İlyada. Гомер

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İlyada - Гомер страница 11

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
İlyada - Гомер

Скачать книгу

zaman ben veya başka bir Akhalı esir olarak ele geçirsek? Yahut saklayıp, düşüp kalkacak başka bir genç kız mı? Akhaların kralının onlara bu kadar dert getirmesi iyi değildir. Zayıf korkaklar, adam değil kadın demeli size, haydi eve doğru yelken açalım ve bu adamı Truva’da bırakalım da kendi onur ödülünün üstüne otursun, görsün onun hizmetinde miyiz değil miyiz? Aşil ondan daha iyi bir adamdır ki ona nasıl davrandığını gördünüz -ödülüne el koyup kendine sakladı. Aşil ise uysalca davranıp kavga çıkarmadı. Eğer çıkarsaydı, Atreusoğlu, sen onu bir daha hor göremezdin!”

      Böyle ağzına geleni söyledi Thersites fakat Odysseus hemen yanına gidip onu bir güzel payladı. “Düşünmeden konuşan diline dikkat et, Thersites!” dedi. “Ve bir kelime daha etme. Arkanda adam yokken krallara çıkışmaya kalkma. Atreusoğulları ile Truva’ya gelen adamlar içinde senden daha alçak bir yaratık yok. Krallar hakkındaki bu gevezeliği bırak ve ne küfür et onlara ne de eve gitmek konusunda ısrar et. Her şeyin nasıl olacağını henüz bilmiyoruz, Akhaların güzel başarılarla mı yoksa dertlerle mi döneceğini. Sen hangi cüretle Agamemnon’la alay edersin, Danaolar birçok hediye ile onu ödüllendirdi diye? Sana söylüyorum, bu nedenle -ki şüphen olmasın bundan- eğer ki bir daha böyle saçmalıklar söylediğini duyarsam ya kendi başımı verip bundan böyle Telemakhos’un babası olarak anılmayacağım ya da seni alıp anadan doğma soyacağım ve meydandan dışarı döverek atacağım, ta ki gemilere kadar ağlaya ağlaya gidene dek.”

      Böyle deyip asası ile sırtına ve omuzlarına vurdu, ta ki Thersites yere düşüp gözlerinden yaşlar akıncaya dek. Altın kakma sırtında kanlı bir şiş bıraktı, ardından korkmuş ve acı içinde oturdu, gözlerinden yaşları sildikçe gülünç görünerek. İnsanlar üzüldüler ona fakat gene de kahkahalarla güldüler ve kimisi yanındakine dönüp şöyle dedi: “Odysseus bundan evvel savaşta ve kurulda pek çok güzel işler yaptı, fakat bu adamın daha fazla boş konuşmasını engellemekten daha iyi bir iş yapmamıştı Argoslulara. Krallara daha fazla küstahlık etmeyecektir bundan böyle.”

      İnsanlar konuştu işte böyle. Sonra Odysseus kalktı, elinde asa ile, Athena da haberci kılığında insanlara sessiz durmalarını söyledi, en uzaktakiler de onu duyup öğütlerini dinleyebilsinler diye. Odysseus da bütün samimiyeti ve iyi niyeti ile onlara şöyle seslendi:

      “Kral Agamemnon, Akhalar seni insanlar arasında dile düşürmek isterler. Argos’tan çıktıklarında sana vermiş oldukları sözü unuttular, Truva şehrini yağmalayıncaya kadar dönmeyelim diye, çocuklar veya dul kadınlar gibi söylenip durur ve eve doğru yola çıkmak isterler. Şu da doğru ki ümitleri kırılacak kadar zorluk çektiler. Karısından bir ay bile ayrı kalmaya dayanamaz bir adam, güvertesinde rüzgârın ve denizin insafına kalmışken, ama şimdi biz burada kalalı dokuz koca yıl oldu. Bu sebepledir ki, Akhaları sabırsızlandıkları için suçlayamam. Yine de bu kadar uzun bir zamandan sonra eve elimiz boş gidersek kendimizden utanmalıyız -bu yüzden dostlar, birazcık daha sabırlı olun ki Kalkhas’ın kehanetlerinin doğru olup olmadığını öğrenebilelim. O zamandan bu zamana hayatını kaybetmeyen herkesin dün gibi veya daha evvelki gün gibi hatırlaması lazım, biz Priamos ve Truvalılarla savaşmak için o zamana kadar yolumuzda giderken, Akhaların gemileri Aulis’te kalıvermişti. Bir kaynağın çevresinde toplanıp kutsal sunağın üstünde tanrılara kurbanlar sunduk, güzel bir çınar ağacı vardı, altından duru bir su akıntısı gelen. Sonra bir mucize gördük, zira Zeus toprağın altından koca bir yılan gönderdi, sırtında kan kırmızı lekeler olan yılan sunağın altından çınar ağacına sıçradı. Orada yavru serçe kuşlar vardı yuvalanmış, oldukça küçük, en yüksek dalın üzerinde, yaprakların arasından görünüyorlardı; hepsi sekiz tane ve onları yavrulayan ana ile beraber dokuz. Yılan cıvıldaşıp duran bu zavallı yavruları yedi, yaşlı kuşsa yavrularına yana yana uçuştu. Fakat yılan ona doğru yaylandı ve o haykırırken kanadından yakaladı. Hem serçeyi hem de yavrularını yedikten sonra, onu gönderen tanrı alamete çevirdi onu, öyle ki kurnaz Kronosoğlu onu taş etti ve biz de orada oturup olan bitene şaşırdık. O zaman böyle korkunç bir belirtinin kurban merasimimizi yarıda kesmesini gören Kalkhas, hemen tanrının kerametini bildirdi. ‘Nedendir, Akhalar…’ dedi, ‘böyle nutkunuz tutuldu? Zeus bize uzun zaman sonra olacak ve gerçekleşmesi uzun sürecek olan, ancak ünü sonsuza dek sürecek olan bu işareti gönderdi. Yılan sekiz yavruyu ve onları doğuran serçeyi, ki toplam dokuz eder, yediği için biz de dokuz sene Truva’da savaşacağız, ancak onuncuda şehri alacağız.’ Buydu onun söylediği ve şimdi hepsi gerçekleşiyor. Bu yüzden, burada kalın hepiniz, ta ki Priamos’un şehrini alıncaya dek.”

