İlyada. Гомер
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу İlyada - Гомер страница 14
Ordu böylece şiddetli bir ateş gibi ilerledi ve altlarındaki toprak inledi, aynı gök gürültüsünün efendisi Zeus, Arimos dağlarında kızmıştı Typheus’a, Typheus’un ini oradadır derler, şimdi de Zeus kamçılıyordu o toprağı o günkü gibi. Onlar hızla giderken de ovada, toprak altlarında öyle inledi işte.
Şimdi rüzgâr kadar hızlı İris, Zeus tarafından Truvalılara kötü haberi vermesi için gönderildi. Genci yaşlısı toplandı Priamos’un kapılarında ve İris Priamos’un oğlu Polites’in sesi ile konuşarak Priamos’a yaklaştı. Ayağı hızlı Polites Akhaların herhangi bir hücumunu gözetlemek için Truvalıların gözcüsü olarak eski Aisyetes’in mezarının bulunduğu höyüğün tepesinde duruyordu. Ona benzeterek konuştu İris, dedi ki: “İhtiyar, boşuna konuşursun sanki barış zamanı gibi, savaş kapıdayken. Pek çok savaş gördüm, ancak şimdi gelen ordu gibisini hiç görmedim. Şehre saldırmak üzere ovayı aşıyorlar, yapraklar gibi çok, denizdeki kum gibi. İşte sana söylüyorum Hektor, dediğimi yap. Priamos şehrine uzak şehirlerden gelip çeşitli diller konuşan pek çok müttefikimiz yayılmıştır. Bu yüzden her kumandan kendi adamlarına emir verip onları teker teker sıraya dizsin ve savaşa doğru yol alsınlar.”
Böyle konuşunca Hektor onun tanrıça olduğunu anladı ve hemen toplantıyı dağıttı. Erler silahları kapıp gitti, bütün kapılar açıldı ve insanlar çıktı dışarı atla ve yaya, çok büyük bir gürültü içinde.
Şehrin karşısında yüksek bir tepe vardır, ovanın içinde yükselen kendi başına. İnsanlar ona Batieia der, ölümsüzlerse onun kıvrak Myrrhine’nin mezarı olduğunu bilir. Burada Truvalılar ve müttefikleri birliklerini dizdiler.
Priamos’un oğlu parlak miğferli ulu Hektor Truvalıları komuta etti ve fazla sayıda ve savaş için sabırsızlanan en yiğit erler onunlaydı.
Dardanialıların başında cesur Aeneas vardı, Afrodit, tanrıça olmasına rağmen İda Dağı'nın eteklerinde Ankhises'le beraber olup, onu doğurmuştu. Yalnız değildi Aeneas, zira Antenor’un iki oğlu Arkhelokhos ve Akamas yanındaydı, her ikisi de savaş sanatında usta.
İda Dağı’nın ta dibinde Zeleia’da oturanlar vardı, Aisepos’un kara sularını içen ve Truva soyundan olan güçlü adamlar bunlar, Lykaon’un oğlu Pandaros var başlarında, ki ona yay kullanmayı Apollon öğretmişti.
Adresteia ve Apaisos ülkesinde oturanlar gelir sonra, Pityeia ve Tereie’nin sarp eteklerinde oturanlar, başlarında kendirden zırh giymiş Adrestos ve Amphios var. Her türlü falcılığı bilen Perkoteli Mereops’un oğullarıydılar. Mereops onlara savaşta yer almamalarını söyledi, zira kara ölüm tanrıçaları onları sürüklüyordu, ancak onu dinlemediler.
Perkote ve Praktios’ta oturanlar gelir sonra, Sestoslular, Abydoslular ve Arisbe’nin yurttaşları, başlarında Hyrtakes’in oğlu cesur kumandan Asios vardı. Selleis Irmağı kıyılarından, Arisbe’den, güçlü, doru atların getirdiği Hyrtakesoğlu Asios. Bereketli Larissa’da oturan Pelasglı mızrakçıların birliğine Hippothoos önderlik eder, başlarında Ares’in soyundan Teutamosoğlu Lethos’un oğulları Hippothoos ve Pylaios var.
Akamas’la yiğit Peiroos var Trakyalıların başında, hızla akan Hellespontos çevirir topraklarını.
