İlyada. Гомер
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу İlyada - Гомер страница 17
“Savaştan döndün demek…” dedi, “Keşke benim kocam olan o cesur adamın ellerinde öleydin. Eskiden Menelaos’tan daha güçlü bir adam olduğunu söyler övünürdün, git o zaman ve ona tekrar meydan oku -yok, yine de yapma- onunla teke tek dövüşme zira mızrağıyla çok geçmeden öleceksin.”
Paris cevap verdi: “Karım, beni serzenişlerinle sinirlendirme. Bu sefer Athena’nın yardımıyla Menelaos beni yendi, başka bir zaman ben galip geleceğim zira benim de tarafımda olan tanrılar var. Gel, seninle sevişelim şu yatakta. Şimdiye dek hiç böylesine sevgin dolmamıştı içime -seni Lakedaimon’dan kaçırdığımda ve uzaklara yelken açtığımızda bile- Kranai adasında aşk yatağımızda sohbet ettiğimizde bile, şimdiki gibi sana böyle vurulmamıştım.” Böyle deyip yatağa doğru ilerledi ve Helen de onunla gitti.
Böyle yatakta yattılar beraberce ancak Atreusoğlu kalabalık içinde uzun adımlarla yürüyerek her yerde Paris’i arıyordu ve ne Truvalılardan ne müttefiklerden hiç kimse onu bulamadı. Eğer görselerdi, onu saklamak niyetinde değillerdi zira hepsi ondan ölümden nefret ettikleri kadar nefret ettiler. Sonra erlerin kralı Agamemnon konuştu, şöyle diyerek: “Duyun beni Truvalılar, Dardanoslular ve müttefikleri. Zafer, Menelaos’undur. O yüzden Helen’i bütün servetiyle beraber geri verin ve üzerinde anlaşılacak bir karşılığı da ödeyin ki bundan sonra doğacaklara ibret olsun.”
Atreusoğlu böyle konuştu ve Akhalar onaylayarak bağrıştılar.
KİTAP IV
Olympos’ta Zeus, Paris’in dövüşten kaçması neticesinde Truvalıların karşılık ödemesi gerektiğini kabul eder. Athena kılık değiştirerek ovaya gider ve Truvalı Pandaros’u masumca duran Menelaos’a ok atması için ikna eder, böylelikle ordular arasındaki kutsal ant bozulur. Agamemnon öfkelenerek adamlarını savaşa hazırlar.
Şimdi de tanrılar Zeus’la beraber kurulda altın avluda otururken Hera içmeleri için nektar vererek aralarında dolaştı ve altın kupaları ile birbirleri şerefine kadeh kaldırırken aşağıya, Truva kentine baktılar. Kronosoğlu sonra Hera’ya sataşmaya başladı, onu kışkırtmak için onunla şöyle konuştu. “Menelaos’un…” dedi, “tanrıçalar içinde iki iyi dostu var, Argoslu Hera ve Alalkomeneli Athena, ancak onlar sadece öyle oturur ve bakarlar, bu arada Afrodit her türlü tehlikeye karşı korumak için her zaman Paris’in yanındadır. Elbette o Paris’i sadece sonu geldiğine emin olduktan sonra kurtardı zira zafer gerçekten de Menelaos’a aitti. Bütün bunlarla ilgili olarak ne yapmamız gerektiğini düşünmemiz lazım, onları yeni bir savaşa mı koyalım yoksa aralarında barış mı yapalım? Eğer ikincisine katılırsanız Menelaos, Helen’i geri alsın ve Priamos şehri içinde yaşam devam etsin.”
Athena ve Hera memnuniyetsizlik içinde mırıldandılar, yan yana oturup Truvalılar için fenalıklar düşünürken. Athena kaşlarını çattı babasına zira öfke içindeydi ancak yine de bir şey söylemedi fakat Hera kendini tutamadı. “Korkunç Kronosoğlu!” dedi, “Rica ederim, bütün bunların anlamı nedir, söyle? Benim çektiğim sıkıntı hiçbir şey için miydi ve akıttığım terim Priamos ve çocuklarına karşı insanları bir araya toparlarken? İstediğini yap ama diğer tanrıların hepsi senin kararını desteklemeyecek.”
