etme sen ey can – hayat anla hakikatte me-matı!”

      Cüceler nasıl tercüme edeceklerini kavrayamadıkları bu heyecan şelalesi altında biraz daha küçülürlerken Bafa, sırmalı bir kadife yastığa yanını vermiş, başını bir eline dayayarak şehzadeyi seyre girişmişti. Onun, bu durumunda, oyuncağını kapıp koyuvermiş bir çocuk neşesi vardı. Şehzadenin cezbeye tutulduğunu, heyecan ifratından şuurunu -bir an için- kaybettiğini ve onu bu hâle koyan kuvvetin de kendi güzelliğinden ibaret bulunduğunu anlıyordu. Fakat gururla karışık olan bu neşe içinde, derin derin mülahazalar hatta heyecanlar da geçirmekten geri kalmıyordu. Çünkü şehzadenin meçhul bir dille haykırdığı sözlerden yüreğine müphem fakat sürekli hazlar dökülüyordu. Hissine mağlup delikanlı, aynı zamanda, gözüne çok güzel görünüyordu ve bu görünüş de yüreğine ayrı bir tat döküyor gibiydi.

      Onun söylediğini anlamamakla beraber, aşk mevzusundan böyle heyecanlandığını biliyordu hatta aşktan bahsettiğini de hissediyordu. Çünkü vakur ve mağrur bir Osmanlı prensini ancak o mevzu ve ancak bir güzel kadın, böyle mecnuna çevirebilirdi, deli deli söyletirdi. Onları başka bir kuvvetin gururdan, kayıtsızlıktan çekip çıkarması kolay değildi.

      Bafa, işte bu düşüncelerle ve bayıltkan bir mahlut hâlinde yüreğini kaplayan çeşitli tatların tazyiki ile hülyaları bir an yaşarken Şehzade Murat, her iki cüceyi yanına çekti, ağlar gibi görünen fakat pek kuvvetli akseden bir sesle onlara anlatmaya koyuldu:

      “Aşktan anlayanların hayatı nasıl telakki ettiklerini söyledim, şimdi o olgun insanların aşkı da nasıl anladıklarını söyleyeceğim, kulağınızı iyi açın: ‘Aşk, eşi olmayan bir cevherdir: Anın vasfı emsal ile denilmez; aşk, yakası açılmamış bir sırdır: Anın tasviri misal ile bilinmez: Aşıkların dili altında sözler vardır ki dudak ona mahrem olmaz. Aşk ehlinin, göğüsleri içre nefesler vardır ki dem ana hemdem olmaz. Aşk, bir zahirdir ki örtülmez. Aşk, bir sırdır ki açılmaz. Aşkın kimseyle kârı olmaz. Aşk aynası jengarî olmaz. Aşk, serazadeleri bende eder. Aşk, başları yüksekte duranları, efkende eder. Aşk, efsane ve efsun değildir. Aşk sanatı herdun değildir. Her aşk davası eden âşık olmaz, her muhabbetten dem vuran sadık olmaz. Aşk bir kimyadır, anın madeni can olur. Aşk bir cevherdir, anın mekânı kan olur. Aşk bir zevktir, anın da başka bir dili var. Aşk, bir şevktir, anın da ayrı ehli var. Aşk, bir coşuştur, anın da şeydaları var. Aşk, bir taşıştır, anın da deryaları var. Her gönül ki aşka hane ola: Bela okuna nişane olur ve her gönül ki muhabbete makam ola. Mihnet anda müdam olur.’ ”

      Ve birden Bafa’nın yanına koştu, iki elini yakaladı.

      “Sen, sen…” dedi. “Benim için hüdasın. Gönül bağını lütfun rüzgârıyla memur kıl. Can gülzarını muhabbetin havasıyla pün nur kıl. Gönül çocuğuna bakışlarınla verdiğin dersi daima ezber et. Can bülbülüne tattırdığın şekeri kerem eyleyip mükerrer et. Ruhumun sarhoşluğunu müdam et. Aşk ahdini, aşk peymanını berdevam et. Vuslat camını dolu sun, dolu sun, dolu sun!”

