Sefiller I. Cilt. Виктор Мари Гюго
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sefiller I. Cilt - Виктор Мари Гюго страница 45
Tholomyès bir süre durakladı.
“Biraz nefes al, Tholomyès.” dedi Blachevelle.
Aynı anda, Listolier ve Fameuil tarafından desteklenen Blachevelle de düşünceli bir hâle bürünmüştü. İçkinin vermiş olduğu sarhoşluk, yanlarındaki güzel kızların varlıklarıyla kendinden geçmiş hâlde bir şarkının sözlerini mırıldanmaya başladı. Bu şarkı ayrıca grubun, Tholomyès’in nutkuna yanıt verdiği beyit niteliğini taşıyordu:
Bir baba hindi çok ciddi,
Etrafındakilere paralar verdi,
Ustalar ustası Clermont-Tonnerre,
Aziz John Günü’nde papa olabilirdi
Ama bu iyi yürekli Clermont bir papa olamazdı
Çünkü daha bir rahip bile değildi.
İşte o zaman yaktı kavurdu onun gazabı
Saçtığı tüm paraları iade edildi.
Bu, Tholomyès’in doğaçlama yorumlarını sonlandırmaya yetmemişti. İçkisini yenileyip bardağını bir dikişte boşalttıktan sonra, bardağını bir kez daha doldurup yeniden konuşmaya devam etti:
“Bilgeliğin canı cehenneme! Tüm söylediklerimi unutun. Hazımsızlığı bir tarafa bırakalım, yemeğin zevkine varalım. Neşe için kadeh kaldırıyorum, hepiniz neşeli olun. Bırakın gülelim, eğlenelim, dans edelim. Sevincimizi derinlerde yaşayalım. Yaşasın içki! Dünya harika bir elmas. Ben çok mutluyum. Kuşlar cıvıl cıvıl. Her yerde bayram havası var! Bülbüller neşeyle şakıyor, her yer yemyeşil, yazı selamlıyor! Ey Lüksemburg! Ey Madam Sokağı ve Observatoiere’in Georgics Meydanı! Ey dalgın piyade askerleri! Ah, çocukları korurken kendilerini eğlendiren tüm o sevimli hemşireler! Selam olsun sana ey tabiat, tabiatın en sevgili kızı güzel ilkbahar! Ruhum en bakir ormanlara doğru uçuyor. Ah, her şey ne güzel; sinekler bile mutlu bugün, güneşin ışıltılarını kucaklıyor. Sen de beni kucakla, Fantine!”
Ve işte tam bu sırada yanlışlıkla Favourite’ın boynuna sarılı-verdi.
VIII
Bir Atın Ölümü
“Edon’da akşam yemekleri, Bombarda’dakinden çok daha iyi.” dedi Zéphine.
“Bombarda’yı Edon’a tercih ederim.” dedi Blachevelle. “Burası daha lüks. Ayrıca daha Asyalı bir tarzı da var. Alt kattaki salonu gördün mü? Bütün duvarları aynalarla kaplı.”
“Ben tabağımdaki buzdan aynayı tercih ederim.” dedi Favourite.
Blachevelle ısrar ediyordu:
“Bıçaklara bakın. Bombarda’da onların kulpları gümüşten, Edon’da ise kemikten. Herhâlde gümüşün kemikten daha değerli olduğunu söylemeyeceksiniz.”
“Çenesi gümüşten olmadığı zaman elbette.” dedi Tholomyès.
Bombarda’nın pencerelerinden görünen Invalides’in kubbesine bakıyordu. Kısa bir duraksama oldu.
“Tholomyès!” diye haykırdı Fameuil, ortamdaki sessizliği bozarak. “Listolier ile tartışmaya başladık az önce.”
“Tartışmak iyidir.” diye yanıtladı Tholomyès. “Ama kavga daha iyidir.”
“Felsefe konusunda tartışıyorduk.”
“Öyle mi?”
“Sen hangisini seviyorsun, Descartes mı yoksa Spinoza mı?”
