Savaş ve Barış I. Cilt. Лев Толстой
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Savaş ve Barış I. Cilt - Лев Толстой страница 47
Saatine baktı Prenses. Klavsen çalmaya ayrılmış vaktinden beş dakikasını harcamış durumdaydı. Korkuyla oturma odasına seğirtti. Günlük işler düzenine göre, saat on iki ile iki arasında Prenses’in klavsen çalması, Prens’in de dinlenmesi gerekiyordu.
XXIII
Büyük çalışma odasında nöbet tutan ihtiyar uşak, Prens’in horultusuna kulak kabartarak arada bir şekerleme de yapıyordu. Konağın öbür ucundan, bir dizi kapalı kapının ardından, Dussk’un belki yirminci kez tekrarlanan bir sonatının zorlu pasajları işitiliyordu şimdi.
Bir faytonla bir briçka yanaşmıştı o sırada kapıya. Arabadan inen Prens Andrey, kısa boylu karısının da inmesine yardım ettikten sonra onu öne geçirdi.
Perukasını takmış olan ihtiyar Tihon, bekleme salonunun kapısını aralayıp başını uzattı ve Prens hazretlerinin uykuda olduğunu bildirdi fısıldayarak. Hemen ardından da kapıyı kapattı. Tihon’un adı gibi emin olduğu bir şey vardı: Prens’in oğlunun gelmesi veya bundan başka herhangi bir beklenmeyen olay günlük düzenin akışını hiçbir şekilde kesintiye uğratamazdı. Bunu en az Tihon kadar Prens Andrey’in de bildiği belli oluyordu. Nitekim, babasının âdetinin onu görmediğinden bu yana değişip değişmediğini anlamak istercesine saatine baktı Prens, sonra karısına dönerek “Yirmi dakika sonra kalkar ancak…” dedi. “Gel biz Prenses Mariya’nın odasına gidelim.”
Geçen süre içinde şişmanlamıştı Küçük Prenses ama konuşmaya başladığı vakit gözleri yine eskisi gibi ışıl ışıl parlıyor ve tüylü üst dudağı, yine öyle sevimli bir şekilde hafifçe yukarı doğru kalkıyordu. Çevresine bakınarak katıldığı balonun ev sahibini övermiş gibi “Mais c’est un palais!”247 dedi. “Allons, vite, vite…”248
Etrafı incelerken Tihon’a da kocasına da kendilerine yol gösteren uşağa da gülümsüyordu durmadan. Klavsen sesinin geldiği yönü başıyla göstererek sordu:
“C’est Marié qui s’exerce? Allons doucement, il faut la surprendre.”249
Prens Andrey, nazik ama hüzünlü bir tavırla arkasından yürüyordu hep karısının. Yanından geçerken elini öpen ihtiyar uşağa, “Yaşlanmışsın sen, Tihon.” dedi.
Klavsen seslerinin taştığı kapının önüne gelmişlerdi ki yan odanın kapısından güzel sarışın bir Fransız kızı dışarı fırladı. Matmezel Bourienne idi bu, sevincinden uçuyordu:
“Ah! Quel bonheur pour la Princesse!”250 diye haykırdı. “Enfin! Il faut que je la prévienne…”251
Küçük Prenses, “Non, non de grâce…”252 diye atıldı. “Vous êtes mademoiselle Bourienne, je vous connais déjà par l’amiteé que vous porte ma bellesoeur.”253
Bir yandan da sarılmış öpüyordu genç Fransız kızını. Başıyla Prenses Mariya’nın odasını göstererek tatlı bir sürpriz yapabilecek olmanın mutluluğu içinde bağladı sözlerini:
“Elle ne nous attends pas!”254
Hep aynı parçanın çalınmakta olduğu oturma salonuna yaklaştılar. Prens Andrey, kapının önünde durdu ve can sıkıcı bir şey olacağını tahmin ediyormuş gibi yüzünü buruşturdu.