      Galiba tuttuğu elleri öpmek de istiyordu. Fakat bu işi yapmadı, yapamadı. Çünkü şiddetli bir titreme geçirir gibi oldu, gözlerine garip bir bulantı, yüzüne acıklı bir renksizlik geldi, hazin bir dermansızlık içinde belli belirsiz sallandı, sonra yere yıkıldı, ağzından köpükler saçıla saçıla kıvranmaya, fasılalı ihtilaçlar içinde çırpınmaya başladı.

      Cüceler, yıldırımla vurulmuş gibi durdukları yerde kalıvermişlerdi. Ne yapacaklarını bilemiyorlar, korkudan tepreşemiyorlardı. Bafa da endişeli bir hayret içindeydi, titriyor ve sessiz sessiz gözyaşı döküyordu. Fakat şehzadenin hızla sakinleştiğini, uyur gibi bir duruma büründüğünü görünce yerinden kalktı, onun dudaklarındaki salyaları mendiliyle sildi, başını kendi dizine yatırdı, parmaklarıyla saçlarını taramaya ve cücelerle -fısıldaşır gibi- konuşmaya girişti:

      “Zavallının sarası da varmış. Biraz heyecanlanınca uğursuz illet kendini hatırlattı. Lakin merak edecek şey değil, hafif. Birazdan bir şey kalmaz, güle güle kalkar. Siz, kimseye bu gördüğünüz sahneyi söylemeyin, bana ve şehzadeye sadık kalın.”

      Doğru söylüyordu. Murat’ta -babasının gece gündüz sarhoş yaşamasından olacak- sara illeti vardı. Seyrek olmakla beraber, o illetin darbelerinden müteessir oluyordu, ızdırap çekiyordu. O gün de fazla heyecandan yahut şahlanan iştihasını tatmin edememekten, bu illet depreşivermişti. Büyük bir sır olarak saklanmasına rağmen Bafa’ya, cücelere -ilk tanışma saatleri içinde- münkeşif olmuştu.

      Bafa, dizine yatırdığı genç başın hafif surette terlediğini, yarı açık gözlerinde hayat ve şuur lemaları belirmeye başladığını, sıkılmış parmakların açılmaya yüz tuttuğunu görünce dudaklarına bir şefkat tebessümü çizdi, uyanacak hastanın sarsılmış idrakini o tebessüm içinde yıkamaya hazırlandı. Çünkü şehzadenin şu vaziyetten sıkılacağını anlıyordu, onu güler yüzle karşılayıp üzüntüden kurtarmak istiyordu.

      Doğru görüyor ve doğru seziyordu. Nitekim şehzade de uyanınca onun sezişindeki isabeti ispat etmekten geri durmadı, muzdarip ve mahcup ellerde yüzünü kapadı, “Eyvah, eyvah!” diye inlemeye koyuldu. Hastalığının böyle çarçabuk Bafa’ya mekşuf olmasından utanıyordu, ızdırap duyuyordu. Fakat Venedikli zeki kız, dudaklarını onun kulağına yaklaştırdı, sarayı değil, ölümü uzaklaştıracak bir sesle fısıldadı:

      Конец ознакомительного фрагмента.

      Текст предоставлен ООО «Литрес».

      Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.

      Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.

      1

      Hulus çakmak: Dalkavukluk etmek, yaranmaya çalışmak. (e.n.)

      2

      Bu iki hemşire hakkında bir Frenk tarihinde şu satırlar vardır: ‘‘Barbaros Hayrettin Paşa 1534 senesi yazının ilk günlerinde Akdeniz boğazından çıkıp İtalya sahillerine yelken açtı. Messina Boğazı’nda biraz oyalanarak Regyo’yu aldı. Ertesi gün Sen Losido Kalesi’ni alarak gemilerine sekiz yüz esir getirdi ve kaleyi yaktı. Çitraro Kalesi’yle limanında bulunan on sekiz kadırgayı da ateşe verdi ve oradan Napoli sahillerine doğru yoluna devam etti. İsprilonga yağma edildi. Barbaros’un bu sahillerde dolaşmaktan maksadı Fondide Vespazyo Kola’nın zevcesini ansızın ele geçirmekti. Jülya Gonzaga namında olan bu

Скачать книгу