İlyada. Гомер
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу İlyada - Гомер страница 15
![İlyada - Гомер İlyada - Гомер](/cover_pre1271223.jpg)
Paris cevap verdi: “Hektor, beni azarlamaya hakkın var. Bir gemi ustasının kullandığı, kütüğünü istediği gibi yardığı balta kadar sertsin. Onun elindeki balta nasılsa senin küçümsemenin şiddeti de öyle sert. Yine de beni altın Afrodit’in verdiği hediyeler için iğneleme, onlar çok değerli, hiç kimsenin küçümsemesine de izin verme çünkü tanrılar onları istediklerine verirler, isteyenlerin keyfine göre değil. Eğer benim Menelaos ile dövüşmemi istersen, Truvalı ve Akhalara yerlerini almalarını söyle, ikimiz ortada Helen ve onun serveti için savaşalım. Kim galip gelirse ve daha iyi bir adam olduğunu kanıtlarsa kadını ve ona ait ne varsa alsın evine götürsün, ancak diğerleri de barış için kutsal bir anlaşmayla yemin etsin, öyle ki Truvalılar Truva’da kalırken, diğerleri de Akhaların vatanı Argos’taki evlerine geri dönsün.”
Hektor bunu duyunca memnun oldu, Truvalı birliklerin arasına gitti onları durdurmak üzere mızrağının ortasından tutarak ve hepsi emri üzerine oturdu. Ancak Akhalar taşlarla ve oklarla nişan aldılar ona, ta ki Agamemnon onlara şöyle bağırıncaya dek, “Durun Argoslular, atmayın Akhaoğulları! Hektor konuşmak ister.”
Onlar da nişan almayı bırakıp öylece kalakaldılar, Hektor konuştu bunun üzerine. “Benden duyun…” dedi, “Truva ve Akhalılar, uğruna savaş yaptığımız Paris’in ne dediğini. İster ki Truvalılar ve Akhalılar silahlarını yere koysun, o ve Menelaos ortanızda Helen ve serveti için dövüşürken. Kim galip gelirse ve daha iyi bir adam olduğunu kanıtlarsa kadını ve ona ait ne varsa alsın evine götürsün, ancak diğerleri de barış için kutsal bir anlaşmayla yemin etsin.”
Böyle konuşurken o, hepsi sessizce dinlediler ta ki gür savaş naraları atan Menelaos onlara hitap edene dek. “Şimdi de…” dedi, “beni dinleyin, zira en dertli olan benim. Bence Akhalılar ve Truvalılar ayrılsın hemen, Paris’le olan kavgam ve bana yaptığı yanlış yüzünden ne kadar acı çektiğinizi bildiğim için böyle olsun. Bırakalım ölmesi gereken ölsün ve diğerleri artık daha fazla savaşmasın. O zaman iki koyun getirin, beyazı erkek ve karası dişi olan, biri Toprak biri Güneş için, biz de Zeus için üçüncüsünü getireceğiz. Üstüne de Priamos’u çağırın da andı kendi etsin, zira oğulları zorba ve güvenilmez, sonra Zeus’a yapılan yeminler de çiğnenmesin ve boşa gitmesin. Delikanlıların başında yeller eser, fakat yaşlı adam önüne arkasına bakar, her iki taraf için de en adil olanı göz önüne alır.”
Truvalılar ve Akhalılar bunu duyunca sevindiler, zira artık savaşın biteceğini düşündüler. Arabalarını saflara doğru çektiler, üzerlerinden indiler ve silahlarını yere bıraktılar, ordular da biri diğeri yanında aralarında pek az boşluk kalarak durdular. Hektor, koyunları getirmeleri ve Priamos’a da gelmesini rica etmeleri için iki haberci gönderdi, bu arada Agamemnon Talthybios’a gemilerden diğer koyunun getirilmesini söyledi ve o da Agamemnon’un dediğini yaptı.
Bu arada İris, Antenoroğlu’nun karısı olan görümcesi kılığında Helen’e gitti, zira Antenor’un oğlu Helikaon, Priamos’un kızlarının en güzeli Laodike ile evlenmişti. Odasında buldu onu büyükçe bir mor renkte kumaşı dokurken, üzerine Truvalılar ve Akhalılar arasındaki savaşı işliyordu, Ares’in onun uğruna başlarına getirdiği savaşı. İris ona daha da yakınlaşarak şöyle dedi: “Gel buraya evladım, gel de gör Truvalılarla Akhalıların akıl sır ermez işlerini. Şimdiye dek ovalarda mücadele ediyorlardı, savaş arzusuyla delirmiş bir şekilde, ancak şimdi kavgayı bıraktılar ve kalkanlarına yaslanıyorlar, mızraklarını yanlarına saplamış öylece oturuyorlar. Paris ve Menelaos senin için savaşacaklar ve sen de kim galip gelirse onun karısı olacaksın.”
