Mister Pickwick'in Maceraları II. Cilt. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mister Pickwick'in Maceraları II. Cilt - Чарльз Диккенс страница 21
“Bu arada sen ne yapacaksın?” diye sordu Sam.
“Sen beni düşünme.” deyiverdi yaşlı beyefendi. “Ben de o Stiggins denen herifle kozlarımı paylaşmakla meşgul olurum.” Sam bunu engellemek için harekete geçemeden kahraman babası odanın köşesine geçip Tanrı’nın ona bahşettiği bütün kuvvetle Rahip Stiggins’e saldırmaya başladı.
“Bırak gitsin!” dedi Sam.
“Bırak gitsin mi?” Mr. Weller daha fazla zaman kaybetmeden Rahip Mr. Stiggins’in kafasını uyarı niteliğinde bir kez tıklattıktan sonra, neşeli ve zıpır bir edayla etrafında zıplamaya başladı ki o yaşa gelmiş bir beyefendiyi böyle görmek müthiş bir görüntü şöleniydi.
Bütün itirazlarına rağmen bir şey değişmeyince Sam, şapkasını kafasına geçirip babasının paltosunu da kolunun altına alarak, yaşlı adamı belinden tuttuğu gibi zorla merdivenlerden indirip sokağa çıkarana kadar, ne babasını bıraktı ne de duraksamasına izin verdi. İlerlerlerken Rahip Mr. Stiggins’in kontrol altında tutulacağı bir yere götürülüşüne şahit olan kalabalığın bağırışlarını ve artık dağılmakta olan Büyük Birleşmiş Ebenezer Yeşilay Derneği Brick Lane Şubesi üyelerinin farklı yönlerden gelen seslerini duydular.
Otuz Dördüncü Bölüm
Akıllara Kazınan Bardell/Pickwick Davasının Tam ve Aslına Sadık Anlatımı
“Acaba jürinin başkanı, artık her kimse, kahvaltıda ne yemiştir?” dedi Mr. Snodgrass, 14 Şubat’ın serüvenli sabahında muhabbet olsun diye.
“Ah.” dedi Perker. “Umalım ki iyi bir kahvaltı yapmış olsun.”
“Ama neden?” diye sordu Mr. Pickwick.
“Bu çok önemlidir, hem de çok önemli, efendim.” diye yanıtladı Perker. “İyi, hâlinden memnun, kahvaltısını da yapmış bir jüri üyesi bulmak çok önemlidir, efendim. Tatminsiz ya da aç jüri üyeleri hep davacıyı tutar.”
“Vay başıma gelenler.” dedi Mr. Pickwick, kafası epey karışmış görünerek. “Böyle bir şeyi neden yaparlar ki?”
“Nedenini bilmiyorum.” diye yanıtladı ufak adam sakinlikle. “Zaman kazanmak için herhâlde. Eğer yemek vakti gelmişse jüri başkanı, jüri karar için bir kenara çekildiğinde saatini çıkarır ve ‘Bak sen şu işe, saat beşe on var, inanır mısınız! Ben beşte yemeğe otururum beyler.’ ‘Ben de öyle.’ der, saat üçte yemeğini yemiş ve sonuca kadar beklemekte hiç sıkıntı görmeyen iki kişi dışında diğer herkes. Jüri başkanı gülümser ve saatini geri takar: ‘Pekâlâ, o zaman davalı mı davacı mı dersiniz beyler? Benim fikrimi sorarsanız, bana kalırsa beyler, yani ben diyorum ki ama lütfen bunun sizi etkilemesine izin vermeyin, bence adamımız davacıdır.’ Bunun üzerine en az iki üç kişi de aynı fikirde olduklarını söyleyeceklerdir. Çünkü sahiden de böyle düşünüyorlardır, sonra da hep birlikte ve sanki en doğalı buymuşçasına bu fikri benimserler.”
“Saat onu on geçiyor!” dedi ufak adam saatine bakarak. “Çıksak iyi olur beyefendiciğim; sözünden cayma davalarında salon, genelde tıklım tıklım dolu olur. Bir araba çağırsanız iyi olacak beyefendiciğim yoksa epey gecikeceğiz.”
Mr. Pickwick derhâl zili çaldı ve bir araba buldukları anda dört Pickwickçi ve Mr. Perker hemen arabaya bindiler ve Guildhall’a doğru yola çıktılar. Sam Weller, Mr. Lowten ve mavi çanta, başka bir arabayla arkalarından takip etti.