Küçük Prenses girdi içeri ve çalınan parça birdenbire kesildi. Önce bir çığlık yükseldi, sonra da Prenses Mariya’nın ağır adımları ve öpüşme sesleri…
Prens Andrey içeri girdiğinde ancak düğün sırasında kısa bir süre görüşebilmiş olan gelin ve görümce; sarmaş dolaş olmuş, öpüşmekteydiler rastgele. Matmazel Bourienne yanlarında duruyordu. Ellerini göğsüne bastırmıştı, onlara tapar gibi bakmaktaydı. Gülümsüyordu. Açıkça belli oluyordu ki o anda içinden hem ağlamak hem gülmek gelmekteydi…
Prens Andrey, omuzlarını silkti ve müzikseverlerin falsolu bir ses duydukları vakit yaptıkları gibi yüzünü buruşturdu. İki kadın ilkin bıraktılar birbirlerini, sonra yeniden -sanki geç kalmaktan korkuyormuşçasına el ele tutuşup- birbirlerinin ellerini ve yüzlerini öpmeye başladılar; en sonunda da Prens Andrey’i pek şaşırtan bir hareketle, ağlaşmaya başladılar. Yeniden yeniden öpüşmekteydiler bu arada. Ve Matmazel Bourienne de ağlamaya başlamıştı.
Prens Andrey’in bütün bunlardan sadece sıkıntı duyduğu açıkça belli oluyordu. Oysa her iki kadın için de o anda ağlamaları kadar doğal bir şey yoktu. Bu karşılaşmanın başka bir şekilde noktalanabileceğini düşünmek dahi imkânsızdı.
Bir yandan da ikisi birden aynı anda konuşmaya başlamışlardı:
“Ah, chère!”255
“Ah, Marié!”256
“J’ai rêvé cette nuit…”257
“Vous ne nous attendiez donc pas?”258
“Ah! Marié, vous avez maigri…”259
“Et vous avez repris.”260
Bütün bu konuşmalar ara ara gülüşmelerle kesilmekteydi.
Bu arada Matmazel Bourienne de söze karışmıştı.
“J’ai tout de suite reconnu madame la Princesse.”261 dedi Lise’e bakıp gülümseyerek.
Prenses Mariya ise buna karşılık olarak “Et moi qui ne me doutais pas!”262 diye bağırıyordu.
Tam o sırada da ağabeyinin farkına vardı ve hıçkıra hıçkıra koştu ona doğru:
“Ah! André, je ne vous voyais pas…”263
Prens Andrey, kız kardeşini kucaklayarak öptü ve her zamanki gibi bir pleurnicheuse264 olmakla suçladı onu. Prenses Mariya ağabeyine dönmüş ve gözyaşları arasında, ışıldayan iri gözleriyle uzun uzun bakmıştı ona. Sıcak, sevgiyle dolu bakışlardı bunlar.
Küçük Prenses durmadan konuşmaktaydı. Tüylü dudağı durup durup aşağı iniyor, gereken noktada kıpkırmızı alt dudakla birleşiyor, sonra yeniden yukarı kalkıyordu. İşte o zaman da dişleriyle gözlerini ışıldatan o aydınlık gülümseyiş beliriyordu yüzünde. Spas Dağları’nda başlarından geçen ve sırf onların
247
“Ama bu başlı başına bir saray!”
248
“Hadi çabuk, gidelim…”
249
“Mariya çalıyor, öyle değil mi? Sessizce yürüyelim de sürpriz yapalım ona.”
250
“Prenses için ne büyük bir mutluluk bu, bilseniz!”
251
“Nihayet geldiniz işte! Kendisine haber vermeliyim.”
252
“Hayır, hayır, lütfen…”
253
“Matmazel Bourienne’siniz siz, görümcem sizi çok seviyor, sizi o anlattı bana hep.”
254
“Hiç beklemiyor bizi!”
255
“Ah güzelim!”
256
“Ah Mariya!”
257
“Bu gece rüyamda gördüm sizi…”
258
“Demek bizi beklemiyordunuz?”
259
“Mariya! Zayıflamışsınız siz…”
260
“Siz de tam tersine kilo almışsınız.”
261
“Prenses’i görür görmez tanıdım.”
262
“Ben de hiç tanımayacağınızı sanıyordum!”
263
“Ah, Andrey! Sizi henüz görüyorum…”
264
Sulu göz.