Rüzgârın Kızı Anne. Люси Мод Монтгомери
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Rüzgârın Kızı Anne - Люси Мод Монтгомери страница 7
Her türden şey söylendi bana. Mattie Pringle’ın sınav kâğıdında notunu kırmakla suçlandım. Sebebi ise onun bir Pringle olmasıydı. Çocuklar hata yaptığında “gülmekle” itham edildim. (Gerçi Fred Pringle “yüzbaşı” kelimesini “yüz yıl yaşayan adam” olarak tarif ettiğinde gülmüştüm. Ama ne yapayım, elimde değildi.)
James Pringle sınıfta “disiplin” olmadığını söylüyor. Bir de etrafta “terk edilmiş çocuk” olduğum dedikodusu dolaşıyor.
Pringle karşıtlığı başka alanlarda da karşıma çıkıyor. Eğitim alanında olduğu kadar sosyal alanda da Summerside’da Pringleların sözü geçiyor. Onlara neden “Kraliyet Ailesi” denildiğine şaşmamak lazım. Alice Pringle’ın geçen cumaki yürüyüş partisine davet edilmedim. Bayan Pringle bir kiliseye yardım projesi için çay daveti düzenlediğinde (Rebecca Dew kadınların yeni bir “çan kulesi” inşa edeceklerini söyledi!) görev verilmeyen tek Presbiteryen kız bendim. Summerside’a yeni gelen papazın eşi bana koroda şarkı söyleme teklifini öne sürdüğünde tüm Pringlelar koroyu terk edeceklerini söylemişler. İşte bu, koronun taşıyamayacağı bir yüktü.
Elbette öğrencilerle sorun yaşayan tek öğretmen ben değilim. Diğer öğretmeler öğrencilerini “disiplin” edilmek üzere bana yolladıklarında, “disiplin” kelimesinden nefret ediyorum, öğrencilerin yarısı Pringlelardan oluşuyor. Ancak asla şikâyet edilmiyorlar.
İki akşam önce Jen’i, kasıtlı olarak yapmadığı ders çalışmalarını yapması için okulda tuttum. On dakika sonra Maplehurst’ten gelen bir at arabası okulun önünde durdu ve Bayan Ellen kapıda belirdi. Güzelce giyinmiş, tatlı tatlı tebessüm eden bir ihtiyar hanımefendiydi. Siyah dantelden zarif eldivenleri ve incecik sivri burnuyla 1840 yılından kalma bir şapka kutusundan fırlamış gibiydi. Özür dileyerek Jen’i almak istedi. Lowvale’deki dostlarını ziyaret edecekmiş ve Jen’i de yanında götüreceğine söz vermiş. Jen muzaffer bir edayla okuldan çıktı. Ben de savaş kuvvetlerinin bana karşı hizaya geçtiğini bir kez daha anlamış oldum.
Kötümser zamanlarımda Pringleların Sloane ve Pylerın bir karışımı olduğunu düşünüyorum. Ancak öyle olmadıklarını biliyorum. Eğer düşmanlarım olmasalardı onları sevebileceğimi hissediyorum. Aslında çoğu samimi, neşeli, sadık kişiler. Bayan Ellen’ı bile sevebilirdim. Bayan Sarah’ı ise hiç görmedim. Bayan Sarah on yıldır Maplehurst’ten ayrılmamış.
“Çok hassas… Ya da öyle olduğunu zannediyor.” dedi Rebecca Dew burun kıvırarak. “Kibrine de diyecek yok. Tüm Pringlelar kibirlidir. Ancak o iki ihtiyar kız hepsini geride bırakır. Atalarından nasıl bahsettiklerini duyman lazım. İhtiyar babaları Kaptan Abraham Pringle kibar bir adamcağızmış. Kardeşi Myrom o kadar da kibar değilmiş ancak Pringlelar ondan pek bahsetmezler. Onların seni çok zorlayacak olmalarından feci korkuyorum. Bir şeyi ya da bir kimseyi kafalarına koydular mı hiçbir şey fikirlerini değiştirmelerini sağlayamaz. Ancak başını dik tut Bayan Shirley… Başını dik tut.”
“Keşke Bayan Ellen’ın kek tarifini alabilseydim.” diye iç çekti Chatty teyze. “Bana vereceğinin sözünü vermişti ama vermedi. Eski bir İngiliz tarifi. Tarifleri söz konusu olunca çok ketumlar.”
