Rüzgârın Kızı Anne. Люси Мод Монтгомери
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Rüzgârın Kızı Anne - Люси Мод Монтгомери страница 8
Kulağıma gelen dedikodulara göre çok zeki biriymiş ve güzel şarkı söyleyip sesli okuma yapabiliyormuş. “Hatipmiş” Rebecca Dew’ün dediğine göre. Ancak ikisine da yapmazmış. Chatty teyze bir keresinde ona kilisenin akşam yemeğinde okuma yapmasını rica etmiş.
“Çok kaba bir şekilde reddetti.” dedi Kate teyze.
“Âdeta kükredi.” dedi Rebecca Dew.
Katherine’in derin, tok bir sesi var. Âdeta erkek sesi gibi. Keyfi yerinde olmadığında konuşması kükremeyi andırıyor.
Güzel olmasa da çabalayarak daha iyi hâle gelebilir. Esmer tenli. Muhteşem saçları her zaman alnının üstünden geriye taranıp boynunun dibinde biçimsiz bir topuz ile toplanmış vaziyette. Siyah kaşlarının altındaki açık kehribar rengi berrak gözleri saçlarına pek uymuyor. Göstermekten utanmaması gereken kulakları var. Ayrıca gördüğüm en güzel ellerin de sahibi. Üstelik güzel de bir ağzı var. Ancak çok kötü giyiniyor. Giymemesi gereken renkleri ve çizgileri bulmak konusunda âdeta bir dahi olduğunu söyleyebilirim. Bu kadar soluk benizliyken mat koyu yeşiller ve sönük griler ona pek uymuyor. Çizgili kıyafetler ince uzun vücudunu daha da ince uzun gösteriyor. Ayrıca kıyafetleri, sanki onlarla uyumuş gibi görünüyor.
Davranışları çok itici. Rebecca Dew’ün dediği üzere her daim heyheyleri üstünde. Merdivenlerde ne zaman yanından geçsem hakkımda çok korkunç şeyler düşündüğü hissine kapılıyorum. Ne zaman onunla konuşsam yanlış bir şey söylemişim gibi hissettiriyor bana. Yine de onun için çok üzülüyorum. Her ne kadar kendine acımama öfkeli bir tepki gösterecek olsa da. Ona yardımcı olmak için de hiçbir şey yapamıyorum çünkü kendisine yardım edilmesini istemiyor. Bana karşı nefret içinde. Bir keresinde üç öğretmen öğretmenler odasındayken okulun yazılı olmayan kurallarına aykırı bir şey yaptım. Bunun üzerine Katherine, keskin bir şekilde, “Belki de kuralların üzerinde olduğunuzu düşünüyorsunuz Bayan Shirley.” dedi. Bir başka zaman okul için yararlı olacağını düşündüğüm değişiklikler teklif edince yüzündeki alaycı gülümsemeyle, “Ben peri masallarıyla ilgilenmiyorum.” dedi. Bir keresinde yöntemleri ve çalışmaları hakkında birkaç güzel şey söylediğimde, “Bütün bu karışıklığın arasında bir anlamı var mı peki?” dedi.
Ancak beni en çok kızdıran şey başka bir şey. Bir gün öğretmenler odasında ona ait bir kitabı kaldırmış ve kapağına bakmış bulundum.
“İsmini ‘K’ ile telaffuz etmen çok hoşuma gitti. Katherine, Catherine’den çok daha cezbedici. Çünkü K her zaman havalı C’den çok daha bohem.”
Hiç cevap vermedi. Ancak bir sonraki seferde bana yolladığı belgede ismi “Catherine Brooke” olarak geçiyordu.
Eve dönüş yolunda hep burnumdan soludum.
Eğer tüm o sert ve soğuk tavrına rağmen aslında dostluğa aç olduğuna dair içimde hissettiğim o tuhaf ve sebebi bilinmez duygu olmasa onunla arkadaş olma çabalarımı çoktan sonlandırırdım.
En nihayetinde eğer senin güzel mektupların, sevgili Rebecca Dew ve Küçük Elizabeth olmasaydı Katherine’in karşıtlığı ve Pringleların tavrı ile nasıl başa çıkardım bilemiyorum.
