Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt - Чарльз Диккенс страница 7
“Epey para… Yaşlı kız, çalımlı Doktor… Fena fikir değil, iyi eğlence.” kelimeleri dudaklarından dökülen sözlerden anlaşılabilir olanlarıydı. Mr. Tupman sorgular biçimde yabancının yüzüne baktı. “Dulla dans edeceğim.” dedi yabancı.
“Kim o?” diye sordu Mr. Tupman.
“Bilmiyorum, onu hayatımda hiç görmedim. Doktor’u oyala, haydi bakalım.” Böylece yabancı gecikmeden salonun öbür ucuna gitti ve şömine rafına yaslanarak, saygı ve melankoli karışımı bir edayla ufak yaşlı kadının şişman çehresine bakmayı sürdürdü. Mr. Tupman suskun bir şaşkınlıkla bakmayı sürdürüyordu. Yabancı hızla ilerledi; ufak tefek Doktor başka bir hanımla dans etti; dul yelpazesini düşürdü, yabancı yelpazeyi yerden aldı ve kadına sundu. Gülümseme, eğilme, reverans, birkaç kelime sohbet… Yabancı cesurca arkasını döndü ve ustalık dolu bir resmiyetle, biraz giriş niteliğinde pandomimden sonra; yabancı ve Mrs. Budger kadrilde yerlerini aldılar.
Mr. Tupman’ın bu hızlı ilerleyişle ilgili şaşkınlığı her ne kadar büyük olsa da Doktor’un hayretinin yanında hiçbir şeydi. Yabancı gençti ve bu dulun gönlünü okşamıştı. Dul, Doktor’un ilgisine aldırış etmiyordu ve soğukkanlı rakibi, Doktor’un içerlediğinin farkında bile değildi. Doktor Slammer donakalmıştı. O, 97. Alay’ın Doktor Slammer’ı, daha önce görmediği, kimsenin adını bile duymadığı bir adam tarafından yok edilecekti ha! Doktor Slammer, 97. Alay’ın Doktor Slammer’ı reddedilmişti! İmkânsızdı bu! Böyle şey olamazdı! Evet, olmuştu; işte oradalardı. Ne! Arkadaşını mı tanıştırıyor? Gözlerine inanamıyordu! Bir kez daha baktı ve gördüğü acı verici gerçekliği kabul etmek zorunda kaldı; Mrs. Budger, Mr. Tracy Tupman’la dans ediyordu; bu gerçeği inkâr etmenin imkânı yoktu. İşte dul karşısındaydı, alışılmamış bir dinçlikle, cesurca bir oraya bir buraya savruluyordu; Mr. Tracy Tupman da yüzünde en derin ciddiyet ifadesiyle, bir oraya bir buraya zıplayarak dans ediyordu (pek çok sayıda insanın yaptığı gibi). Sanki kadril gülünesi bir şey değilmiş de bükülmez bir azim gerektiren, duyguların sınanışıymış gibi.
Doktor sessizce ve sabırla bunlara nasıl da katlandı, devam etmekte olan negus likörü servisine, kadeh peşinde koşmalara, ikramlara atılmalara, işvelere nasıl dayandı belli değildi ama yabancı Mrs. Budger’a at arabasına giderken eşlik etmek için ortadan kaybolduktan birkaç saniye sonra, şimdiye kadar içinde biriktirdiği öfkenin her bir zerresi, yüzünün her bir tarafından tutku dolu ter damlaları aracılığıyla köpürerek fişek gibi odadan dışarı atıldı.
Yabancı dönüyordu ve Mr. Tupman onun yanındaydı. Yabancı alçak bir sesle konuştu ve kahkaha attı. Ufak tefek Doktor canına susamıştı. İçi içine sığmıyordu. Zafer kazanmıştı.
“Beyefendi!” dedi doktor korkunç bir sesle, kartını çıkarıp sonra da bir kenara çekilerek. “Adım Slammer, Doktor Slammer, beyefendi. 97. Alay, Chatham Kışlası. Kartım, beyefendi, kartım.” Daha fazlasını söylerdi ama öfkesi nefesini kesmişti.
“Ah!” diye yanıtladı yabancı sakinlikle, “Slammer… Minnettarım, çok naziksiniz. Şu anda hasta değilim, Slammer ama hasta olduğumda sana uğrarım.”
“Siz işgüzarsınız, beyefendi.” dedi öfkeli Doktor nefes nefese. “Bir alçak, bir korkak, bir yalancı, bir, bir… Hiçbir şey sizi bana kartınızı vermeye ikna edemez mi, beyefendi?”
