Mister Pickwick'in Maceraları II. Cilt. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mister Pickwick'in Maceraları II. Cilt - Чарльз Диккенс страница 17
“Az daha unutacaktım ya, gerçekten az daha unutacaktım!” dedi Sam; bunu söylediği gibi kırtasiyeden içeri girip en güzel yaldızlı kenarlı kâğıtla, mürekkep sıçratmayacağı garanti edilen sert uçlu bir kalem rica etti. Bu ürünler anında önüne getirilince az önceki oyalanan yürüyüşünden çok farklı olarak hızlı adımlarla Leadenhall Pazarı’na gitti. Etrafına bakınca ressamın sanatının belli belirsiz mavi bir file benzeyen ve hortum yerine kartal gagası olan bir tabloyla ifşa edildiği tabelayı gözüne kestirdi. Burasının Mavi Domuz olduğunu düşündü ve bu düşüncesinde haksız da olmadığından gidip babasını istedi.
“Kırk beş dakika, bir saat kadar daha gelmez o.” dedi Mavi Domuz’un ev işleriyle ilgilenen genç kadın.
“Peki, şekerim.” diye yanıtladı Sam. “Bana 9 penilik brendi ve su, bir de mürekkep koyuver olur mu canım?”
Genç kadın brendi ve suyla, mürekkebi ufak salona dikkatle getirdikten, kömürleri uçuşmasınlar diye elindeki değnekle güzelce düzledikten ve olur da biri kafasına göre, Mavi Domuz’la bir alakası ve müessesenin tam rızası olmadan ateşi karıştırmak ister korkusuyla demiri de yanında götürdükten sonra, Sam Weller ocağın yanındaki ufak masaya oturup yaldızlı kâğıtla sert uçlu kalemi çıkardı. Sonra içinde kıl kalmış mı diye kalemi dikkatlice inceledikten ve olur da kâğıdın altında ekmek kırıntısı kalmıştır diye masayı güzelce temizledikten sonra gömleğinin kollarını kıvırıp dirseklerini masaya yerleştirdi ve yazmaya hazırlandı.
Kendilerini yazın sanatına adamamış hanımlar ve beyler için eklememiz gerekir, yazarlık öyle kolay bir iş değildir. Çünkü yazma hâlinde yazarın gözlerini kâğıtla aynı seviyeye getirebilmesi için başını sol koluna yaslaması ve inşa ettiği kelimelere yan gözle bakarken de kendince cevap verdiği karakterleri hayal etmesi gerekir. Bu hareketler aslında yazının oluşmasına fayda sağlıyor olsalar da yazarın gidişatına da katkı sağlamaktadırlar. Sam de tam bir buçuk saat boyunca zamanın nasıl geçtiğini anlamadan küçücük harflerle yazılar yazıyor, serçe parmağıyla yanlış kelimeleri siliyor ve yanlış harflerden kalan lekelerin üstünden yeni harflerin okunabilmesi için epey çaba sarf ederek yenilerini yazıyordu ki babasının içeri girmesiyle başını kaldırdı.
“Sammyciğim.” dedi babası.
“Vay, yıllanmış viski!” diye yanıtladı oğlu, kalemini yere koyarak. “Analığımla ilgili son havadisler ne?”
“Mrs. Weller çok iyi bir gece geçirdi ama bu sabah olağan dışı derecede ters ve keyifsiz. Tony Weller Bey tarafından doğruluğu yeminle kanıtlanmıştır, Sammy.” diye yanıtladı Mr. Weller, şalını çıkarırken.
“İyileşme yok mu?” diye sordu Sam.
“İyileşmek ne demek, bütün belirtiler kötüleşti.” diye yanıtladı Mr. Weller başını iki yana sallayarak.
“Ama sen ne işle uğraşıyorsun bakiim? Zorluklar içinde eğitim mi almaya çalışıyorsun, Sammy?”
“Şimdi bitirmiştim.” dedi Sam, azıcık utanarak. “Yazı yazıyordum.”
