Gurur ve Ön Yargı. Джейн Остин
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gurur ve Ön Yargı - Джейн Остин страница 7
Bir sabah kızların bu konudaki coşkulu sohbetlerini dinledikten sonra Bay Bennet soğuk bir ifadeyle, “Şu konuşmanızdan çıkardığım tek sonuç, ülkedeki en aptal iki kız olduğunuz! Bir ara kuşkuluydum ama şimdi ikna oldum.” dedi.
Catherine bozulmuştu ve cevap vermedi ama Lydia hiç umursamadan Yüzbaşı Carter’a olan hayranlığını ve adam ertesi gün Londra’ya gideceği için, gün içinde onu görme umudunu ifade etmeyi sürdürdü.
“Şaşkınlık içindeyim hayatım…” dedi Bayan Bennet, “Kendi evlatlarınıza nasıl da hiç çekinmeden aptal diyebiliyorsunuz! Birilerinin çocuklarını hor görecek olsam bile bu kendi çocuklarım olmazdı.”
“Eğer çocuklarım aptalsa bunun her zaman farkında olmayı yeğlerim.”
“Evet ama aslında hepsi de çok akıllı.”
“Anlaşamadığımız için kendimi kutladığım tek nokta budur. Dilerdim ki sizinle her konuda aynı duyguları paylaşayım ama öyle görünüyor ki en küçük iki kızımızın inanılmaz derecede aptal olduğu konusunda farklı görüşlere sahibiz.”
“Bay Bennet, canım, küçücük kızlardan annelerinin babalarının sahip olduğu izanı bekleyemeyiz ya! Büyüdüklerinde bizim umursadığımızdan daha fazla umursamayacaklar şu subayları. Çok iyi hatırlıyorum bir zamanlar kırmızı üniformalı birini beğenirdim ben de… Ve aslını istersen içimde bu sevgiyi hâlâ hissettiğimi söyleyebilirim. Geliri senede beş altı bin olan zeki, genç bir albay gelecek ve kızlarımdan birini isteyecek olursa da ona hayır demezdim. Bana öyle geliyor ki Albay Forster geçen gece Sör William’ın evinde üniformasıyla oldukça göz alıcı görünüyordu.
“Anne!” diye bağırdı Lydia, “Teyzem; Albay Forster ve Yüzbaşı Carter’ın Bayan Watson’a, ilk geldikleri zamandaki kadar sık gitmediklerini söyledi; bu aralar onları sürekli Clarke’ın kitapçı dükkânında görüyormuş.”
Genç Bayan Bennet’a bir pusula getiren uşak odaya girince, Bayan Bennet kızına cevap veremedi; mektup Netherfield’dandı ve uşak cevap bekliyordu. Bayan Bennet’ın gözleri sevinçle parladı, kızı mektubu okurken o da merakla seslendi:
“Ee, Jane, kimdenmiş? Konu ne? Ne diyor Bay Bingley? Hadi ama Jane, acele et, bize de söyle; acele et bir tanem.”
“Bayan Bingley’den.” dedi Jane ve yüksek sesle okumaya başladı:
“Sevgili Arkadaşım,
Bugün Louisa ve bana akşam yemeğinde eşlik etme merhametini göstermezseniz, bundan sonra ömrümüz boyunca birbirimizden nefret etme tehdidi altında oluruz; çünkü iki kadın arasında baş başa geçen koca bir gün asla kavgasız sona ermez. Bu notu alır almaz, gelebildiğiniz kadar çabuk gelin. Kardeşim ve diğer baylar, yemeklerini subaylarla birlikte yiyecekler.
“Subaylarla mı!” diye çığlık attı Lydia, “Teyzem bize bunu niye söylemedi merak ediyorum.”
“Yemeği dışarıda yiyecek…” diye mırıldandı Bayan Bennet, “Bu hiç de hayra alamet değil.”
“Faytonu alabilir miyim?” diye sordu Jane.
“Hayır canım, atla gidersen daha iyi olur, yağmur yağacak gibi görünüyor; öyle olursa bütün gece orada kalabilirsin.”