“Désaugiers.” dedi Tholomyès. Kadehinden bir yudum içki alarak yeniden konuşmaya başladı:
“Ben yaşama bağlı bir insanım. Aklın almadığı olaylar hâlâ olmaya devam ettiğine göre dünyada her şey bitmiş değil. Bunun için ölümsüz tanrılara inanırım ben. İnsanoğlu yalan söyler ve yalan söylerken gülmeyi de başarır. İnsanoğlu her şeyi onaylamalıdır ancak bir taraftan şüpheci de olmalıdır. Bu kıyastan, çok beklenmedik şeyler çıkar ve bu da iyidir. Aşağıda hâlâ paradoksun sürpriz kutusunu nasıl neşeyle açıp kapatacağını bilen insanlar var. Hanımlar; böyle sakin bir havada içtiğiniz, bu deniz seviyesinden üç yüz on yedi kulaç yükseklikteki Coural das Freiras Bağı’ndan gelen Madeira şarabıdır, bunu bilmelisiniz. İçerken dikkat edin! Üç yüz on yedi kulaç! Ve muhteşem yemekler sunan Mösyö Bombarda size üç yüz on yedi kulaçtan gelen bu şarabı dört frank ve elli sente veriyor.”
Fameuil yine onun sözünü kesti:
“Tholomyès, fikirlerin kanununu düzeltiyor. En sevdiğin yazar kim?”
“Ber.”
“Quin?”
“Hayır. Choux.”
Ve Tholomyès devam etti:
“Bombarda’nın şerefine! Bana Kızılderili bir dansöz bulabilseydi, Elephanta’nın Munophis’i ile yarışabilirdi; Yunan bir fahişe getirebilseydi, Chaeronealı Thygelion’a eşit olurdu. Ah, hanımlar! Eski Yunan’da ve Mısır’da da Bombardalar vardır. Bundan bize Apuleius bahsediyor. Ne yazık ki hep aynı şey oluyor, yaratıcının yaratışına ait bilinmedik başka bir şey kalmadı ki! ‘Güneşin altında yeni bir şey yok.’ yok diyor Süleyman. ‘Hepsine aynı sevgi.’ diyor Virgil ve Aspasia, Pericles ile birlikte, Samos donanması ile denizlere çıkıyor. Son bir sözüm daha olacak. Aspasia’nın ne olduğunu biliyor musunuz, hanımlar? Kadınların henüz ruhunun olmadığı bir çağda yaşamasına rağmen o bir ruhtu; pembe ve mor bir ruh, ateşten daha ateşli, şafaktan daha taze. Aspasia, kadınlığın iki ucunun buluştuğu bir yaratıktır; hem bir fahişe hem bir tanrıçaydı; Sokrates ile Manon Lescaut’nun birleşimiydi. Aspasia, Prometheus’a bir eşe ihtiyaç duyulması durumu için yaratılmıştı.”
Tholomyès bir kez konuşmaya başladığında susması zordu; tam o sırada sokaktaki bir at, çektiği arabadaki yükün ağırlığını kaldıramayarak düşmeseydi daha da konuşmaya devam ederdi. Bu olay, hem arabacıyı hem de bizim delikanlıyı şaşkına uğratmıştı. Bir Beauceron kısrağıydı, yaşlı ve çok zayıftı ve ağır bir arabaya koşulmuş olduğundan çok yorulmuştu. Bitap düşmüş bitkin yaratık, Bombarda’nın önüne geldiğinde daha fazla ilerlemeyi reddetmişti. Bu olay, büyük bir kalabalığın da dikkatini çekmişti. Arabacı ise bu duruma çok öfkelenmiş, küfürler ederek zavallı ölen hayvanı kamçılamaya devam ediyordu. Yoldan geçenlerin gürültüleri Tholomyès’in dinleyicilerinin başlarını da o tarafa çevirmesine neden olmuş, ona sözlerini şu kederli şiirle bitirme fırsatını vermişti:
Yük arabası ya da süslü fayton sürsün,
İkisi