Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 39
Şöyle ki bu sırada İbni Makılle’nin, İbni Râik’i yakalattırıp, yerine Beckem’i koymaya çalışmakta olduğu İbni Râik’e bildirilince İbni Makılle’yi hapsettirip daha sonra elini kestirdi. Fakat ilaç ile tamamıyla iyileşince kesik eline kalem bağlayıp kalemle fesada çalıştığı, İbni Râik’in kulağına gidince dilini kestirdi ve kendisini hapsettirdi. Nihayet zindanda işkence ve azap içinde ölmüştür.
Beckem ise Beridî ile haberleşerek barıştıktan sonra Vâsıt’a döndü. Vâsıt’tan Bağdat’a geldiğinde İbni Râik, ona karşı çok miktarda asker sevk ettiyse de Beckem onları bozguna uğratarak, Bağdat’a yaklaşınca, İbni Râik firar ederek kaçıp gizlendi ve Beckem, Bağdat’a dâhil oldu. Halife de hilat elbisesini giydirerek onu başkomutan atadı.
Beckem, aslında Türk kölelerinden olup Deylem hakanının hizmetindeyken ondan ayrılıp Merdavîc’e bağlanmış ve sonra Merdavîc’in katilleri içinde bulunmuş olmakla yukarıda anlatıldığı gibi Irak tarafına giderek, İbni Râik’e bağlanmıştır. Bu defa önce geçtiği gibi İbni Râik yerine emirü’l-ümera olmuştur. Üç yüz yirmi yedi yılında Beckem, Râzîbillah ile birlikte Musul üzerine gitti. Beni Hâmdân’dan Musul emiri olan Nasıru’d-Devle Musul’dan firar etmişse de sonra bir miktar mal üzerine anlaşarak Halife Râzî ile Beckem, Bağdat’a geri döndüler. O esnada ise İbni Râik, meydana çıktı, taraftarı da onun başına toplanarak Bağdat’ı zapt ettiğinden, halife ve Beckem yolda durmaya mecbur oldular. Fakat İbni Râik de Beckem’den korktuğundan sulh istedi. Harran, Rakka, Kınnesrin ve Avâsım bölgeleri kendisine verilmek üzere barıştıkları için İbni Râik hemen Bağdat’tan ayrılıp, kendisine verilen yerlere doğru yola çıkınca, Râzî ve Beckem de Bağdat’a girdiler. Beckem ile Basra Valisi İbni Beridî barışmış olduklarından yıllık altı yüz bin altın vermek üzere Vâsıt Bölgesi İbni Beridî’ye verildi. Beckem onun kızıyla evlendi.
İbni Beridî’nin ise Beckem’i bir tehlikeye atmak için el altından çaba sarf etmekte olduğu Beckem’in kulağına gidince, gizlice hazırlık yaparak, üç yüz yirmi sekiz senesinde askerini kayıklara bindirmiş, nehir yoluyla inip Vâsıt’ı zapt etmiştir.
İbni Râik’e gelince, önceden geçtiği üzere memuriyet yeri olan Halep ve Kinnesrin tarafına vardığında hemen Humus ve Dımışk üzerine yürüdü. Ahşid memurlarını kovup, yirmi sekiz senesinde Şam bölgesini istila ettikten sonra Mısır’ı da istila etmek üzere Arîş’e kadar gitmiş ise de İhşid ona karşı çıkınca yapılan savaşta bozguna uğrayarak geri döndü. İhşid’in askeri Dımışk üzerine yürüyüp bu defa da onlar bozguna uğradı. Mısır İhşid’de ve Şam İbni Râik’te kalmak üzere haberleşerek kendi aralarında anlaşmışlardır.
Bazı Ölümler
Üç yüz yirmi iki yılında teşrifatçılardan Ebu Cafer, yüz kırk yaşına varmış ve duyguları sapasağlam olduğu hâlde vefat etmiştir.
Zahirî mezhebi imamlarından, birçok meşhur eserin sahibi Abdullah İbni Ahmed İbni Muhammed İbni Müflis de üç yüz yirmi dört yılında hayat defterini dürmüştür.
Üç yüz yirmi yedi yılında Şeyh diye bilinen Osman İbni Hattab Ebu’d-Dünya beka âlemine göçmüştür. Pek ihtiyar bir adamdı. Hatta derler ki bu adam, Ali İbni Ebu Talib (r.a.) Hazretleri’ne yetişmiş ve ondan bir sahife rivavet etmiş. Muhaddislerden çoğu kimse, bunun aslı olmadığını bildikleri hâlde rivayet etmişlerdir.
