Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 37
İmamiyye’nin reisi olup Semmân diye bilinen Ebu Cafer İbni Osman El-Askerî ki İmam-ı Muntazar’ın (Beklenen İmam) kapısı, yani Mehdi’ye ulaştıracak kapı olduğunu iddia ederdi. Üç yüz beş senesinde dünya kapısından çıkıp gitmiştir. Sofiyyeden, meşhur Hallaç İbni Mansur ki insanlara kerametler gösterirdi. Yazın kış meyvelerini ve kışın yaz meyvelerini ortaya çıkarır, elini havaya uzatıp, üzerlerinde “Kul hüvallahü ehad” diye yazılmış paralarla dolu olduğu hâlde geri alarak, onları kudret paraları diye adlandırırdı. İnsanlara yedikleri şeyleri ve işledikleri işleri haber verir, kalplerinde saklı olan şeyleri söylerdi. Halktan bazıları onun veliliğine ve bazıları sihirbazlığına inanırlardı. Bazıları da Allah’ın bir parçasının ona girmiş olduğu şeklindeki sapık inancına kapılmışlardır. Üç yüz dokuz senesinde Muktedir’in veziri Hamid onu işkence ile idam etmiştir.
Muhammed İbni Cerîr-i Taberî üç yüz on yılında hayat defterini dürmüştür. Âlimlerin ve fakihlerin en büyüklerindendi. Kendisi müçtehitten olup başka bir müçtehidi taklit etmemiştir. Yaratılıştan üç yüz iki senesinin sonlarına kadar bir tarih yazmıştır. Güzel bir tefsiri, tefsir usulü ve fıkıh ilminin her dalında da meşhur eserleri vardır. Fakihlerin ihtilaflarına dair fevkalade güzel bir kitap telif etmiştir.
Fakat ona İmam-ı Ahmed İbni Hanbel’i zikretmediğine dair bir soru sorulduğunda, “Ahmed İbni Hanbel fakih değildi. Ancak muhaddis idi.” demiş olduğundan, Hanbelîler onun hakkında kötü sözler söylemeye kalkışmıştı. O zamanlar ise Bağdat’ta Hanbelîler pek çok olduklarından, cahil halkı Taberî aleyhine çevirdiler ve vefatında kimisi Rafızi kimisi dinsiz olduğuna ilişkin kötü söz söylediklerinden, İmam Taberî gündüzün defnolunmayıp gece evinde defnedilmiştir. Ehl-i din ve takva ise onun ilim, fazıl, züht ve takvasını takdir etmişlerdir.
Meşhur Tabib Muhammed İbni Zekeriyya Er-Râzî üç yüz on bir yılında vefat eylemiştir. Tıp ilminde geniş bilgi sahibi olup bu ilme dair pek çok eserleri vardır.
Meşhur tefsir sahibi İmam Abdullah İbni Muhammed İbnu’l-Aziz El-Beğavî de üç yüz on üç yılında sonsuzluk ülkesine göçmüştür.
Tebani diye bilinen meşhur müneccim, üç yüz on yedi senesinde vefat etmiştir. Harran’ın bir köyü olan Teban’a mensuptur. Çok kıymetli rasatları (gözlem) vardır. İki yüz altmış dört yılında astronomiye başlayıp iki yüz doksan senesine kadar gözlem yaptığı yıldızları, yıldızların mevkilerini gösteren kitabına koymuştur, “Zeyc”i iki nüshadır. Kıymetli olanı ikinci defa yazdığı nüshadır.
Üç yüz yirmi bir yılında Mısır’da emir olan Tekin El-Hasekî de Mısır’a veda edip gitmiştir.
Afrika’da Devlet-i Ubeydiyye’yi kuran Mehdi-i Alevi, üç yüz yirmi iki senesinde Mehdiyye beldesinde vefat edince yerine oğlu Kaim tahta geçmiştir.
Bu sene sahtekâr ve hokkabazlardan biri, Maveraünnehir’de peygamberlik davası etmekle yakalanıp öldürülmüştür.
Râzî, Müttekî, Müstekfî ve Mutî’nin Halifelik Zamanları
Muktedir’in oğlu Râzîbillah, Abbasi halifelerinin yirmincisi olup, daha önce geçtiği gibi üç yüz yirmi iki cemaziyelevvelinde tahta geçmiştir.
Bu yıl Şia’nın en azgınlarından, ruhun başka bedenlere girebileceğine inanan Şelmegânî adlı dinsiz, o sırada birçok halkı sapıttığından tutularak öldürülmüştür.