En fantastik hayallerimde Bayan Ellen’ın Chatty teyzeye o tarifi dizlerinin üstüne çöktüğü vaziyette uzattığını görüyorum. Bu hayallerde Jen “p” ve “q” harflerini yazarken dikkatli davranıyor. Asıl çıldırtan ise eğer tüm kabilesi haylazlıklarının arkasında durmasa Jen’in doğru yazmasını kolayca sağlayabilecek olmam.
(İki sayfa eksik.)
NOT: Chatty teyzenin büyükannesi aşk mektuplarını böyle imzalarmış.
Kentin diğer ucunda dün gece bir hırsızlık olayı yaşandığını öğrendik. Eve zorla giren biri bir miktar para ile bir düzine kadar gümüş kaşık çalmış. Bu sebepten Rebecca Dew, Bay Hamilton’ı köpek ödünç almak üzere ziyaret etti. Köpeği arka verandaya bağlayacakmış. Bana da nişan yüzüğümü kilitleyip kaldırmamı söyledi.
Bu arada Rebecca Dew’ün neden ağladığını öğrendim. Belli ki aile içinde bir anlaşmazlık yaşanmış. Dusty Miller bir kez daha “yaramazlık” yapınca Rebecca Dew, Kate teyzeye kedi ile ilgili bir şeyler yapılması gerektiğini söylemiş. Kedi çileden çıkarıyormuş onu. O yıl içinde üçüncü kez yaşanmış bu olay ve kedinin bunu kasten yaptığına inanıyormuş. Kate teyze ise eğer Rebecca Dew, kedi miyavladığında dışarıya çıkmasına müsaade ederse yaramazlık yapma tehlikesi olmayacağını söylemiş.
“İşte bu bardağı taşıran son damlaydı.” dedi Rebecca Dew.
Akabinde gözyaşları dökülmüş!
Pringle vaziyeti ise her geçen hafta daha da keskin bir hâl alıyor. Dün kitaplarımdan birine çok terbiyesiz bir şey yazılmıştı ve Homer Pringle okuldan çıkarken parende atarak ilerliyordu. Ayrıca isimsiz bir mektupta çok sayıda çirkin imalar vardı. Ancak her nedense ne kitaptan ne de mektuptan dolayı Jen’i suçluyorum. Her ne kadar küçük bir şeytan olsa da yapmayacağı şeyler var. Rebecca Dew çok öfkelendi ve eğer Pringlelar eline düşseydi neler yapabileceğini düşünürken ürperdim. Nero’nun yaptıkları onunkiyle kıyaslanamaz bile. Onu pek suçlamıyorum. Çünkü öyle zamanlar oluyor ki Borgia Hanedanı’nın zehirli iksirlerinden birini Pringlelara seve seve ikram edermişim gibi geliyor bana.
Diğer öğretmenlerden pek bahsetmedim gibi geliyor. İki öğretmen var biliyorsun ki. Müdür yardımcısı, üçüncü sınıflardan sorumlu Katherine Brooke. Diğeri ise hazırlık sınıfından sorumlu George MacKay. George hakkında söyleyecek pek bir şey yok açıkçası. Kendisi utangaç, güzel huylu, yirmilik bir delikanlı. Belli belirsiz, hoş bir dağ aksanı var ki insana puslu adaları hatırlatıyor. Büyük babası İskoçya’daki Skye Adası’ndanmış. Hazırlık öğrencileriyle de arası çok iyi. Tanıdığım kadarıyla ondan hoşlandım. Ancak Katherine Brooke’dan hoşlanmak için kendimi baya zorlamam gerekecek korkarım.
Sanırım Katherine yirmi sekiz yaşlarında bir kız. Her ne kadar otuz beşinde gibi görünse de. Bana söylenenlere göre müdürlük görevini devralma beklentisindeymiş ve sanırım bu görevi benim almamdan rahatsız. Özellikle de kendisinden genç olduğum için. Kendisi iyi bir öğretmen. Biraz sert bir idareci. Ancak pek popüler değil. Üstelik bunu da hiç kafasına takmıyor. Ne arkadaşı ne de ailesi var. Temple Caddesi’ndeki kasvetli görünüşe sahip bir evde pansiyoner olarak kalıyor. Çok pasaklı giyiniyor ve sosyalleşmek için dışarı çıkmıyor. Ayrıca “kötü” olduğunu söylüyorlar. Çok alaycı biri ve öğrencileri iğneleyici laflarından ürküyorlar. Kalın, siyah kaşlarını öğrencilerine kaldırıp ağır ağır konuşmasının itici olduğu söylendi bana. Keşke ben de Pringlelara öyle davranabilseydim. Ancak onun gibi korku ile hükmetmekten