Gürcü Kızı yahut İntikam. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Gürcü Kızı yahut İntikam - Ахмет Мидхат страница 12
Prenses benim yanımda dilsiz gibi bulunmadı. Lisanıma vâkıf olmadığı ve arada bir tercüman vücuduna ihtiyaç görüldüğü hâlde benimle pek güzel konuştu. Kendi memleketlerini nasıl bulduğumu sormakla beraber her ne kadar Gürcistan dağları resimlerini müşahede etmiş olduğu Avrupa’nın o düzenli olan beldelerine benzemez ise de buraları görmek de insana başka bir safa verebileceği hakkındaki mülahazalarını pek güzel, pek sırasıyla ortaya koydu. Zannedebilirim ki bir Avrupalı kadın kendi lisanını bilmeyen bir yabancı ile bu kadar sıralı konuşamaz. Ya o acemi yabancıyı kendisi istihzaya başlaması veyahut kendisini o yabancı nezdinde istihzaya düçar etmesi gibi hadiselerden, arızalardan pek de kendisini kurtaramaz.
Bununla beraber düşünmelidir ki, Avrupa kadınları çocukluktan çıkar çıkmaz türlü türlü mürebbiler elinde terbiye görmekte bulundukları hâlde Gürcistan kadınları okuyup yazmak derecesinde bile tahsil ve terbiye görmeyerek insana her ne tavır gösterirler ise yaratılışında olan fıtri tavırlarını göstermiş olurlar.
Prensesin gelişiyle aramızdaki ilk münasebet hasıl oluncaya ve ilk konuşmalar tamamlanıncaya kadar sofradakiler ortadan kaldırılmış olmasıyla saz ve dansın kinci faslına da başlandı. Artık bendeki neşeyi sormayınız. En ziyade merak ettiğim şey Tigran’ın söyleyeceği hikâye değil midir? Eğer Tigran şu anda hikâyeyi nakle başlamış olsa idi kulak bile vermeyecektim.
Gece yarısına yakın bir zamana kadar göl başında eğlendikten sonra ikametgâha döndük. Diğer köylerden gelmiş olan misafirler münasip dairelere tevzi kılınarak yatırıldıkları gibi biz de kendi dairemize geldik. Prens Danyal ihtiyar Tigran’ı da o gece bizim dairemize göndermişti. Kendisinden istenen hikâyeyi hemen söylemeye başladı ise de hikâye uzanıp vakit geçerek uyku da galebe etmekle kalanı ertesi sabah tamamlamaya mecburiyet hasıl oldu.
Bu hikâyeyi size nakil için “Tigran dedi ki. Falan şey falan olmuş dedi.” ifade tarzını benimseyecek olsam hikâyeyi birçok “dediler” ile doldurmak lazım gelecektir. Dolayısıyla hikâyenin bu kısmını Tigran’ın yerine kendimi koyarak güya o hikâye ediyormuş gibi nakil ve rivayet etmeyi tercih ettim.
İKİNCİ KİTAP
MERYEM ÇİÇİYANO
1
İşte Tigran’ın lisanından diyorum ki:
Miladi senenin bin sekiz yüz altmış dördüncüsünde değil miyiz? O hâlde tam altmış sene oluyor ki, şimdi taklidini gördüğünüz dayağı ben akşam sabah yemekteyim. Prensin size söylemiş olduğu gibi bu dayağın kırk yıl kadar devam eden ilk kısmı, böyle taklitten ibaret değildi. Pek ciddi, hakiki ve daimî bir işkence idi. Ondan sonra artık gerek Prens Danyal pederinin intikamından usanmış olsun gerek ihtiyarlığıma merhamet etmeye başlamış bulunsun beni bu işkenceden kurtarıp işi taklide bozmuştur. Pederine vermiş olduğu vaat ve etmiş bulunduğu yemin gereğince tümüyle vazgeçemez. Zira bu Gürcistan asilzadesinin yeminsiz falansız olarak bir kere “yaparım” dedikleri şeyde ömürlerinin son nefeslerine kadar devamları yaratılışlarının gereğidir.
Dolayısıyla prensin size haber vermiş olduğu üzere ben bu şiddetli ve daimî işkenceye hakikatte layık ve müstahakım. Zira pederine el kaldırmışımdır. Benim gibi pespaye bir Ermeni’nin Gadilla gibi büyük bir prense el kaldırması ölümden büyük bir ceza ile cezalandırılmaya şayan küstahlıklardandır. Ömrümün sonuna kadar akşam sabah beni dövmesi de işte ölümden büyük ceza olmak üzere düşünülmüş taşınılmış, kararlaştırılmış bir cezadır. Özellikle ki Prens Gadilla’ya el kaldırışım zavallı asilzadenin elleri bağlanmış olduğu bir felaket zamanında olmasıyla benim ettiğim alçaklığın dehşeti bir kat daha artmış olması ve onun intikam fikrini kat kat şiddetlenmiş bulunması tabii ve zaruridir.
