Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt. Чарльз Диккенс

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt - Чарльз Диккенс страница 4

Жанр:
Серия:
Издательство:
Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt - Чарльз Диккенс

Скачать книгу

kemeraltından geçerlerken. “Berbat yer, tehlikeli iş. Geçen gün beş çocuk, anneleri uzun hanım, sandviç yerken kemeri unuttu, çarptı. Çat! Çocuklar etrafa bakıyor. Annenin kafa gitmiş. Elinde sandviç, koyacak ağız yok. Ailenin direği yıkıldı. Sarsıcı, sarsıcı! Whitehall’a mı bakıyorsunuz, efendim? Hoş mekân, ufak pencereler. Orada başkasının da mı kafası kopmuş, ha efendim? O da etrafını iyi kolaçan etmemiş ha, efendim, ha?”

      “Kafa yoruyordum.” dedi Mr. Pickwick, “İnsan ilişkilerinin değişkenlik özelliğini düşünüyordum.”

      “O! Anlıyorum. Şey, attan inip eşeğe binmek misali. Filozof musunuz, efendim?”

      “İnsan doğasının gözlemcisiyim beyefendi.” dedi Mr. Pickwick.

      “Ah, ben de öyle. Yapacak işi az olan ve alacağı ondan da az olan insanların çoğu öyledir. Şair misiniz, efendim?”

      “Dostum Mr. Snodgrass’ın güçlü bir şiir yeteneği vardır.” dedi Mr. Pickwick.

      “Ben de öyle.” dedi yabancı. “Epik şiir, on bin dize. Temmuz Devrimi, bir anda yazdım. Gündüzleri Mars, geceleri Apollo. Topu ateşle, liri tıngırdat.”

      “O ihtişamlı sahnede bulundunuz mu, efendim?” diye sordu Mr. Snodgrass.

      “Bulunmak mı! Bence öyleydi;3 tüfeği ateşledim, fikrimle ateşledim. Şarap dükkânına koştum, aklımdakileri yazdım, geri geldim. Vız, bom, bir fikir daha. Yeniden şarap dükkânı. Kalem ve mürekkep. Geri dön, kes ve yırt, yüce an, efendi. Avcılık var mı, efendim?” dedi aniden Mr. Winkle’a dönerek.

      “Biraz, efendim.” diye yanıtladı o beyefendi.

      “Hoş uğraş, efendim, hoş uğraş. Köpek var mı, efendim?”

      “Şimdilik yok.” dedi Mr. Winkle.

      “Ah! Köpek edinmelisiniz. Hoş hayvanlar, bilge yaratıklar. Bir keresinde benim de kendi köpeğim oldu, puanter. Şaşırtıcı içgüdü. Bir gün dışarıda atıştayım, kuşatmaya giriyorum. Islık çaldım, köpek durdu. Yeniden ıslık çaldım. Ponto gitme! Hareketsiz çağırdım. Ponto, Ponto! Kıpırdamadı. Köpek donakalmış, bir tahtaya bakıyor. Başımı kaldırdım, bir yazıt gördüm: “Kolcu, bu alandaki bütün köpekleri vurma emri almıştır.” O yazıyı geçmedi muhteşem köpek. Değerli köpek, çok.”

      “Nadir bir örnek bu.” dedi Mr. Pickwick. “Not almama izin verir misin?”

      “Elbette, efendim, elbette. Aynı hayvanın yüz tane daha anekdotu var. Hoş kız, efendim.” (Yolun kenarındaki genç hanıma Pickwickçiliğe uymayan bakışlar atmakta olan Mr. Tracy Tupman’a hitaben.)

      “Çok!” dedi Mr. Tupman.

      “İngiliz kızları, İspanyol kızları kadar hoş değil. Asil yaratıklar. Gür saçlar, siyah gözler, güzel vücutlar, tatlı yaratıklar. Güzel.”

      “İspanya’da bulundunuz mu, efendim?” diye sordu Mr. Tracy Tupman.

      “Orada yaşadım, çok uzun süre.”

      “Çok fetih yaptınız mı, efendim?” diye sordu Mr. Tupman.

      “Fetihler! Binlerce. Don Bolaro Fizzgig, asilzade. Evin tek kızı Donna Christina, şahane varlık, bana sırılsıklam âşıktı. Kıskanç baba, onurlu kız, yakışıklı İngiliz… Siyanür asidi… Benim bavulumda mide yıkama tulumbası… Operasyon gerçekleştirildi. Yaşlı Bolaro havalara uçtu, birlikteliğimize rıza gösterdi. Eller birleşti ve gözyaşları sel oldu. Romantik öykü. Oldukça.”

