Sylvie ve Bruno. Льюис Кэрролл
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sylvie ve Bruno - Льюис Кэрролл страница 7
Şansölye, şu ana kadarki en anlaşılır ve yüksek sesle “Fırın kapandı, ekslans!” dedi. Sunacak delili vardı, bu yüzden cesaretlenmişti. Muhafız’ın eline, kenarda açık duran bir defterin üzerinde bulunan birkaç basılı duyuruyu tutuşturdu.
Muhafız, elindeki kâğıtlara üstünkörü göz atıp “Evet evet anlıyorum.” diye homurdandı. “Emir kardeşim tarafından iptal edilmiş ve bunu benim yaptığım düşünülüyor! Oldukça kurnazca bir davranış! Her şey kitabına uygun!” diye ekledi daha yüksek sesle. “Altında da benim imzam var! Öyleyse sorumluluğu üzerime alıyorum! İyi ama ‘az vergi’ ile ne demek istiyorlar? Nasıl daha az olabilir? En son vergiyi zaten bir ay önce yürürlükten kaldırdım ben!”
“Vergi tekrar yürürlüğe konuldu Ekslansları, hem de Ekslans’ın emri ile.” Diğer basılı duyurular da incelemesi amacıyla sunuldu.
Muhafız duyurulara göz gezdirirken hesap defterinin başına oturmuş ve tüm dikkatini toplamaya vermiş olan Alt-Muhafız’a bir iki defa baktı ama sadece “Peki. Bu işi ben yapmışım gibi kabulleniyorum.” dedi.
“Ve diyorlar ki…” diye devam etti kuzu gibi bakan Şansölye, yüksek rütbeli bir memurdan çok suçu kanıtlanmış bir hırsız gibi görünüyordu. “Alt-Muhafız ortadan kaldırılarak hükûmette bir değişiklik yapılmalı…” Muhafız’ın hayret dolu bakışlarını görünce ivedilikle ekledi: “Demek istiyorum ki Alt-Muhafız’ın ofisinin ortadan kaldırılması ve Muhafız yokken onun yerine yardımcısı olarak bulunması – bu büyüyen sızıntıyı bastırabilirdi.” Ardından “Yani…” diye ekledi elinde tuttuğu kâğıda göz gezdirerek “bu büyüyen sıkıntıyı bastırabilirdi.”
Alt-Muhafız’ın eşi de sert bir ses tonuyla, “Tam on beş senedir, kocam, Alt-Muhafız olarak görev yapıyor. Bu çok uzun bir süre. Fazlasıyla uzun!” diye lafa karıştı. Leydim, her zaman muazzam bir varlıktı. Hele şimdi olduğu gibi sinirlenip kollarını kavuşturduğu zaman hiç olmadığı kadar devasa görünürdü; insana, sinirlendiğinde bir saman balyasının neye benzediğini düşündürüyordu.
“Bir Yardımcı olarak kendini gösterebilirdi!” diye devam etti Leydi, sözlerinin çift anlamını algılayamayacak kadar aptalca davranarak. “Uzun yıllardır Dışdiyar’da onun gibi bir Yardımcı olmadı.”
“Nasıl bir yol izlemeyi tavsiye edersiniz, Kız Kardeşim?” diye zarif bir biçimde sordu Muhafız.
Leydim ayağını yere vurup pek de zarif olmayan bir şekilde homurdanarak “Bu dalga geçilecek bir şey değil!” diye bağırdı.
“Erkek kardeşime bir danışayım.” dedi Muhafız. “Kardeşim!”
“(…) Ve yedi yüz doksan dört yapar. Bu da on altı ve iki peni. İkiyi at, on altıyı al.” diye cevap verdi Alt-Muhafız.
Şansölye ellerini ve kaşlarını kaldırarak hayranlıkla baktı ve “Tam bir iş adamı gibi!” diye mırıldandı.
“Çalışma odamda seninle biraz konuşabilir miyiz?” dedi Muhafız daha yüksek bir sesle. Alt-Muhafız hevesle yerinden kalktı ve ikisi birlikte odadan çıktılar.