Râzî’nin Ölümü ve Müttekî’nin Tahta Geçmesi
Râzîbillah altı sene, on gün hilafet makamında bulunduktan sonra üç yüz yirmi dokuz yılı rebiülevvelinde vücudunun su toplaması nedeniyle öldü. Şair, güzel konuşan, aziz ve cömert bir insandı. İmam Begavî’den ve başkalarından hadis dinlemiş ve kaydetmiştir. Âlimler ve hoşsohbet kimselerle sohbet eden, eski usul üzere sanatkârlara ihsanlarda bulunan, bizzat işleri idare edip orduyu nizama sokan, bizzat minberde hutbe okuyan Abbasi halifelerinin sonuncusudur. Ondan sonra da bizzat hutbe okuyan varsa da pek nadir vuku bulmuştur. Gerçi onun zamanında Abbasi hilafeti zayıf düşmüş idi. Fakat hilafetin yine büyük şan ve itibarı var idi. Ondan sonra tamamıyla zayıflamaya yüz tutmuştur. Râzî’nin vefatında Başkomutan Beckem, Vâsıt’ta bulunduğundan, halife seçimi için Beckem’in kâtibi Abdullah-ı Kûfî’nin gelmesi beklendi. Kûfî’nin eliyle Beckem tarafından gönderilen mektubunda, Râzî’nin veziri olan Ebu’l-Kasım ve daha önce vezirlik yapmış olanlar, divan azaları, kadılar, Aleviler, Abbasiler ve şehrin ileri gelenleri, toplanarak halife seçimi meselesinde Kûfî’nin onlarla müşaveresi yazılmış olduğundan, yapılan istişarede merhum Muktedir’in oğlu İbrahim’in seçilmesine dair anlaşarak ona biat ettiler. Kendisine teklif edilen lakaplardan Müttekîlillah lafzını seçti ve hemen Beckem’e hilat ve sancak gönderdi. Beckem ise biatten önce saraya mübaşir gönderip beğendiği mefruşat ve ziynet eşyalarını aldırmıştı. Biatten sonra Selametü’l-Tolunî’yi Müttekî’ye perdedar tayin etti. Ebu’l-Kasım Süleyman’ı da vezaretinde alıkoyduysa da onda vezirliğin yalnızca ad ve unvanı olup her iş Beckem’in kâtibi olan Kûfî’nin elindeydi. Hâlbuki Beckem Vâsıt’tan Basra valisi olan İbni Beridî üzerine Torun adlı başbuğ ile gerektiği kadar asker sevk etmiş ve sonra kendisi de arkasından gitmiştir. İbni Beridî’nin bozguna uğradığı haberini alınca geri dönüp, avlanarak Vâsıt’a gelirken Nehr-i Cûr civarında bulunan Kürtlerde çok mal ve servet olduğunu duyunca onlara tamah ederek yanındaki küçük bir grupla Kürtlerin üzerine vardı. Kürtler savuşup firar etmişlerse de bir Kürt çocuğu mızrakla onu arkasından vurup katletmiştir. Bu haber Bağdat’a ulaşınca halife hemen Beckem’in gömülü olan hazinesini meydana çıkarttırarak büyük bir servete sahip olmuştur.
Beckem’in maiyetindeki beş yüz kadar seçkin Deyalimli asker, Ebu Abdullah-ı Beridî’nin yanına gitti, İbn-i Beridî onlarla kuvvetini arttırarak, büyük bir askerî güç ile Bağdat’a geldi ve devleti istila etti. Fakat kötü huyluluğu, hırs ve tamahı nedeniyle halk onun zulmünden bizar olduğundan, bütün halk onun aleyhine ayaklanınca Bağdat’tan çıkıp Vâsıt’a gitti. Bunun üzerine Gültekin Deylemî nüfuz kazanarak, devletin idaresini eline aldı. Peşinden Şam Valisi İbni Râik, gelip Gültekin ile savaştı. Galip gelince halife tarafından da kendisine başkomutanlık verildi.
Üç yüz otuz yılında Ebu Abdullahi’l-Beridî, kardeşi Ebu’l Hasan El-Beridî ile Bağdat üzerine Türk ve Deylemlilerden oluşan bir ordu sevk etti. Bu ordu Bağdat’a geldiğinde halk mukavemet edip haylice direniş gösterdiyse de sonunda bozguna uğradılar. Halife Müttekî ve oğlu, yirmi kadar süvari