Çocukluk hâliyle işlemiş bulunduğum bu küstahlığın cezasını şu doksan yaşıma yaklaşıncaya kadar akşam sabah kadar çektiğim hâlde vicdanıma sorarsanız bu cezayı hâlâ kendime kâfi bulamadım. Papazlara birkaç defa suçumu itiraf ederek aflarına nail oldum ise de doğrusu ya vicdanıma hâlâ kanaat gelmemiş bulunduğundan ahirette Hak Teâla hazretleri bana kesin affı lütfetmeyecek olursa bu dünyadaki fani hayat gibi ahiretteki vicdani hayat da benim için ebedî bir işkence hükmünü alacak da ben vicdanen kendimi o cezaya da layık bulacağım.
Hayret etmeyiniz senyör! Biz Ermeni isek de bu Kûhistan’ın ahalisinden bulunduğumuz için bizde dahi güzel ahlak ve mert tavırlara mecburiyetimiz vardır. Biz kendi hakkımızda bile doğruyu doğru olmak üzere hükmederiz. Bu hakikati işte size hikâye etmeye başlamış olduğumdan umarım ki doğruluğunu siz de teslim edersiniz.
Hikâyem işbu miladi on dokuzuncu asrın başlarına ait Gürcistan’ın tarihî vakaları arasına dâhil edilmiştir. Hatta her tarafı kahramanlıkla dolu olan o tarihî vakanın en ziyade kahramanca ve şairane kısmını da bu hikâye teşkil eder.
Mutlaka tarih okumuş olduğunuzdan malumunuz olması lazım gelir ki, geçen miladi on sekizinci asrın sonlarına kadar Gürcistan kıtası müstakil bir krallıktı. Tiflis şehri onun payitahtı idi. Birkaç defalar Devlet-i Aliyye ile İran arasında savaşa sebep olmuş ise de Gürcistan hangi tarafa tabi olmuş ise krallık idaresi bozulmamış ve yalnız Gürcistan kralı o devlete haraç vermiştir.
Rusya Devleti, Karadeniz ve Hazar Denizi sahillerine yani Kafkas Dağları’na doğru ilerlediği esnada evvel be evvel Gürcistan krallığını kendi himayesi altına almak hevesine düşmüştür ki o zamanlar Gürcistan Acem devletine tabi sayılarak müstakil ve mesutça idare olunur iken, Rusya’nın himayesi altına girilecek olur ise daha ziyade refah bulunacağı ümit olunmuştu.
İran şahı bulunan Tahmaspkulu Han o zaman Gürcistan kralı olan Erekli Han’a elçiler göndererek pek çok nasihatler verdirdi ve kendisi Gürcistan’dan hiçbir şey istemeyeceğini ve yalnız Gürcistan, Rus nüfuzu altına girerse müthiş tesiri İran’a kadar yaklaşmış olacağından işte bu tesiri yaklaştırmak için Rusya’ya meyletmemesini tavsiyede bulundu. Ancak Erekli Han bu nasihate pek kulak vermeyip İran’la açtığı muharebede Rusya imparatoriçesi Katerina’dan yardım gönderilmiş, Rus askeriyle kendisini güya İran’a tabi olmaktan kurtarmış ise de istiklal namına alamet olmak üzere kendisi “Bütün Gürcistan çarı” olmuş ve Tiflis katolikosu da “Tobolsk Arşeveki” unvanını aldıkları hâlde daha sonra bu unvan Gürcistan’ın Rusya’ya tamamen bağlanmasına sebep oldu. Zira daha Erekli Han’ın sağlığında Tiflis’e gelen birçok Rus mülki ve askerî memuru bütün Rusya’nın çarı olan zat dururken çar unvanını ufacık bir Gürcistan kralının alması adaba uygun olamayacağını ve bu unvan asıl Rus imparatoruna layık olmakla onu kendisine terk ve iade ederek kendisi yalnız “Bütün Gürcistan Çar vekili” adını alırsa Rusya hükümdarının ziyadesiyle memnun kalacağını nasihat ve uyarı yollu anlatmaya başlamışlardı. Erekli Han bu nasihatleri ehemmiyetsizlikle geçiştirmiş ise de onun vefatıyla yerine oğlu XI. Georgiy güya Bütün Gürcistan çarı olduğu zaman bu yoldaki nasihatlere pederi derecesinde mukavemet edemeyerek bir zaaf gösterdiğinden o zaman imparator bulunan I. Paul, kralımız Georgiy’i sıkıştırıp miladi 1799 senesinde Tiflis’te imzalanan anlaşma gereğince Bütün Gürcistan çarı unvanını kendisi aldı ve bu aralık Georgiy’nin vefatıyla büyük oğlu David, çar