Leydi, semaveri açmakta ve cep termometresiyle sıcaklığı ölçmekte olan Profesör’e dönüp öyle yüksek sesle “Profesör!” diye bağırdı ki koltuğunda uyumakta olan Uggug bile horlamayı kesip tek gözünü açtı. Profesör hemen termometresini cebine koyup, ellerini başında kenetleyerek yüzüne silik bir gülümseme kondurdu.
“Sanırım oğluma kahvaltıdan önce ders çalıştırıyordunuz.” dedi gururlu bir sesle. “Umarım yeteneklerini fark etmişsinizdir.”
“Ah, hem de fazlasıyla Leydim!” diye karşılık verdi Profesör aceleyle, sanki o an aklından acı dolu hatıralar geçiyordu, kulağını ovuşturdu. “Sizi temin ederim ki onun ihtişamına kapılmamak için zorlanıyorum!”
“O büyüleyici bir çocuktur!” diye haykırdı Leydi. “Horlaması bile diğer çocuklarınkinden daha ahenkli!”
Öyleyse, diye düşündü Profesör, diğer çocukların horlaması katlanılamayacak denli kötü olmalıydı, ama temkinli bir adam olduğu için bir şey söylemedi.
“Aynı zamanda çok da akıllıdır. Dersinizi bu kadar çok sevecek birini daha bulamazsınız. Bu arada zaman belirlediniz mi? Daha önce söylememiştiniz, biliyorsunuz; bunun için uzun yıllar önce söz verilmişti, sizden önce…”
“Evet evet Leydim, biliyorum! Belki haftaya salı veya salı haftası…”
“Harika olur.” dedi Leydi kibarca. “Tabii Diğer Profesör’ün de ders vermesine izin vereceksiniz?”
“Sanmıyorum Leydim.” dedi Profesör tereddütle. “Biliyorsunuz ki dinleyenlere sürekli sırtını dönüyor. Tahtada ders anlatmak için iyi bir yöntem olabilir bu ama ders öğretirken…”
“Haklısınız. Şimdi düşündüm de bir dersten daha fazlası için zaman olmayacak. Ayrıca bir Ziyafet ve Kıyafet Balosu ile başlarsak daha iyi sonuçlanacak…”
Profesör de memnuniyetle “Gerçekten öyle?” diye karşılık verdi.
Leydi, “Ben Çekirge kıyafetiyle gelirim. Siz ne olarak gelmeyi düşünüyorsunuz Profesör?” diye sordu.
Profesör gülümsedi. “Ben olabildiğince erken olarak… Erken geleceğim Leydim.”
“Kapılar açılmadan gelmemelisiniz.” dedi Leydi.
“Zaten gelemem.” dedi Profesör. “Affedersiniz, bugün Bayan Sylvie’nin doğum günü olduğundan ben…” Ve aceleyle uzaklaştı.
Bruno ceplerini karıştırmaya başladı; karıştırdıkça daha fazla üzülüyor gibiydi; sonra başparmağını ağzına götürdü, bir dakikalığına düşündü ve ardından sessizce odadan çıktı.
O çıkarken, Profesör nefes nefese geri dönüp, onu karşılamak için koşan küçük kıza gülümseyerek “Doğum günün kutlu olsun sevgili çocuğum! Sana doğum günü hediyeni vermeme izin ver. Bu ikinci el bir iğnelik, canım. Fiyatı sadece dört buçuk peni.” dedi.
Sylvie, “Teşekkür ederim, çok sevimli.” diyerek yaşlı adamı öptü.
Profesör neşeyle, “İğneleri de bedavaya verdiler. On beş tanesinden sadece bir tanesi eğik o kadar.” deyince Sylvie “Eğik olandan bir kanca yapacağım, Bruno derslerinden kaçınca yakalamak için kullanırım onu.” diye karşılık verdi.
Masadan tereyağı tabağını alıp Sylvie’nin arkasına geçen Uggug, yüzünde pis bir gülümsemeyle “Benim hediyemi tahmin edemezsin!” diye bağırdı.
Sylvie de arkasına bakmadan “Hayır, tahmin edemem.” diyordu hâlâ Profesör’ün ona verdiği hediyeyi incelerken.
Yaramaz çocuk, büyük bir zevkle bağıra