“Bu iyi bir plan olur bak!” dedi Elizabeth, “Onu kendi arabalarıyla eve yollamayacaklarından emin olduğun sürece tabii.”
“Ah! Ama Bay Bingley’nin arabası Meryton’a giderken baylarda olacak, Hurst’lerin de kendi atları yok.”
“Arabayla gitmeyi yeğlerdim.”
“Ama canım, baban atları arabaya koşamaz ki! Çiftlikte onlara ihtiyaç var, değil mi Bay Bennet?”
“Onlara çiftlikte her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç var, öyle ki onları hemen kullanabilirim.”
“Ama onları bugün kullanırsanız annemin istediği olur.” dedi Elizabeth.
Sonunda bizzat babasından atlara ihtiyaç olduğu cevabını almıştı. Jane de bu sayede at sırtında gitmek zorunda kalmış, annesi de kötü havadan bahsedip durarak, neşe içinde ona kapıya dek eşlik etmişti. Umutları da karşılığını bulmuş, Jane çıkalı çok olmadan bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlamıştı. Kız kardeşleri onun için endişelendiyse de annesi durumdan hoşnuttu. Yağmur bütün gece aralıksız yağmayı sürdürmüştü, Jane kesinlikle geri dönemezdi.
“Gerçekten akıllıca bir fikirdi!” diye durup durup böbürlendi Bayan Bennet, sanki yağmuru yağdıran kendisiymiş gibi. Yine de kurduğu kumpasın keyfine ertesi sabaha dek tam anlamıyla varamamıştı. Kahvaltı daha yeni bitmişti ki Netherfield’dan bir uşak gelip Elizabeth’e aşağıdaki notu getirdi:
Sevgili Lizzy’m,
Kendimi bu sabah hiç iyi hissetmiyorum, sanırım dün ıslandığım için. Sevgili arkadaşlarım, iyileşene dek beni bir yere bırakmayacak. Ayrıca Bay Jones’u görmem konusunda da ısrarcılar. Bu yüzden, olur da beni muayene ettiğini duyacak olursan endişelenme, boğaz ve baş ağrısı dışında pek bir şeyim yok.
Elizabeth notu yüksek sesle okuyunca Bay Bennet “Ee, canım…” dedi, “Eğer kızın tehlikeli bir hastalığa yakalanmışsa ve ölürse hepsinin Bay Bingley’nin yolunda ve sizin emrinizle gerçekleştiğini bilmek teselli olacak.”
“Hah! Ölmesi gibi bir tehlike yok ortada. Ufak, zararsız bir nezleden kimsenin öldüğü duyulmuş değildir. Ona gayet iyi bakacaklar. Orada kaldığı sürece her şey yolunda. Eğer fayton olsaydı ben gider görürdüm kızımı.”
Cidden endişelenen Elizabeth, kardeşini görmeye gitme konusunda kararlıydı ancak fayton gelmediği ve ata binmeyi bilmediği için yürümekten başka çaresi yoktu. Kararını açıklayınca “Nasıl bu kadar aptal olabilirsin!” diye bağırdı annesi, “Bu havada böyle bir şeyi nasıl düşünebiliyorsun? Oraya vardığında tanınmayacak derecede perişan görüneceksin!”
“Jane’i göreyim yeter. Tek istediğim bu.”
“Bana bir imada mı bulunuyorsun Lizzy?” dedi babası, “Atları çıkarmam için?”
“Hayır, gerçekten ben yürümekten korkmuyorum. Aklına koyduğun bir şey varsa mesafe önemsizdir, zaten üç millik yol. Yemeğe kadar dönmüş olurum.”
“Bu fedakârlığını takdir ediyorum.” diye fikrini belirtti Mary, “Ama akıl, duyguya rehberlik etmelidir ve bence katlanılan güçlükle amaç her zaman orantılı olmalıdır.”
“Meryton’a kadar seninle gelelim.” dedi Catherine ve Lydia. Elizabeth bu teklifi kabul etti ve üç genç hanım birlikte