Rüzgârın Kızı Anne. Люси Мод Монтгомери
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Rüzgârın Kızı Anne - Люси Мод Монтгомери страница 13
“Nathan Pringle ailesi burada. Nathan hep eşinin kendisini zehirlemeye çalıştığını düşünse de buna aldırış etmedi. Bunun hayatı heyecanlı hâle getirdiğini söyledi. Bir keresinde lapasına arsenik koyduğundan şüphelenince lapayı domuza verdi. Domuz üç hafta sonra öldü. Bunun belki de bir tür tesadüf olduğunu düşündü ve ölen domuzun o domuz olduğundan emin değildi. En sonunda kadın ondan önce öldü. Nathan ise bu kusuru hariç onun iyi bir eş olduğunu söyledi. Bu konuda yanıldığını düşünmek gerek diyorum.”
Bayan Kinsey’in hatırasına, yazan bir mezar taşını hayretle okudu Anne. “Ne kadar da ilginç bir mezar yazısı bu böyle! Başka bir adı yok muydu?”
“Vardıysa da kimse bilmiyordu.” dedi Bayan Valentine. “Buraya Nova Scotia’dan geldi ve George Pringlelar için kırk sene çalıştı. İsminin Bayan Kinsey olduğunu söyledi ve herkes tarafından bu isimle anıldı. Sonra birdenbire ölünce asıl ismini kimsenin bilmediğini fark ettiler ve hiçbir akrabasına da ulaşamadılar. Bu sebepten mezar taşına bu adı yazdılar. George Pringle ona güzel bir cenaze töreni düzenledi ve mezarını yaptırdı. Sadık, çalışkan bir yaratıktı. Ama eğer onu görmüş olsaydın dünyaya Bayan Kinsey olarak geldiğini düşünürdün. James Morleyler burada. Onların ellinci yıl dönümlerinde ben de vardım. Evlere şenlik bir törendi. Hediyeler, konuşmalar, çiçekler… Tüm çocukları da oradaydı. Gülümsüyor, selam veriyor ve birbirlerinden ellerinden geldiğince nefret ediyorlardı.”
“Birbirlerinden nefret mi ediyorlardı?”
“Hem de nasıl. Herkes bilirdi bunu. Yıllarca nefret ettiler hem de. Tüm evlilikleri boyunca neredeyse. Kilisedeki törenden sonra eve dönüş yolunda hep kavga ettiler. Burada yan yana böylesine huzurlu bir şekilde yatmayı nasıl başardıkları merak konusu.”
Anne ürperdi. Masada karşılıklı otururken, geceleri aynı odada uyurken, bebeklerini vaftiz ettirmek için kiliseye götürürken hep birbirlerinden nefret etmiş olmaları korkunçtu. Yine de ilk başlarda birbirlerini seviyor olmalıydılar. Acaba Gilbert’la o da bu hâle… Saçmalık! Pringlelar sinirlerini bozmuştu.
“Yakışıklı John MacTabb burada gömülü. Annetta Kennedy’nin intihar etme sebebinin o olduğundan şüphelenirler hep. MacTabblerin hepsi de yakışıklıydı. Ama söyledikleri tek bir söze bile inanmak mümkün değildi. Amcası Samuel için burada bir taş vardı bir zamanlar. Onun elli yıl önce denizde boğulduğu söylenir. Adamın canlı olduğu anlaşılınca ailesi taşı aldı. Mezar taşını satın aldıkları adam iade kabul etmeyince Bayan Samuel taşı pişirme tezgâhı olarak kullandı. Üzerinde hamur açmak için mermer tezgâh kullanmak da iş yani! Söylediklerine göre eski mezar taşı da iyiymiş. Mac-Tabb çocukları okula üzerinde harfler ve desenler olan kurabiyelerle giderlermiş. Mezar yazıtındaki harflerin şekli hamura çıkarmış. Bu kurabiyeleri cömertçe ikram etseler de ben bir tane bile yiyemedim. Ben biraz tuhafım bu konuda. Bay Harley Pringle burada yatıyor. Bir keresinde bir seçim iddiası yüzünden Peter MacTabb’i bone takarak Ana Cadde’de el arabasıyla getirdi. Tüm Summerside bu olayı görmek için hazırda bulundu. Pringlelar hariç tabii. Onlar utançtan neredeyse yerin dibine gireceklerdi. Milly Pringle burada. Ben Milly’i pek severdim. Pringle olduğu hâlde. Çok güzel ve zarifti. Âdeta bir peri gibiydi. Böyle gecelerde mezarından çıkıp eskiden olduğu gibi dans ettiğini düşünüyorum bazen canım. Ancak sanırım bir Hristiyan’ın böyle düşünceler barındırmaması gerekir. Herb Pringle’ın mezarı da burada. Neşeli Pringlelardan biriydi. İnsanı hep güldürürdü. Bir keresinde kilisede güldü. Meta Pringle’ın şapkasındaki fare dua etmek için eğildiğinde düşünce kahkahayı patlatıverdi. Ben pek gülemedim. Çünkü farenin nereye gittiğini bilmiyordum. Eteklerimi bileklerimin üstüne kadar çektim ve kilise dağılıncaya dek o hâlde bekledim. Vaaz benim burnumdan gelmişti. Herb arkamda oturuyordu ve öyle bir bağırdı ki. Fareyi göremeyen insanlar onun delirdiğini düşündüler. Bana o kahkahası asla ölmeyecek gibi gelirdi. Eğer yaşasaydı seni savunurdu. Sarah, yok Sarah değil. Bu tabii ki de Kaptan Abraham Pringle’ın anıtı.”
