Rüzgârın Kızı Anne. Люси Мод Монтгомери

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Rüzgârın Kızı Anne - Люси Мод Монтгомери страница 11

Жанр:
Серия:
Издательство:
Rüzgârın Kızı Anne - Люси Мод Монтгомери

Скачать книгу

dudaklarında kalemi, gözlerinde hayallerle bir kasım akşamında kule odasının penceresinden alaca karanlığa doğru bakarken bir anda eski mezarlıkta yürümek istedi. Bu mezarlığı henüz ziyaret etmemişti. Akşam gezintileri için huş ve akçaağaç korusu ya da liman yolunu tercih ediyordu çünkü. Ancak kasım ayında öyle zamanlar oluyordu ki ağaçlar yapraklarını döktükten sonra ormanlara dalmak neredeyse uygunsuz geliyordu. Çünkü görkemli maddi varlıkları onları terk etmişti ve ihtişamlı saflık ve beyazlıktan oluşan manevi varlıkları onlara henüz uğramamıştı. Böylece Anne mezarlığın yolunu tuttu. O sırada öylesine keyifsiz ve ümitsiz hissediyordu ki kendini, mezarlık göreceli olarak neşeli bir yer olabilirdi. Ayrıca Rebecca Dew’ün de belirttiği üzere mezarlık Pringlelarla doluydu. Nesillerdir bu mezarlığa gömülüyorlardı ve burası artık daha fazla Pringle’ı barındırmayacak kadar kalabalıklaşmadan da yeni mezarlığı tercih etmeyeceklerdi. Anne, çok sayıda Pringle’ın hiç kimsenin sinirini bozamayacak bir yerde olduğunu görmenin kendisini şevklendireceğine inanıyordu.

      Pringlelar konusunda sabrının sonuna geldiğini hissediyordu. İçinde bulunduğu hâl gün geçtikçe bir kâbus hâlini almaya başlamıştı. Jen Pringle’ın liderlik ettiği itaatsizlik ve saygısızlık harekâtı doruk noktasına ulaşmıştı. Geçen hafta son sınıf öğrencilerinden “Haftanın En Önemli Olayları” konusunda bir kompozisyon yazmalarını istemişti. Jen Pringle mükemmel bir yazı yazmıştı. Küçük şeytan çok zekiydi. Araya bir de öğretmenine yönelik sinsi bir hakaret sıkıştırmayı ihmal etmemişti. O kadar belirgindi ki görmezden gelmek imkânsızdı. Anne onu eve yolladı ve okula tekrar gelmesine müsaade etmeden önce özür dilemek zorunda olduğunu söyledi. Bu da kıyametin kopmasına sebep oldu. Artık Pringlelarla düpedüz savaş hâlindeydi. Zavallı Anne hangi tarafın zafer bayrağının dalgalanacağını da çok iyi biliyordu. Okul mütevelli heyeti Pringleları destekleyip ya Jen’in geri dönmesini ya da istifa etmesini şart koşacaktı.

      Kendini çok kötü hissediyordu. Elinden geleni yapmıştı ve eğer mücadele etme imkânı olsaydı başarılı olacağından da emindi.

      “Bu benim kabahatim değil.” diye düşündü perişan hâlde. “Böylesi bir kalabalık ve taktikler karşısında kim başarılı olabilir ki?”

      Ancak bir de Green Gables’a yenilmiş hâlde dönmek vardı! Bayan Lynde’in öfkesi ve Pyeların sevincine dayanmak zorunda kalacaktı. Dostlarının anlayışı bile ona çile gibi gelecekti. Bir de eğer Summerside hezimeti etrafta duyulacak olursa başka bir okula asla giremeyecekti.

      Ancak bu oyunda yine de Anne’i alt edememişlerdi. Bir miktar kötücüllük barındıran bir kahkaha attı ve hatırladığı şeyin sebep olduğu haylaz keyfin coşkusu kapladı yüzünü.

      Anne, planladığı küçük projelerden birini finanse etmek için Lise Drama Kulübü kurmuş ve küçük bir oyunun yönetmenliğini yapmıştı. Projesi ise sınıflar için güzel oymalar satın almaktı. Kendini zorlayarak Katherine Brooke’tan yardım istedi çünkü Katherine hep bir şeylerden dışlanıyor gibiydi. Bu davetine defalarca pişman oldu çünkü Katherine her zamankinden daha sert ve alaycıydı. Yıpratıcı yorumları olmadan bir işin yapılması nadiren mümkün oluyordu. Bu süreçte kaşları fazla mesai yapmıştı. Daha da kötüsü Jen Pringle’a İskoçların Kraliçesi Mary rolünü vermekte ısrarcı olan Katherine’di.

      “Okulda bu rolü oynayacak başka kimse yok.” demişti sabırsızca. “Buna uygun kişiliğe sahip kimse yok.”