“Ah! Anlıyorum.” dedi yabancı, şakayla karışık. “Negus likörü buralarda çok sert olmalı. Eli açık ev sahibi. Çok ahmakça, çok… Gazoz çok daha iyi. Sıcak odalar, yaşlı beyefendiler… İçtiklerinin acısını sabah çekecekler. Acımasızca, acımasızca…” dedi ve birkaç adım ilerledi.
“Siz buraya geleceksiniz, beyefendi.” dedi, öfkeli ufak tefek adam. “Şimdi sarhoşsunuz, beyefendi. Sabah benden haber alacaksınız, beyefendi. Sizi tespit edeceğim, sizi tespit edeceğim.”
“Eve gideceğime sizin beni bulmanızı tercih ederim.” dedi, olanlardan bir nebze olsun etkilenmemiş olan yabancı.
Doctor Slammer başındaki şapkayı öfkeli bir fiskeyle düzeltirken kelimelerle ifade edilemeyecek bir vahşilikle bakıyordu. Yabancı ve Mr. Tupman da ödünç alınmış smokini teslim etmek için kendinden geçmiş Winkle’ın odasına çıktılar.
Beyefendi derin uykudaydı kıyafet yerine çabucak yerleştirildi. Yabancı aşırı derecede şakacıydı ve Mr. Tracy Tupman da şarap, negus, ışıklar ve hanımlardan dolayı epey sersemlemiş olduğundan olan biten her şeyin büyük bir şaka olduğunu düşündü. Mr. Tupman yeni arkadaşı gittikten, yatak takkesinin aslen başının geçirilmesi niyetiyle yapılmış ağzını bulmakta ufak bir zorluk yaşadıktan ve en sonunda o hengâmede mumunu devirdikten sonra sonunda yatağa girmeyi başardı ve bir dizi karmaşık hareketten kısa süre sonra da sırtüstü yatağa gömüldü.
Ertesi sabah Mr. Pickwick’in kapsamlı zihni, uykunun derinlerine gömülü bilinçsizlik hâlinden kapının sertçe çalınması yoluyla çıktığında saat henüz yedi bile olmamıştı. “Kim o?” diye sordu Mr. Pickwick, yatağından irkilerek doğrularak.
“Uşak, efendim.”
“Ne istiyorsunuz?”
“Lütfen bana ekibinizdeki hangi beyefendinin, üzerinde ‘P.K.’ harfleri işli, altın yaldızlı düğmeli, parlak mavi smokin ceketi giydiğini söyleyebilir misiniz efendim?”
“Temizleyiciye verilmiş olmalı.” diye düşündü Mr. Pickwick. “Ve adam da takımın kime ait olduğunu unuttu.” “Mr. Winkle.” diye seslendi. “Yandaki oda ama kapısı sağdan ikinci.”
“Teşekkürler, efendim.” dedi uşak ve uzaklaştı.
“Neler oluyor?” diye bağırdı Mr. Tupman, kapının sertçe çalınışı, onu dünyadan bihaber uykusundan uyandırınca.
“Mr. Winkle’la konuşabilir miyim, efendim?” diye sordu uşak, kapının dışından.
“Winkle, Winkle!” diye bağırdı Mr. Tupman, iç odaya seslenerek.
“N’oluyor!” diye yanıtladı, yatak kıyafetlerinin içindeki baygın ses.
“Bekleniyorsunuz. Kapıda biri var.” ve derdini bu kadar anlatacak kadar gayret sarf etmiş Mr. Tracy, yatakta öbür tarafa dönüp yeniden uykuya daldı.
“Bekleniyormuşum!” dedi Mr. Winkle, apar topar yataktan çıkıp üstüne birkaç parça kıyafet geçirerek. “Bekleniyormuşum! Evden bu kadar uzaktayken kim beni bekliyor olabilir ki?”
“Dinlenme odasındaki beyefendi.” diye yanıtladı Boots, Mr. Winkle kapıyı açıp onunla yüz yüze gelince. “Beyefendi sizi bir dakika bile alıkoymayacağını söylüyor, efendim. Ancak hayır cevabını kabul etmiyor.”
“Çok tuhaf!” dedi Mr. Winkle. “Hemen aşağı ineceğim.”
Aceleyle yolculuk şalına ve robdöşambrına sarındıktan sonra aşağı indi. Yaşlı bir kadın ve birkaç garson dinlenme odasını temizliyorlardı ve üniformalı bir deniz subayı pencerede dışarısını seyrediyordu. Mr. Winkle içeri girince subay