Zeus kızarak cevap verdi: “Şeytan kadın, Priamos ve oğulları sana ne kötülük yaptılar da İlyon şehrinin yağmalanması için böyle öfkeyle bükülürsün? Sana hiçbir şey yetmez de duvarlarını aşıp Priamos’u oğulları ve diğer Truvalılarla beraber çiğ çiğ yemen mi gerekir? Öyleyse istediğin gibi yap ancak bu mesele aramızı iyice açacak bilesin. Şunu da söyleyeyim ve bu söylediğimi de kafana koy, eğer dostlarının bir şehrini yağmalamak istersem ben de bir gün, beni durdurmayacaksın. Kendi isteğim dışında üzülerek sana teslim oluyorum. Güneş ve göğün yıldızları altındaki tüm şehirler arasında, Priamos ve halkı ile beraber İlyon kadar saygı duyduğum başka bir şehir yoktu. Hak ettiğimiz hürmet olarak, ne eşit paylı şölenler sunağımdan eksik oldu ne de yanan yağların kokusu.”
“Benim gözde şehirlerim…” diye karşılık verdi Hera, “Argos, Sparta ve Mykene’dir. Ne zaman onlardan hoşnutsuz olursan yağmalayabilirsin. Onları savunmayacağım ve umursamayacağım. Yapsam bile ve seni durdurmaya çalışsam bile, hiçbir şey elde edemem zira benden çok daha güçlüsün. Ancak ben de tanrıyım ve seninle aynı soydanım. Kronos’un en büyük kızıyım ve sadece bu yüzden değil, senin eşin olduğum ve sen de tanrıların kralı olduğun için de saygıdeğerim. Öyleyse aramızda karşılıklı fedakârlık olsun ve diğer tanrılar da bize uysunlar. Athena’ya kavgada taraf tutmasını söyle ve bırak Truvalıların yeminlerini ilk bozanlar olmalarının ve Akhalara saldırmalarının yolunu bulsun.”
Tanrıların ve insanların babası kulak verdi onun sözlerine ve Athena’ya dedi ki, “Hemen git Truva ve Akha ordularına ve bir yolunu bulup Truvalıların yeminlerini ilk bozanlar olmalarını ve Akhalara saldırmalarını sağla.”
Athena’nın hep yapmaya heveslendiği işti bu, böylece fırladı Olympos’un en yüksek zirvelerinden aşağı. Kurnaz Kronosoğlu nasıl gönderirse denizcilere veya büyük bir orduya işaret olsun diye parlak bir meteor ve onun arkasında daha parlak ışıktan kuyruğu, işte gökte öyle parladı. Truvalılar ve Akhalılar şaşıp kaldılar gördüklerine ve kimisi yanındakine dönerek şöyle dedi, “Ya tekrar savaş ve dövüş sesleri olacak ya da savaşın efendisi Zeus aramızda barış sağlayacak.”
Böyle konuştular aralarında. Sonra Athena, Antenor’un oğlu Laodokos kılığına girdi ve Lykaon’un yiğit oğlu Pandaros’u bulmak üzere Truvalıların saflarına gitti. Aisepos kıyılarından buraya beraber geldiği gözü pek yiğitler arasında dururken buldu onu, yanına gidip şöyle dedi: “Lykaon’un cesur oğlu, sana bir şey desem yapar mısın? Eğer Menelaos’a bir ok göndermeye cesaret edersen, bütün Truvalılardan takdir ve teşekkür kazanacaksın özellikle de Paris’ten -ilk önce seni cömertçe mükâfatlandıracak olan o olurdu, eğer ki senin elinden çıkan bir okla öldürülen Menelaos’u cenaze ateşinin üzerinde görebilse. Haydi nişan al o zaman ve Lykialı Apollon’a dua et, sağlam şehir Zeleie’deki evine döndüğünde onun şerefine ilk kuzuları kurban olarak sunacağına ant iç.”
Budala yüreği ikna oldu ve yayını kılıfından çıkardı. Bu yay, bir kayadan atladığı sıra öldürdüğü yabani bir dağ keçisinin boynuzlarından yapılmıştı; ona pusu kurup göğsüne attığı bir okla öldürmüştü. Boynuzları on altı avuç uzunluğundaydı ve boynuz üstünde çalışan usta ondan bir yay yapmıştı, iyice düzelterek altın uçlar koymuştu. Pandaros yayı gerdikten sonra dikkatlice yere dayadı ve cesur adamları da kalkanlarını onun önüne tuttular, Akhalar üzerine saldırmasınlar Menelaos’u vurmadan önce diye. Sonra sadağın kapağını açıp içinden daha önce hiç kullanmadığı kanatlı bir ok aldı, ölüm acılarıyla yüklü. Oku kirişe yerleştirdi ve okçu Lykialı Apollon’a dua etti, sağlam şehir Zeleie’deki evine döndüğünde onun şerefine ilk kuzuları kurban olarak sunacağına ant içerek. Okun arkasını sığır derisinden kirişe yerleştirdi ve hem okun arkasını hem de kirişi göğsüne okun ucu yaya yanaşıncaya