Savaş ve Barış I. Cilt. Лев Толстой
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой страница 20
“Onu hep sen şımartıyorsun, Elie.”129
Bu arada ziyaretçi hanım araya girdi:
“Bonjour, ma chère, je vous félicite.”130 dedi küçük kıza.
Ve hemen Kontes’e dönüp tamamladı sözlerini:
“Quelle délicieuse enfant!”131
Simsiyah gözleri, kocaman bir ağzı vardı kızın. Güzel değildi ama hayat doluydu. Hızla koşarken bluzu kaymış ve omuzları ortaya çıkmıştı. Siyah bukleleri karmakarışık bir şekilde arkaya atılmıştı. İncecik kolları çıplaktı. Bacaklarında, iskarpinli ayaklarını açıkta bırakan dantel bir pantolon vardı. Artık çocuk olmaktan çıktığı ama henüz genç kızlığa erişmemiş bulunduğu en sevimli çağını yaşıyordu sözün kısası… Babasının kollarından sıyrılıp annesine doğru koştu ve işittiği azara aldırmaksızın kıpkırmızı kesilmiş küçük yüzünü onun ipek başörtüsüne gömerek kıkır kıkır gülmeye başladı. Eteğinin altından çıkardığı bir oyuncak bebek vardı şimdi elinde ve bir yandan gülüyor, bir yandan da kesik kesik konuşarak bir şeyler anlatıyordu:
“Görüyorsunuz değil mi şunu?.. Bebek bu… Mimi… Görüyorsunuz işte değil mi?”
Daha fazla konuşamadı Nataşa. Başını bu sefer de annesinin kucağına gömüp delice gülmeye başlamıştı. Ama öylesine içten bir gülüştü ki bu, salondaki herkes -kendini beğenmiş konuk hanım bile- onunla birlikte basmıştı kahkahayı…
Kontes, yine yapmacık bir öfkeyle itti Nataşa’yı.
“Tamam, tamam! Hadi bakalım, al şu canavarını da git artık!”
Ve konuk hanıma dönüp kızı göstererek “Küçük kızım.” dedi.
Annesinin başörtüsünün dantelaları arasından bir an yüzünü gösterdi Nataşa. Gülmekten gözüne dolan yaşlarla konuk hanımı tepeden tırnağa süzdükten sonra yine saklandı.
Bu aile sahnesi karşısındaki hayranlığını sahneye katılarak belirtme gereğini duyan konuk hanım, sordu Nataşa’ya:
“Söyleyin bakalım, güzelim bana: Nedir bu Mimi sizin için? Kızınız olmalı herhâlde?”
Kadının bir çocuğun düzeyine inmek için kullandığı bu küçümseyici söz, hiç hoşuna gitmemişti Nataşa’nın; cevap vermeksizin ciddi bakışlarla süzdü kadını.
Bu arada Prenses Anna Mihailovna’nın subay oğlu Boris, Kont Rostof’un büyük oğlu Nikolay, yeğeni on beş yakındaki Sonya ve küçük oğlu Petruşa’dan oluşan genç kuşak temsilcileri salona yerleşmişlerdi ve tüm varlıklarından taşan canlılık ve neşeyi görgü kuralları içinde zapt etme çabasındaydılar. Hâllerinden öyle anlaşılıyordu ki orada, biraz önce koşturarak gidip kapandıkları dip odalarda kendi aralarında sürdürdükleri sohbet; burada, şehir dedikoduları, hava durumu ve Comtesse Apraksine132 arasında gidip gelen konuşmalardan çok daha eğlendiriciydi. Arada bir göz göze geldiklerinde gülmemek için kendilerini zor tutmalarından da belli oluyordu bu.
