Savaş ve Barış I. Cilt. Лев Толстой

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой страница 46

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      J’ai reçu une lettre de mon frère, qui m’annonce son arrivé à ‘Lisst Gori avec sa femme. Ce sera une joie de courte durée puisqu’il nous quitte pour prendre part à cette malheureuse guerre durée Puisque’il nous sommes entraînés Dieu sait comment et pourquoi. Non seulement chez vous, au centre des affaires et du monde, on ne parle que de guerre, mais ici, au milieu de ces tracas champêtres et de calme de la nature, que les citadins se représentent ordinairement à la campagne, les bruits de la guerre se font entendre et sentir péniblement. Mon père ne parle que marche et contremarche, choses auquelles je ne comprends rien; et avanthier, en faisant ma promenade habituelle dans la rue du village, je fus témoin d’une scène déchirante… C’était un convoi des recrues enrôlées chez nous et expédiées pour l’armée… Il fallait voir l’état dans lequel se trouvaient les mères, les femmes, les enfants des hommes qui partaient et entendre les sanglots des uns et des autres! On dirait que l’humanité a oublié les lois de son divin Sauveur, qui prêchait l’amour et le pardon des offenses, et qu’elle fait consister son plus grand mérite dans l’art de s’entretuer.

      Adieu, chère et bonne amie, que notre divin Sauveur et Sa très Sainte Mère vous aient en Leur sainte et puissante garde.

MARIE

      Çok sevgili biricik arkadaşım. 13 tarihli mektubunuzu aldım, sevinçle okudum. Demek bana olan sevginiz eksilmedi, benim şair ruhlu Jüliacığım! Şu hâlde, o kadar kötülediğiniz o ayrılık sizin üzerinizde her zamanki etkisini yapmamış… Ayrılıktan şikâyet ediyorsunuz… Şikâyet etmeye cesaretim olsaydı ya ben ne demeliydim? Ben ki bütün sevdiklerimden ayrı düşmüş bulunuyorum şu anda! Ah, sevgili dostum, bizi teselli edecek bir dinimiz olmasaydı kim bilir ne kadar hüzünlü ve karanlık bir hayat sürmeye mahkûm olurduk! O gence olan eğiliminizden söz ederken benim sert bir tavır takındığımı söylüyorsunuz. Oysa ben, bu bakımdan, sadece kendime karşı sert tavır takınırım. Başkalarının kapıldığı bu gibi duyguları anlıyorum ve kendim hiçbir zaman böyle bir şey yaşamadığım için onları beğenmesem bile, suçlamaya da yönelmiyorum. Yalnız öyle sanıyorum ki insanın hemcinslerine karşı bir Hristiyan olarak beslediği sevgi; sizin gibi şair ruhlu bir genç âşık kızın içinde bir delikanlının güzel gözlerinin uyandırdığı duygulardan çok daha değerli, daha tatlı, daha derin bir şeydir.

      Kont Bezuhof’un ölüm haberini sizin mektubunuz elime geçmeden önce almış bulunuyorduk. Haber, babamı çok üzdü. Yüzyılın büyük temsilcileri arasında Kont’un kendisinden hemen önce geldiğini, dolayısıyla da ölme sırasının şimdi kendisinde olduğunu ama bu sıranın mümkün olduğunca geç gelmesi için elinden gelen her şeyi yapacağını söyleyip durdu hep. Tanrı bizi böyle bir felaketten korusun!

      Çocukluğumdan bu yana tanıdığım Piyer hakkında ileri sürdüğünüz fikirlere katılamayacağım. Bana daima çok iyi kalpli bir insan gibi görünmüştür Piyer, iyi kalplilikse benim insanlarda en fazla değer verdiğim özelliklerin başında gelir. Vasiyetnameye ve Prens Vasili’nin bu konuda oynadığı role gelince: Buna çifte kötülük derler. Ah, sevgili kardeşim; Ulu Kurtarıcımız Rab İsa’nın, “Bir zenginin cennete girmesi, bir devenin iğne deliğinden geçmesinden daha zordur…” şeklindeki sözleri ne kadar müthiş ve doğru sözler, öyle değil mi? Prens Vasili’ye acıdım. Piyer’e daha çok acıyorum! Bu genç yaşta öylesine muazzam bir servetin yükünü omuzlarında taşıması ne zor! Kim bilir nelere katlanması, nelere göğüs germesi gerekecek! Eğer bana, “Bu dünyada en çok ne istersin?” diye sorsalardı, “En fakir insandan da fakir olmayı isterim…” diye karşılık verirdim… Bana göndermiş olduğunuz kitap için binlerce teşekkürler… Bununla birlikte bu kitapta, belirttiğiniz gibi birçok iyi şeyin yanı sıra insanoğlunun güçsüz aklıyla kavrayamayacağı şeyler de bulunduğuna göre, derim ki herhangi bir yarar sağlaması imkânsız bir kitapla uğraşmak gereksizdir. Bazı insanların; içlerinde sadece şüphe uyandıran, tutku ve hayallerini kamçılayan ve onlara Hristiyan dinindeki sadeliğe tamamıyla aykırı bir şekilde büyüklük taslama huyu kazandıran birtakım mistik kitaplarla zihinlerini bulandırmalarına ve bunlara tutkuyla bağlanmalarına hiçbir zaman akıl sır erdirememişimdir. Bence sadece azizlerin eserlerini ve İncil’i okusak, çok daha iyi ederiz. O kitaplardaki gizli bilgileri anlamaya çalışmamalıyız çünkü biz zavallı günahkârlar, “ölümsüz olan” ile kendi aramızda, anlaşılması imkânsız bir perde olarak gerili duran beden dediğimiz kalıbı taşıdıkça Tanrı’nın o kutsal, o müthiş sırlarını nasıl çözüp anlayabiliriz ki? Gücünü Tanrı’dan alan Kurtarıcımızın bizim bu dünyada nasıl davranmamız gerektiğini bildiren o büyük kurallarını incelemekle yetinirim, çok daha iyi. O kurallara uyalım ve şunu kabul etmeye çabalayalım ki aklımızı ne kadar az dizginsiz bırakırsak Tanrı da bizden o kadar hoşnut olur! Doğrudan doğruya ondan kaynaklanmayan her türlü bilgiyi reddeden Tanrı’nın bizlerden saklamak istediği konuların derinliğine ne kadar az inersek onun kavrayış gücünün yüceliğini o kadar çabuk sezinleyebiliriz…