Böyle konuşunca tanrıça, Helen’in yüreği eski kocasının, şehrinin ve ana babasının hasretiyle doldu. Başına beyaz bir örtü atıp aceleyle çıktı odasından ağlayarak, yalnız değildi ama iki hizmetçisi Pittheus’un kızı Aithre ve Klymene de onunlaydı. Doğruca batı kapılarına vardılar.
Halkın en yaşlıları Ukalegon ve Antenor, batı kapılarının oraya oturmuştu; Priamos, Panthoos, Thymoites, Lampos, Klytios ve Ares ırkından Hiketaon ile beraber. Bunlar savaşmak için çok yaşlıydı fakat çok güzel konuşan hatiplerdi ve ormandaki koca bir ağacın dallarında ince ince öten ağustos böcekleri gibi kulede oturuyorlardı. Helen’in kuleye doğru geldiğini gördükleri zaman, birbirlerine usulca şöyle dediler: “Böyle olağanüstü ve tanrısal güzellikteki bir kadın için Truvalılar ve Akhalıların bu kadar uzun zaman acıya katlanmalarına hayret etmemek gerek. Ancak, öyle olsa da bırakalım alıp gitsinler, yoksa bize ve bizden sonraki nesillere dert getirecek.”
Ancak Priamos yanlarına buyur etti sevecenlikle. “Evladım…” dedi. “Gel yanıma otur da eski kocanı, yakınlarını ve arkadaşlarını göresin. Seni hiç suçlamıyorum, senin değil, hep tanrıların yüzünden, onlar suçlanmalı. Akhalarla olan bu korkunç savaşı onlar getirdi. Söyle bana o zaman kimdir oradaki koca yiğit, çok ulu ve iri yarı? Ondan uzun adamlar gördüm ama onun kadar yakışıklı ve asil değillerdi. Bir kral olmalı mutlaka.”
“Efendim…” diye yanıtladı Helen, “Kocamın babası, gözümde aziz ve saygıdeğersin, keşke ölümü seçseydim, oğlunla buralara geleceğime, gelin odamdan, arkadaşlarımdan, sevgili kızım ve yoldaşlarımdan uzaklara. Ancak öyle olmadı, benim kısmetim gözyaşı ve acı. Senin soruna gelince, sorduğun yiğit iyi bir kral ve cesur bir savaşçı olan Atreusoğlu Agamemnon’dur, bir zamanlar kaynımdı benim.”
Yaşlı adam hayret içinde dedi ki: “Ne mutlu Atreus’un oğlu, güzel kısmetli evlat. Görüyorum ki sana tabi oldukça çok sayıda Akhalı var. Ben Phrygia’dayken çok atlı görmüştüm, Otreus ve Mygdon’un halkı Sakarya Nehri kıyılarında kamp kurmuşlardı.
Onların müttefiki olarak onlarlaydım, erkeklere denk Amazonlarla karşı karşıya geldiklerinde ama onlar bile Akhalar kadar çok değillerdi.”
İhtiyar sonra Odysseus’a baktı. “Söyle bana…” dedi, “Şu Agamemnon’dan bir baş kısa ama göğsü ve omuzları geniş olan adam kim? Silahı yerde duruyor ve safların önünde kol geziyor, sanki koyunları düzene sokan kocaman yünlü bir koç gibi.“
Helen de cevap verdi: “O Laertes’in oğlu Odysseus’tur, çok becerikli bir adamdır. Sarp İthake’de doğdu, kurnazlık ve ince hünerin her çeşidinde üstündür.”
Bunun üzerine Antenor dedi ki: “Çok doğru söyledin kadın. Odysseus bir kere buraya senin için elçi olarak gelmişti ve Menelaos da onunla birlikteydi. Onları kendi evimde ağırladım, bu sebeple ikisini de konuşmalarından bilirim. Orada toplanan Truvalıların huzurunda ayağa kalktıklarında, Menelaos daha geniş omuzluydu, ancak oturduklarında Odysseus’un daha asil bir duruşu vardı. Bir süre sonra mesajlarını dile getirdiler ve Menelaos’un konuşması akıcı bir biçimde oldu. Çok fazla