Öğrenci ile subay, çocukluk arkadaşı olan bu iki delikanlı; aynı yaştaydılar ve biribirlerine hiç benzememekle birlikte, pek yakışıklıydılar. Boris; uzun boylu, düzgün ve ince hatlı, sakin ve güzel yüzlü, sarışın bir gençti. Orta boylu olan Nikolay ise kıvırcık saçlı ve temiz yüzlüydü, bıyıkları yeni yeni terlemişti, gemlenmez bir coşkunluk taşıyordu çizgilerinden. Salona girer girmez kıpkırmızı kesilmişti, mutlaka ve ne pahasına olursa olsun bir şeyler söylemek istediği ama bir türlü başaramadığı hemen fark ediliyordu. Buna karşılık Boris, kıvrak bir zekâ gösterisiyle neşeli bir tonda anlatmaya koyulacaktı: Mimi kardeşi, tam beş yıl önce yani henüz el değmemiş hâldeyken tanımıştı o ve aynı Mimi kardeşin beş yıl gibi kıpkısa bir süre içinde yaşlanıp gittiğini görmüş ve üstelik kafasının boylu boyunca yarılışına da tanıklık etmişti. Nataşa dönüp kardeşine baktı. Nikolay gözlerini yummuş; sessiz sessiz, sarsıla sarsıla gülüyordu. Gülmesini daha fazla tutamayacağını anlamıştı Nataşa, bir anda kararını verip zıpladı ve cılız bacaklarının elverdiği kadar hızla kaçtı.
Boris gülmemişti. Hafifçe gülümseyerek annesine döndü:
“Yanılmıyorsam, siz de çıkmak istiyordunuz, maman?133 Arabayı hazırlatayım mı?”
Anna Mihailovna da gülümseyerek cevap verdi oğluna:
“Evet evet, hazırlat.”
Hemen çıktı Boris, Nataşa’yı izledi. Şişman çocuk da çok işi olup da rahatsız edilen insanların öfkeli bakışıyla onların arkasından koşarak uzaklaştı.
IX
Gençler takımından şimdi, Kontes’in Nataşa’dan dört yaş daha büyük olan ve artık yetişkin bir genç kız havası taşıyan büyük kızı ile ziyaretçi hanımın kızı sayılmazsa sadece Nikolay ve yeğen Sonya kalmıştı salonda.
Sonya; ince ve narin yapılı, esmerce bir kızdı. Uzun kirpikleriyle gölgelenen yumuşak tatlı bakışları, başına iki kere doladığı siyah bir saç örgüsü, özellikle boynunda ve cılız ama yine de güzel kollarında iyice belirginleşen mat bir teni vardı. Hareketlerinin uyumluluğu ve yumuşaklığı, elleriyle parmaklarının zarifliği ve esnekliği; biraz açıkgöz, ihtiyatlı, hatta yapmacık davranışları ile henüz tam biçimlenmemiş ama çok güzel bir şey olacağı şimdiden belli bir kedi yavrusunu andırmaktaydı. Çevresinde konuşulanlara ilgi duyduğunu küçük bir gülümseyişle belirtmeye alışmıştı ama gözleri, kendisine rağmen askere gitmeye hazırlanan cousin’ine,134 uzun kalın kirpiklerinin altından öylesine sırılsıklam âşık bir genç kız tutkunluğuyla bakarken hiç kimseyi bir an bile aldatamazdı bu gülümseyişi. Küçük kedinin, ilk fırsatta daha istekli olarak sıçrayıp Boris ve Nataşa gibi salonu terk eder etmez cousin’iyle oynamaya başlamak için beklediği, hemen belli oluyordu.
İhtiyar Kont, ziyaretçi hanıma, oğlu Nikolay’ı göstererek açıkladı:
“Evet, ma chère. Arkadaşı Boris subaylığa yükselince benim Nikolay da dostluk dayanışmasıyla, ondan geri durmamayı kararlaştırdı; üniversiteyi ve ihtiyar babasını terk ediyor işte. Askerlik mesleğini seçti, ma chère. Oysa arşivlerde yeri hazır, onu bekliyordu. Dostluk işte!”
Soran bir tavırla söylemişti bu son sözünü kont.
Ziyaretçi hanımsa başka bir konuya ilgi gösterir görünme yolunu seçti:
“Gerçekten de savaş ilan edildi diyorlar…”
“Ne zamandır söyleniyor?” dedi Kont. “Bu sefer
129
İlya.
130
“Bonjur, güzelim; kutlarım sizi.”
131
“Ne şeker çocuk bu!”
132
Kontes Apraksin.
133
Anne.
134
Yeğenine.