      “Hanımefendi şimdi İngiltere’de mi, efendim?” diye sordu, kadının güzellik tasvirinin üstünde büyük etki bıraktığı Mr. Tupman.

      “Öldü, efendim, öldü.” dedi yabancı, sağ gözüne çok eski pamuktan bir mendili hafifçe dokundurarak. “Mide yıkamasından sonra hiç iyileşemedi. Zayıf bünye, kurban düştü.”

      “Peki ya babası?” diye sordu şairane Snodgrass.

      “Pişmanlık ve perişanlık.” diye yanıtladı yabancı. “Ani kayboluş… Bütün şehrin diline düştü, her yer aransa da nafile… Ana meydandaki halk çeşmesi bir anda akmayı bıraktı. Haftalar geçti, hâlâ tıkanıklık var. Temizlesinler diye işçiler tutuldu, su boşaldı. Kayınbaba sağ ayağında itirafnameyle birlikte başını ana boruya sokmuş hâlde keşfedildi. Adamı çıkardılar ve çeşme her zamanki kadar iyi akmaya başladı.”

      “Bu kısa aşkı not etmeme izin verir misiniz, efendim?” diye sordu Mr. Snodgrass, derinden etkilenmiş hâlde.

      “Elbette, efendim, elbette. Dinlemek isterseniz bunun gibi elli tane daha var. Benim hayatım tuhaf. Oldukça ilginç bir geçmiş, olağan dışı değil ancak nadir.”

      Yabancı, araba at değiştirdiğinde parantez niyetine ara sıra attığı birer bardak bira eşliğinde bu gayretle konuşmaya Rochester Köprüsü’ne ulaşana kadar devam etti, ki zaten o zamana kadar hem Mr. Pickwick’in hem de Mr. Snodgrass’ın not defterleri yabancının maceralarından seçkilerle tamamıyla dolmuştu.

      “Fevkalade harabe!” dedi Mr. Augustus Snodgrass, hoş, eski bir kale karşılarına çıkınca; onu farklı kılan o şairane hararetle.

      “Bir tarihî eser meraklısı için nasıl bir manzara!” Mr. Pickwick teleskopunu gözüne götürürken ağzından dökülen kelimeler tam da bunlardı.

      “Ah! Hoş mekân.” dedi yabancı. “İhtişamlı yığın… Kasvetli duvarlar, sarsak kemerler, karanlık kuytular, dağılmaya yüz tutmuş merdivenler… Eski bir katedral de var. Toprak kokusu… Hacıların ayakları eski basamakları aşındırmış. Minik Saxon kapılar… Tiyatrolardaki ufak maymun kutuları gibi günah çıkarma hücreleri… Bu keşişler de tuhaf insanlar. Papalar ve din görevlileri ve binbir çeşit adam, müthiş kırmızı yüzleri ve kırık burunlarıyla, her gün gelirler. Askerî ceketler de… Fitilli tüfekler, sandukalar, hoş mekân… Eski efsaneler de tuhaf hikâyeler: İhtişamlı.” dedikten sonra faytonun durduğu ana caddedeki Bull Inn Hanı’na ulaşana kadar yabancı monolog yapmaya devam etti.

      “Siz burada mı kalıyorsunuz, efendim?” diye sordu Mr. Nathaniel Winkle.

      “Ben burada değilim ama siz kalsanız iyi edersiniz. İyi handır, güzel yatakları var. Wright’s, hemen yanındaki han hoş, çok hoş. Garsona baksan bile hesap yarım kron geliyor. Arkadaşların yerinde yemek yiyince insana kahvehanede çıkaracaklarından daha çok masraf çıkarıyorlar. Tuhaf insanlar… Oldukça…”

      Mr. Winkle, Mr. Pickwick’e döndü ve birkaç kelime mırıldandı; Mr. Pickwick’ten, Mr. Snodgrass’a bir fısıltı geçti, Mr. Snodgrass’tan da Mr. Tupman’a ve kafalar onayla sallandı. Mr. Pickwick yabancıya hitaben konuştu: “Bize bu sabah önemli bir hizmet sundunuz, beyefendi.” dedi. “Akşam yemeğinde sizin de bize katılma lütfunda bulunmanızı rica ederek minnettarlığımızın ufak bir işaretini size takdim etmemize izin verir misiniz?”

      “Benim için büyük zevk.Tahminde bulunmak ya da zorla kabul ettirmek

Скачать книгу


<p>3</p>

Mr. Jingle’ın hayal gücündeki kâhince gücün dikkat çekici bir örneği; bu diyalog 1827 yılında gerçekleşiyorken Devrim,1830 yılında gerçekleşmiştir.