“Lowten…” dedi Perker, mahkemenin önüne geldiklerinde. “Mr. Pickwick’in arkadaşlarını stajyerler bölümüne oturtun, Mr. Pickwick de benimle otursa iyi olur. Bu taraftan sevgili dostum, bu taraftan.” Mr. Pickwick’i paltosunun kolundan tutup Kraliyet Hâkimi’nin masasının tam dibindeki, avukatlar burada otursunlar ve gerekirse duruşma avukatının kulağına davanın gidişatıyla ilgili gerekli talimatı fısıldayabilsinler diye yapılmış alçak sıraya götürdü. Burada oturanları, sandalyeleri daha yüksek konumda olan dava vekilleri ve daha alçak bir konumda olan izleyiciler göremezdi. Elbette ki sırtlarını iki gruba da dönmüş, yüzlerini hâkime vermiş şekilde oturuyorlardı.
“Bu da tanık kürsüsü sanıyorum ki?” diye sordu Mr. Pickwick, sol eliyle pirinç korkuluklu bir tür kürsüye işaret ederek.
“Evet, tanık kürsüsü beyefendiciğim.” diye yanıtladı Perker, Lowten’ın az önce ayaklarının dibine bıraktığı mavi çantayı eşeleyip birtakım kâğıtlar çıkararak.
“Bu da…” dedi Mr. Pickwick, sol tarafta kalan etrafı çevrili sandalyelere işaret ederek. “Jüri üyelerinin oturduğu yer değil mi?”
“Tam da yeri, beyefendiciğim.” diye yanıtladı Perker, tütün kutusunun üstünde parmaklarıyla ritim tutturarak.
Mr. Pickwick yüzünde müthiş endişeli bir ifadeyle ayağa kalkıp mahkeme salonunu inceledi. Pek çok izleyici hâlihazırda salonun çeşitli noktalarında yerlerini almış, İngiliz Barosunun ismini duyurduğu binbir çeşit burun ve favoriye sahip bir grup peruklu adam da vekillere özel bölüme yerleşmişlerdi. Böyle beyefendilerin ellerinde hep bir evrak çantası bulunurdu ve bunları olabildiğince göze çarpacak şekilde taşır, hatta izleyenler olur da ellerindekinin ne olduğunu anlayamamışlardır diye iyice gözlerine sokmak için arada burunlarını kaşımak için bu sözü geçen dosyaları havaya kaldırırlardı. Gösteriş yapacak evrak çantaları olmayan beyefendiler, kollarının altında arka tarafında kırmızı bir etiket ve üstünde de az pişmiş turta hamuru renginde bir kapak olan teknik ismi “kanun danası” olan dolgun dosyalar taşıyorlardı. Elinde ne çanta ne de dosya olan diğerleri de elleri ceplerinde, mümkün olduğunca bilge bir tavırla yürüyorlardı. Bu sözü geçen diğerleri, müthiş bir hararet ve hevesle bir oraya bir buraya koşuşturuyor ve böylelikle neler olduğundan bihaber olan yabancıların takdir ve şaşkınlığını kazanmaktan dolayı memnun olmuş görünüyorlardı. Mr. Pickwick’i şaşırtan şeyse herkesin kendince gruplara ayrılmış ve sanki az sonra bir dava görülmeyecekmiş gibi olabilecek en soğukkanlı edayla havadan sudan konuşuyor olmalarıydı.
İçeri girip Kraliyet Hâkimi’nin arkasındaki sıraya yerleşen M. Phunky’nin başıyla selam vermesi, Mr. Pickwick’in dikkatinden kaçmadı ve o da bu selama karşılık vermek üzereydi ki Dava Avukatı Snubbin, hemen arkasında Mr. Mallard’la birlikte içeri girdi. Mr. Mallard’ın masaya koyduğu kırmızı çanta Dava Avukatı Snubbinn’i neredeyse gözlerden sildikten sonra Perker’la tokalaşarak çekildi. Sonra içeri bir iki dava avukatı daha girdi ve aralarında şişman ve kıpkırmızı suratı olan bir tanesi, Dava Avukatı Snubbin’e dostane bir selam verip havanın çok güzel olduğunu söyledi.
“Bizim avukata selam verip ne güzel gün diyen kırmızı suratlı adam kim?” diye fısıldadı Mr. Pickwick.
“Dava Avukatı Buzfuz.” diye yanıtladı Perker. “O karşımızda. Diğer ekibi yönetiyor. Arkasındaki beyefendi de Mr. Skimpin, onun astı.”
Mr. Pickwick tam büyük bir tiksintiyle bu Dava Avukatı Buzfuz kim oluyor da karşı tarafın avukatı olmasına rağmen Dava Avukatı Snubbin’e