      Babam bana bir talip çıktığını söylemedi, yalnız bir mektup aldığını ve Prens Vasili’yi beklediğini söyledi… Evlilik konusundaki düşüncelerime gelince: Size hemen şu kadarını söyleyeyim ki eşsiz sevgili kardeşim, bence evlilik Tanrı’nın ortaya koyduğu ve bizim uymakla yükümlü olduğumuz bir kuraldır. Bu bakımdan, bana ne denli ağır gelirse gelsin Tanrı bana bir eş ve anne olmak sorumluluğunu yüklemek istiyorsa bu ödevleri, içimde onun bana eş olarak nasip ettiği kişiye karşı uyanan duyguları göz önüne almaksızın elimden geldiğince kusursuz bir şekilde yerine getirmeye çalışırım…

      Matmazel Bourienne’in, “r”leri çatlatarak telaffuz eden dolgun tatlı sesi yükseldi birden:

      “Ah, vous expédiez le courrier, Princesse moi j’ai expédié le mien. J’ai écris à ma pauvre mère.”242

      Prenses Mariya’nın içinde bulunduğu ciddi, hüzünlü ve sıkıcı havaya bir anda bambaşka, hafif, şen şakrak ve sevinç dolu bir hava getiren Matmazel Bourienne sesini alçaltarak devam etti:

      “Priscesse il faut que je vous prévienne, le Prince a eu une altercation…”243

      R’leri mahsus üzerine bastıra bastıra ve kendi sesini dinletmekten zevk alarak konuşmaktaydı:

      “Une altercation avec Michel İvanoff. Il est de très mauvaise humeur, très morose. Soyez prévenue, vous savez…”244

      Ağabeyimden mektup aldım. Karısıyla birlikte Lisi Gori’ye geleceğini haber veriyor. Ama sevincimiz uzun sürmeyecek çünkü savaşa katılmak üzere kısa bir süre sonra bizden ayrılacak yine. Bu savaşa sanki neden girdik, Tanrı bilir! Yalnız sizin orada, iş çevresinin ve sosyetenin toplandığı başkentte değil burada da kentlilerin genellikle çok sakin bir yer olarak hayal ettikleri köyümüzde de bu sessizlikte ve tarım işlerinin arasında bile duyuluyor savaşın yankıları. Üstelik, enikonu ağır bir şekilde hissediliyor. Babam seferden ve karşı harekâttan başka hiçbir şeyden söz etmez oldu artık. Bense bunlardan hiçbir şey anlamıyorum… Üç gün önce köyün sokaklarında her zamanki gezintimi yaparken içler acısı bir sahneye tanık oldum. Askere alınarak cepheye sevk edilen kura erlerinden bir gruptu gördüğüm… Gidenlerin ana babalarının, karı ve çocuklarının hâlini görüp karşılıklı nasıl anlaştıklarını işitmenizi isterdim! İnsanlık, yapılan kötülükleri bağışlamayı ve bütün insanları sevmeyi öğreten kurtarıcısının öğütlerini unutmuş ve en mühim üstünlüğünün birbirini öldürme sanatında gizlendiğine

Скачать книгу


<p>242</p>

“Demek siz de mektup yolluyorsunuz Prenses. Ben çoktan yolladım kendi mektubumu! Anneciğime yazmıştım.”

<p>243</p>

“Sizi uyarmam gerekiyor Prenses, Prens tartıştı yine…”

<p>244</p>

“Mihail İvanof’la tartıştı. Keyfi iyice kaçmış durumda, suratı bir karış! Benden söylemesi, gerisi sizin bileceğiniz iş…”