Bu mezar, tüm mezarlığın üzerindeydi. Dört taş levha kare bir taban oluşturuyordu ve bu tabanın üzerinde koca bir mermer sütun yükseliyordu. Sütunun üzerinde de saçma bir şekilde işlenmiş vazo vardı. Vazonun altında ise borazan üfleyen bir melek çocuk heykeli vardı.
“Ne kadar da çirkin!” dedi Anne çekinmeden.
“Ah, öyle mi düşünüyorsun?” dedi oldukça şaşırmış görünen Bayan Valentine.
“Ben bu anıt dikildiğinde çok güzel olduğunu düşündüm. Borazan çalan Gabriel heykeli olması lazım. Mezarlığa bir parça zarafet dokunuşu katıyor. Tam dokuz yüz dolara mal oldu. Kaptan Abraham çok zarif bir adamdı. Ölmesi yazık oldu. Eğer yaşasaydı sana böyle eziyet edemezlerdi. Sarah ve Ellen’ın onunla gururlanmalarını anlıyorum ama çok abartıyorlar.”
Mezarlığın kapısına geldiklerinde Anne arkasını dönüp geriye baktı. Rüzgârsız topraklarda huzurlu bir sükûnet uzanıyordu. Ay ışığının uzun parmakları koyu renkli köknarları delmeye başlamıştı. Arada bir de mezar taşlarına dokunuyor ve aralarında tuhaf gölgeler oluşmasına sebep oluyordu. Ancak en nihayetinde mezarlık o kadar da hüzünlü bir yer olmamıştı Anne için. İçinde yatan insanlar Bayan Valentine’in hikâyelerinde hayat bulur gibi olmuşlardı.
“Duyduğuma göre hikâyeler yazıyormuşsun.” dedi Bayan Valentine endişeli bir şekilde. O sırada yoldan aşağı iniyorlardı. “Sana anlattıklarımı hikâyelerine koymazsın değil mi?”
“Emin olun koymam.” diye söz verdi Anne.
“Sence ölülerden kötü konuşmak yanlış… Ya da tehlikeli midir?” diye fısıldadı Bayan Valentine. Sesinde hafif bir kaygı vardı.
“İkisi de değildir diye düşünüyorum.” dedi Anne. “Sadece… Haksızlık olur. Kendilerini savunamayacak olanlara vurmak gibi bir şey. Ancak kimse hakkında korkunç bir şey söylemediniz Bayan Courtaloe.”
“Sana Nathan Pringle’ın karısının kendisini öldürmeye çalıştığını düşündüğünü söyledim…”
“Ama bunu söylerken makul şüpheye de yer bıraktınız…” Böylece Bayan Valentine huzurlu bir şekilde yoluna devam etti.
6
Anne, eve döndükten sonra Gilbert’a yazdığı mektubunda,
Bu akşam yolum mezarlığa düştü. Bence “yolum düştü” çok hoş bir ifade ve bu ifadeyi elimden geldiğince kullanmak istiyorum. Mezarlık gezintimden hoşlandığımı söylemem çok tuhaf kaçacak ama gerçekten böyle oldu. Bayan Courtaloe’nun hikâyeleri çok komikti. Komedi ve trajedi hayatın içinde birbirine karışmış gibi Gilbert. Ancak aklıma takılan tek şey aynı evde birlikte elli yıl yaşayıp da birbirlerinden nefret eden çiftin hikâyesiydi. Bu şekilde yaşamış olmalarına inanamıyorum. Biri bana, “Nefret yolunu kaybetmiş aşktır.” demişti. O nefretlerinin altında birbirlerini gerçekten sevdiklerinden eminim. Tıpkı senden nefret ettiğimi düşündüğüm o yıllar boyunca aslında seni sevmiş olmam gibi. Ayrıca ölümün onlara gerçeği göstereceğini düşünüyorum. Ben gerçeği hayatta görmüş olmaktan memnunum. Ayrıca düzgün Pringlelar olduğunu da öğrenmiş bulundum, ölü Pringlelar yani.
Dün