Kikonlu mızrakçıların lideri Keadesoğlu Troizenos’un oğlu Euphemos’tu.
Yeryüzünde en güzel akan nehir olan Aksios Nehri’nin geniş kıyılarındaki Amydon’dan gelen Paionlu okçulara Pyraikhmes komuta etti.
Paphlagonialılar, sürülerce katırın başıboş koşturduğu Enet’ten gelen yiğit Pylaimenes tarafından kumanda ediliyordu. Bunlar Kytoros ve kırsalla çevrili Sesamos’ta otururlar, Parthenios Irmağı çevresinde kurmuşlardır ünlü saraylarını, kentleri Kromna, Aigialos ve yüksek Erythinoi’dur.
Odios ve Epistrophos, gümüş yataklarının olduğu uzak Alybe’den gelen Alizonları komuta ediyordu.
Khromis ve kâhin Ennomos Mysialıların başındadır ancak kâhinlikteki becerileri onu ölümden kurtaramaz, zira nehirde hızlı Aiakos’un torunu onu öldürecek, diğer Truvalıları da öldüreceği gibi.
Phorkys ve soylu Askanios uzak diyar Askania’dan gelen Phrygialıları yönetti ve her ikisi de savaş için yanıp tutuşuyorlardı.
Gygaie Gölü Tanrıçası’yla Talaimenes’in oğulları Mesthles ve Antiphos Maionialıları komuta etti. Tmolos Dağı’nın eteklerinde büyümüş Maionailıların önderiydiler.
Nastes, kaba konuşan Karialıları yönetir. Bunlar, Miletos’ta otururlar, bol yeşilliğiyle Phthiron Dağı’nda, Maiandros kıyılarında, yüksek doruklu Mykale’nin eteğinde. Nomion’un cesur oğulları Nastes ve Amphimakhos’tur önderleri. Amphimakhos, savaşa üzerinde altınlarla geldi, ancak öyle budala ki altınları onu kurtarmaya yetmeyecek zira Aiakos’un çevik torunu tarafından nehirde öldürülecek ve altınlarını da Aşil alacak.
Sarpedon ve Glaukos komuta eder Lykialıları, uzak Lykia ülkelerinden gelmişler, girdaplı Ksanthos’tan gelmişler.
KİTAP III
Paris, Menelaos’a teke tek dövüş için meydan okur, savaşın, Helen’in ve hazinelerinin akıbeti için. Priamos ve Agamemnon anlaşmayı yeminle resmîleştirir ve Zeus’a adarlar. Helen düelloyu izlemek için Truva siperlerine çıkar ve Menelaos galip gelmeye başladığında Afrodit, Paris’i kurtarır, bir bulutun üzerinde Truva’ya geri götürerek. Agamemnon Truvalıların yeminini tutmasını ve Helen’i bırakmasını ister.
Her bir bölük kendi komutanı yanında sıralandıktan sonra, yabani kuşlar veya turnalar nasıl uçarlarsa göklerde bağırarak, yağmur ve kış onları Pygmelere ölüm ve felaket getirmek üzere Okeanos’un akıntılarına sürüklediği ve uçarken birbirleriyle dalaştıkları zaman, Truvalılar da işte öyle ilerlediler. Ancak Akhalar sessizce, yürekleri çarparak yürüdüler ve birbirine yakın durmaya çalıştılar.
Güney rüzgârı dağ tepelerine, çobanlar için değil ama hırsızlar için iyi olan sis perdesini yaydığında, kimsenin bir taş atımlık yeri göremediği zamanlardaki gibi, onlar da ovada hızlandıkça ayaklarının altından öyle toz yükseldi.
Birbirlerine yaklaştıklarında, Paris Truvalıların tarafından bir kahraman gibi öne çıktı. Omuzlarında pars derisi, yayı ve kılıcı vardı ve Akhaların en cesurunun onunla teke tek dövüşmesi için meydan okumak maksadıyla ucu tunçtan iki mızrağı salladı. Menelaos onun safların önüne öyle uzun adımlarla geçtiğini görünce memnun oldu; bir aslanın, köpekler ve delikanlılar üzerine çullansalar bile, bir keçi veya boynuzlu geyik gördüğünde yanıp tutuşarak