      Ardından Argoslular, gürültüleri gemiyi çepeçevre sarana dek bağrıştılar. Gerene’nin şövalyesi Nestor, onlara hitap etti sonra. “Yazıklar olsun size!” diye bağırdı. “Burada durmuş, çocuklar gibi konuşursunuz, erkek gibi savaşmanız gerekirken. Anlaşmamız nerede şimdi, nerede verdiğimiz yeminler? Kararlarımız ateşe mi atılmalı, tanrı şerefine sunduğumuz içkiler ve el sıkışmalarımızla beraber inancımızı teslim ettiğimiz? Burada konuşarak zamanımızı harcıyoruz ve bütün bu tartışmalarla hiçbir ilerleme kaydedemeyeceğiz. Bu yüzden, haydi ayağa kalk Atreusoğlu, sebat ettiğin amacın için. Argoslulara savaşta önderlik et ve bu bir avuç insanı da çürümeye bırak, Zeus’un doğru mu yalan mı söylediğini öğrenmeden önce, Argos’a dönmek için entrikalar çeviren, hem de boşu boşuna. Zira Kronos’un yüce oğlu elbet başaracağımız sözünü verdi, biz Argoslular Truvalılara ölüm ve yıkım getirmek için yelkenleri açınca. Bize olumlu bir işaret verdi, sağ tarafımızda şimşek çaktırarak. Bundan dolayı kimse gitmek için acele etmesin, önce bir Truvalının karısı ile yatmadan ve Helen’in uğruna çektiği zahmet ve acının intikamını almadan. Buna rağmen, eğer her kim tekrar evinde olmak için acele ederse, bırakalım gemisine el atsın da herkesin gözü önünde eceline kavuşsun. Ey kralım, önce düşün ve kulak ver bu öğüdüme, zira sözüm ihmal edilmemeli. Agamemnon, adamlarını kavimlere ve boylara göre ayır, böylece kavimler ve boylar beraberce durup birbirlerine yardım edebilir. Eğer böyle yaparsan ve Akhalar da sana uyarsa, komutanların ve askerlerin hangilerinin cesur, hangilerinin korkak olduğunu bulacaksın, çünkü birbirlerine karşı yarışacaklar. Böylece tanrının buyruğundan mı yoksa adamların korkaklığından mı şehri ele geçiremediğini de anlayacaksın.”

      Agamemnon karşılık verdi: “Nestor, konuşmada Akhaoğullarını gene yendin. Zeus Baba, Athena ve Apollon tarafından verilseydi bana on tane daha böyle danışman bunların arasından, Kral Priamos’un şehri kısa zamanda ellerimize düşerdi ve biz de yağmalardık. Ancak Kronosoğlu bana gereksiz kavga ve çekişmelerle acı veriyor. Aşil ve ben bir kız için tartışıyoruz, ki ilk gücendiren bendim bu meselede. Eğer anlaşırsak yeniden, Truvalılar yıkımı bir gün dahi geciktiremeyecekler. Haydi, şimdi sabah kahvaltınızı alın da ordularımız savaşa başlasın. Bileyin mızraklarınızı iyice, hazır edin kalkanlarınızı, besleyin atlarınızı ve gözden geçirin dikkatlice savaş arabalarınızı, çünkü bütün bir gün boyunca cenk edebiliriz, hiç dinlenemeyebiliriz, bir an bile ta ki gece bizi ayırıncaya dek. Kalkanınızı tutan kayışlar terle sırılsıklam olacak omuzlarınızın üstünde, elleriniz mızraklarınızdan yorulacak, atlarınız arabaların önünde soluk soluğa kalacak ve eğer ki kavgadan kaçan veya gemide kalmaya çalışan bir adam görürsem ona kimse yardım edemez, kurda kuşa yem olur ancak.”

      Böyle konuştu ve Akhalar tezahüratlarla bağırdı. Nasıl ki güney rüzgârından önce dalgalar yükselir ve yüksek bir burunda patlar, her yönden esen rüzgârın önüne katmasıyla çarpıp hiç durmadan boğuşarak, Akhalar da kalktılar ve her bir yönden gemilerine aceleyle gittiler. Ateş yakıp yemeklerini yediler, her biri bir başka tanrıya adak sunarak

Скачать книгу