Çok aşırı Hanbelîlerden bir güruh, Cenabıhakk’a, yüz dünyaya inmek ve yükselmek gibi cisim izafe eden sapıklara benzer inançlara sahip olarak insanların itikadını bozarak, dinî ameller hususunda da ileri gidiyorlardı. Evleri basıp nebîz (bir nevi şıra) bulurlarsa dökmek, musiki aletlerini kırmak ve hükûmet işlerine müdahale etmek gibi haraketlere başladıklarından, üç yüz yirmi üç yılı içinde bu yersiz hareketlerden vazgeçmezlerse kendilerinin idam edilmesi ve evlerinin yakılmasına dair Râzîbillah tarafından bir ferman çıkarıldı.
O esnada Karâmita, Irak taraflarına tecavüz edip, halka zulmetmekte idi. Hatta bu üç yüz yirmi üç senesi zilkadesinde hac kafilesi Kadisiyye’ye vardıklarında Ebu Tahir-i Karmatî, kafileye taarruz etti. Halife askeri mukabele edip hacılar da yardımda bulundu. Kadisiyye’ye iltica ettiklerinde Kûfe Alevilerinden bir cemaat, Ebu Tahir’e karşı çıkarak hacılardan el çekilmesini rica edince o da hacılardan el çekti ve Bağdat’a dönmelerini şart koştu. Bunun üzerine bu sene Irak’tan hiç kimse hac edememiştir.
Büveyhoğulları Devleti’nin Doğuşu
Yukarıda yazıldığı gibi Esfâr-ı Deylemî’nin başkomutanı olan Merdavîc ki Esfâr’ı öldürerek verine geçmiş ve halife askerine üstün gelerek, birçok beldeyi alarak İran’da kuvvetli bir hükümdar olup kisranın tacı diye başına bir taç giymiş ve Şehinşah unvanını almıştır. Hemen Irak’ı ele geçirmiş, İran’ın eski başkenti olan Medayin’i imar etmiş ve Arap devletini imha edip, Acem devletini ihya etme hülyasına düşmüştü. Abbasi Devleti ise o zaman pek zayıf düştüğünden Bağdat ahalisi, Merdavîc’in tecavüzünden korku ve telaşa düşmüşlerdi. Hâlbuki çok zaman geçmeksizin Merdavîc, kendi efendisine etmiş olduğu muamelenin aynısını kendi kumandanı olan Ali Büveyh’ten görmüştür.
Şöyle ki nesebi İran padişahlarından Behram Gur İbni Yezdicürd’e ulaşan, Ebu Şucû Büveyh, Deylem ülkesinde orta hâlli bir adam olup üç oğlu vardı ki Ebu’l-Hasan Ali, Hasan ve Ebu’l-Hüseyin Ahmed’dir. Daha sonra Abbasi halifesi tarafından Ali’ye İmâdu’d-Devle (Devletin Direği), Hasan’a Rüknu’d-Devle (Devletin Temeli) ve Ebu’l-Hüseyin’e Mu’izzu’d-Devle (Devleti Yücelten) ve ondan sonra Rüknu’d-Devle’nin oğlu Fena Husrev’e Adu’d-Devle (Devletin Kolu) mahlasları verilmiştir.
Bu üç kardeş birtakım arkadaşlarıyla birlikte gidip Merdavîc’in yanında yer almışlardı. Merdavîc tarafından İmâdu’d-Devle, İsfahan civarında bulunan Kerç’e memur edilmişti. İmâdu’d-Devle orada yerleşince askerine çok ikram ve iltifatta bulunduğundan, birçok saygın adam gelip onun yanında yer almaya başladı. O zaman halife tarafından İsfahan’ın muhafazasına memur olan Yakut’un yanında bulunan on bin kadar askerin içinde altı yüz kadarı Deylemli olup onlar da İmâdu’d-Devle tarafına meyletmişler idi.
O zaman o taraflarda bulunan askerî sınıfların bir kısmı halife tarafına eğilimli olup birçoğu, özellikle Deylemliler Merdavîc tarafında bulunuyorlardı. İmâdu’d-Devle halife tarafına geçmek üzere Yakut ile haberleşmişse de kendisine önem verilmemişti.
İmâdu’d-Devle ise Deylem emirlerinin büyüklerinden olan Şirzâd’ı çağırıp memnun ederek onu kendisine vezir yaptı ve kuvvet kazandı. Askerini de dokuz yüz nefere yükseltince İsfahan üzerine yürüyüp yapılan muharebede Yakut’un askeri yenilerek kendisi de kaçtı. İmâdu’d-Devle, İsfahan’ı zapt ettikten sonra civarındaki bazı şehirleri de istila etmişti. Dokuz yüz askerle on bin askere galip gelmiş diye her tarafa şan ve şöhreti yayıldı. Halifeye telaş verdiği gibi Merdavîc de ondan ürküp kendisini taltif ile yanına çekmeye çalıştıkça, İmâdu’d-Devle, mazeret göstererek yanına varmaktan kaçınmakta ve bir taraftan da ülkeleri ele geçirerek hüküm sürdüğü yerleri