      Anne bundan pek emin değildi. Kendisi Sophy Sinclair’i uygun görmüştü. Uzun boylu, ela gözlü, kestane rengi güzel saçları olduğundan Kraliçe Mary rolüne Jen’den çok daha uygun olurdu. Ancak Sophy drama kulübüne üye bile değildi ve hiçbir zaman bir tiyatro oyununda rol almamıştı.

      “Bu konuda acemilerle uğraşmak istemeyiz. Başarılı olmayan bir işle anılmak istemiyorum.” dedi Katherine itici bir şekilde ve Anne pes etti. Jen’in bu rol için çok iyi olduğunu inkâr edemezdi. Oyunculuğa doğuştan kabiliyeti vardı ve kendini bu işe canıgönülden vermişti. Haftada dört akşam proje yaptılar ve görünüşte her şey iyi gidiyordu. Jen rolüyle o kadar ilgiliydi ki oyun söz konusu olduğunda gayet uslu duruyordu. Anne ise ona bulaşmadı ve yönlendirme sorumluluğunu Katherine’e bıraktı. Ancak arada bir Jen’in yüzünde sinsi bir zafer ifadesi yakalamak Anne’in şaşırmasına sebep olmuştu. O an için bunun ne anlama geldiğini tahmin edememişti.

      Bir gün provalar başladığında Anne, Sophy Sinclair’i kızların palto odasında ağlarken buldu. İlk başlarda ela gözlerini inkârcı bir tavırla kırpsa da sonrasında kendini bıraktı.

      “Ben de oyunda olmak istemiştim. Kraliçe Mary’i oynamak istemiştim.” diye hıçkırdı. “Ama hiç şansım olmadı. Fakat babam drama kulübüne katılmama izin vermedi. Çünkü katılmak için aidat gerekiyormuş ve her sent önemliymiş. Bir de tabii hiç tecrübem yoktu. Ben Kraliçe Mary’i hep sevmişimdir. Sadece ismi bile beni tepeden tırnağa ürpertiyor. Darnley’nin ölümünde payı olduğuna inanmıyorum. Kısa bir süre için de olsa o olduğumu hayal etmek müthiş olurdu!”

      Sonrasında verdiği şu cevabı koruyucu meleğine bağladı Anne.

      “Senin için bir rol ekleyeceğim ve seni kendim yönlendireceğim. Sana da güzel alıştırma olur. Bir de oyun burada başarılı olursa başka yerlerde de oynama planımız var. Ne olur ne olmaz diye Jen’in yedeğinin olması da iyi olur. Ancak bundan kimseye bahsetmeyeceğiz.”

      Sophy bir sonraki güne rolünü ezberlemişti. Her öğleden sonra Anne ile birlikte Windy Poplars’a döndü ve kulede prova yaptı. Birlikte çok eğlendiler; çünkü Sophy oldukça neşeliydi. Oyun, kasımın son cumasında belediye salonunda sergilenecekti. Bol bol reklamı yapıldı ve tüm biletler satıldı. Anne ve Katherine oyun salonunu düzenlemek için iki gün harcadılar. Bir bando tutuldu ve perdeler arasında şarkı söylemesi için Charlottetown’dan bir soprano getirtildi. Elbise provası başarılı olmuştu. Jen rolünü mükemmel oynadı ve ekibin geri kalanının da ondan aşağı kalır yanı yoktu. Cuma sabahı Jen okula gelmedi ve annesi Jen’in boğazının çok ağrıdığını belirten bir mektup yolladı. Bademcik iltihabından korkuyorlardı. Durumla ilgisi olan herkes çok endişeliydi. Ancak o geceki oyunda rol alması söz konusu bile değildi.

      Birbirine bakan Katherine ve Anne üzüntüde ortak olmuşlardı.

      “İptal etmemiz lazım.” dedi Katherine yavaşça. “Bu da başarısızlık demek. Aralık geldiğinde çok şey olacak zaten. Yılın bu zamanında bir oyun sahnelemenin çok aptalca olduğunu düşünürdüm zaten.”

      “Ertelemeyeceğiz.” dedi Anne. Her ne kadar Katherine Brooke’a söylemese de Jen Pringle’ın bademcik iltihabına yakalanmadığından adı kadar emindi. Bu kasten yapılmış bir şeydi. Diğer Pringleların bu tuzakta yer alıp almadığından emin olmasa da amaç Anne’in organize ettiği oyunu mahvetmekti.

      “A, madem öyle diyorsun!” dedi Katherine çirkin bir omuz silkmeyle. “Peki ne yapmayı düşünüyorsun? Başka birinin bu rolü okumasını mı? Bu her şeyi mahveder. Oyun Mary’nin üzerine kurulu.”

      “Sophy Sinclair de bu rolü Jen kadar iyi oynayabilir. Kostüm ona da uyar çünkü ne de olsa Jen değil sen diktin.”

      O gece oyun tıklım tıklım izleyici kitlesi için sergilendi. Keyiften havalara uçan Sophy, Mary rolünü oynamakla kalmadı Mary oldu âdeta. Mor elbiseler, fırfırlar ve

Скачать книгу