Artık Küçük Elizabeth’le tanışmış bulunuyorum. Kendisi dünya tatlısı.
Üç gece önce bir bardak sütü Kadın yerine Küçük Elizabeth’in ta kendisine uzattım duvardan. Başı kapının üst tarafına zar zor ulaşıyordu. Yani yüzü sarmaşıklarla çevriliydi. Ufak tefek, solgun, altın rengi ve hüzünlü bir çocuk. Sonbahar alacakaranlığından bana bakan gözleri iri ve altınımsı ela rengindeydi. Gümüş ve altın renginden saçları ortadan ayrılmış, omuzlarına dökülüyordu. Açık mavi pötikare kumaştan bir elbise giyiyordu. Bu hâliyle Elf diyarlarının bir prensesini andırıyordu. Rebecca Dew’ün, “narin mizaçlı” dediği türdendi ve bana bir şekilde iyi beslenmeyen bir çocuk görüntüsü verdi. Bedensel olarak değil de ruhsal olarak. Bir güneş ışığından çok ay ışığı gibiydi.
“Peki bu Elizabeth mi?” diye sordum.
“Bu gece değil.” diye cevap verdi ciddiyetle. “Bu gece Betty olduğum gece çünkü dünyadaki her şeyi seviyorum bu gece. Dün Elizabeth’tim ve yarın gece muhtemelen Beth olacağım. Nasıl hissedeceğime bağlı.”
İşte burada bir kafa denginin dokunuşu vardı. Bu dokunuşla bir kez daha ürpermiştim.
“İstediğin zaman değiştirip yine de kendininmiş gibi hissedebileceğin bir ismin olması ne kadar da güzel.”
Küçük Elizabeth kafasını salladı.
“Çok fazla isim türetebiliyorum. Elsie, Betty, Bess, Eliza, Lizbeth, Beth… Ancak Lizzie değil. Lizzie’den asla hoşlanmadım.”
“Kim hoşlanabilir ki?” dedim.
“Sizce bu benim saçmalamam değil mi Bayan Shirley? Büyükannem ve Kadın öyle düşünüyorlar.”
“Hiç de saçma değil. Çok akıllıca ve çok eğlenceli.” dedim.
Küçük Elizabeth bana manalı manalı baktı. Çocuğun beni gizli bir ruhani terazide tarttığını hissettim. Sonrasında müteşekkir bir şekilde fark ettiğim üzere terazide hafif gelmemiştim. Çünkü Küçük Elizabeth benden bir ricada bulundu. Küçük Elizabeth hoşlanmadığı insanlardan bir şeyler rica etmezdi.
“Kediyi kaldırsanız da sevsem olmaz mı?” diye sordu utanarak.
Dusty Miller bacaklarıma sürtünüyordu. Onu birazcık kaldırdım. Küçük Elizabeth minik elini uzatarak başını keyifle okşadı.
“Ben kedicikleri bebeklerden daha çok seviyorum.” dedi. Tuhaf bir meydan okuma vardı sözlerinde belli belirsiz. Sanki şok olacakmışım gibiydi ancak yine de gerçeği söylemeye kendini mecbur hissediyordu.
“Sanırım hiç yakınlarında bebek olmadı. Sen de ne kadar sevimli olduklarını bilmiyorsun.” dedim gülümseyerek. “Senin kedin var mı?”
Elizabeth kafasını salladı.
“Hayır yok. Büyükanne kedilerden hoşlanmıyor. Kadın da nefret ediyor. Kadın bu gece dışarıda. Bu sebepten süt için ben çıktım. Süt için dışarı çıkmayı seviyorum. Çünkü Rebecca Dew hoş bir insan.”
“Peki bu gece o gelmediği için üzüldün mü?” dedim gülerek.
Küçük Elizabeth kafasını salladı.
“Hayır. Sen de çok hoşsun. Ne zamandır seninle tanışmak istiyordum ancak yarın gelmeden olmayacağından korkuyordum.”
Orada durduk ve Küçük Elizabeth sütünü zarifçe yudumlarken sohbet ettik. Bana yarından bahsetti. Kadın, yarının