“Onu anladım.” diye yanıtladı Mr. Weller. “Genç bir hanıma değildir herhâlde değil mi, Sammy?”
“Öyle değil desem de bir faydası olmayacak zaten.” diye yanıtladı Sam. “Sevgililer Günü kartı yazdım.”
“Ne yazdın, ne yazdın!” diye bağırdı Mr. Weller, belli ki bu cümleden dolayı dehşete düşmüştü.
“Sevgililer Günü kartı.” diye yanıtladı Sam.
“Sammycik, Sammycik.” dedi Mr. Weller sitemkâr bir edayla. “Babanın ayıplarını gördükten sonra böyle bir işe kalkışacağını sanmazdım. Ben sana tam da bu konu hakkında onca dil dökmüşken, kendi gözünle gördükten, analığınla sen de vakit geçirdikten sonra hele. Ben de diyordum ki ‘Bu çocuk bu ahlak dersini hayatı boyunca unutamaz.’ Senin de bu işe kalkışacağını sanmazdım Sammy!” Bu düşünceler yaşlı adamcağıza ağır gelmişti. Sam’in bardağını kaldırıp hepsini içti.
“Şimdi n’oldu?” dedi Sam.
“Boş ver.” diye yanıtladı Mr. Weller: “Bu kadar yaşımı başımı almışken bir de bunca dertle uğraşmak epey zor olacak ama neyse ki ben de az çetin ceviz değilim, bu da bir teselli. Hani çiftçi hindisine seni Londra Pazarı için kesmem gerekir deyince, hindisi de öyle demiş ya, aynı o hesap.”
“Dert dediğin ne?” diye sordu Sam.
“Seni evlendirmek, Sammy. Senin kandırılmış bir kurban oluşunu görmek ve ne kadar masum olduğunu düşünmek. Ah, bunlar çok güç.” diye yanıtladı Mr. Weller. “Bunlar bir baba için sınav, ah Sammyciğim…”
“Daha neler.” dedi Sam. “Evlenecek hâlim yok, sen kafanı bunlara takma. Böyle şeyleri tasvip etmediğini bilirim. Sen piponu getirtene kadar ben de sana mektubu okutturayım. Al işte!”
Artık piponun düşüncesi mi yoksa ailenin kaderinde maalesef evlenmek olduğu ve buna bir çare olmadığı düşüncesi mi bilinmez, Mr. Weller rahatladı ve kederi dindi. Ancak sanıyoruz ki bu sonuç, iki teselli sebebinin ortalamasından oluşmuştu çünkü Mr. Weller ilk ihtimalin siparişi için zili çalarken bir yandan da ikinci ihtimali kendi kendine tekrarlayıp duruyordu. Sonra hırkasını üstünden attı, sıcaklığı tümüyle hissetmek için sırtını ateşe verirken bir yandan da şömine rafına meylederek Sam’e döndü ve tütünün rahatlatıcı etkisinden nasibini alarak yatışmış bir yüz ifadesiyle Sam’in “koyverip gitmesini” rica etti.
Sam herhangi bir düzeltme ihtimaline karşı kalemini mürekkebe batırarak teatral bir havayla başladı:
“Çok hoş…”
“Du’ bi.” dedi Mr. Weller, zili çalarak. “Her zamankinden bir duble, canım.” dedi.
“Peki efendim.” diye yanıtladı müthiş bir hızla ortaya çıkıp ortadan kaybolan, geri dönen ve yeniden kaybolan kız.
“Burada seni tanıyor gibi görünüyorlar.” diye yorumda bulundu Sam.
“Evet.” diye yanıtladı babası. “Daha önce buralara gelirdim. Hadi devam et, Sammyciğim.”
“Çok hoş bir varlıksınız.” diye lafa yeniden girdi Sam.
“Ee, bu şiir.” diye lafa girdi babası.
“Yok, yok.” diye yanıtladı Sam.
“Aman