Sefiller II. Cilt. Виктор Мари Гюго

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Sefiller II. Cilt - Виктор Мари Гюго страница 7

Жанр:
Серия:
Издательство:
Sefiller II. Cilt - Виктор Мари Гюго

Скачать книгу

gibi dönmeye başlar, insanın karnı aç olunca işte böyle tuhaf şeyler gelir aklına.”

      Dalgın bir ifadeyle Marius’e baktı. Marius yeniden ceplerini kontrol ediyordu, sonunda beş frank ve seksen santim bulmuştu. Zaten bütün varlığı da bundan ibaretti Marius’ün. Sonra kendi kendine, “Yarına bir şeyler bulurum.” dedi. On altı meteliği kendine ayırarak beş frangı kıza verdi.

      Kız parayı aldı: “Ne güzel bir hava var, güneş de çıkmış.” dedi sonra. Sanki bu güneş onun dilini çözüp ne kadar kaba ifadeler varsa sıralamasına sebep oluyormuş gibi sürdürdü konuşmasını: “Beş frank gerçekten iyi para, bununla aç karnımıza ziyafet çekeriz.”

      Gömleğinin omuzlarını çekiştirdi ve Marius’e havalı bir selam verip elini dostça sıktıktan sonra, kapıya doğru ilerledi ve şöyle dedi: “Ben yine de gidip o ihtiyarı bulayım.”

      Çıkarken komodinin üzerinde duran tozlanmış bir ekmek parçasını görünce hemen üzerine atlayarak: “Sertleşmiş ama yine de güzel, dişlerimi kırıyor.” diyerek bir taraftan ekmeği kemirirken odadan çıkıp gitti.

      V

      İlahi Bir Gözetleme Deliği

      Marius beş yıl boyunca sıkıntı içinde yaşamış, korkunç bir yoksulluk çekmişti fakat kızı gördükten sonra asıl sefaleti onların yaşadığını fark etmişti. Erkeğin yoksulluğunu gören aslında pek de etkilenmezdi ancak bir kadının yoksulluğu bütün gerçekleri insanın gözüne sokar, aslında bir çocuğun açlığını ifade ederdi. İnsanoğlu, yoksulluğun sınırına geldiğinde ne yazık ki her yola başvurabilirdi. Ne yazıktır, aslında insanların çevresini saran sefilliğin içindeki savunmasızlığı! Yoksulun ne işi ne parası ne ekmeği ne ateşi ne cesareti ne de iyi niyeti, hiçbir şeyi yoktur. Her şey terk etmiştir onu. Ruhundaki iyi duyguların tamamen körelmesi gibi gün ışığı da kendisine sönük gelirdi. Sırf bu yüzden zaten erkek olan, kadının ve çocuğun zayıflıklarını kendi menfaati için kullanmayı gayet iyi bilirdi. Ancak o zaman bir uçurumun dibine düştüğünü hisseder, kıvrandığı acılar onun bir cinayet işlemesine bile neden olabilirdi. Sağlık, gençlik, terbiye, insanın kutsal olan tüm manevi duyguları, masumiyeti, ruhun bir örtüsü olan utanma duygusu, yoksulluktan korunmak için bir çare arayan unsurlarca kötüye kullanılır.

      Düştüğü o rezilliğin içerisinden kurtulması mümkün değildir artık. Aileler, çocuklar, erkek ve kız kardeşler, kadın ve erkekler; hepsi de bu cinsiyet ve akrabalık karışımında, kepazelik ve günahsızlık tuzağına düşerek, birbirlerinden destek alarak yaşamlarını sürdürmeye çalışır.

      Az önce Marius’ün odasına girmiş olan sefil genç kız, delikanlının hayatının da bir özeti olmuştu aslında. Bu kız ona gecenin en korkunç yanını göstermiş, bu yüzden de Marius resmen kendi bencilliğinden tiksindiğini hissetmişti. Aylarca orada, bir duvarın ayırdığı yan odada yaşayan ailenin acısıyla hiç ilgilenmemiş, sadece bir kez kiralarını vermekle her şeyin yoluna girdiğini sanmıştı. Marius düşündükçe korkuyordu. Yanı başında, açlık ve soğukla yaşayanların olması ve kendisinin onlara yardım etmediğini düşünmesi genç adamı perişan ediyor, yüreğini parçalıyordu. Aslında okuduklarından sonra Marius bu ailenin her açıdan alçak olduğunu anlamakta gecikmemişti ama yine de insanlardı ve korkunç bir çaresizliğin içinde kıvranıyorlardı. İşte tam bu nokta, alçakların ve lanetlenmiş olan insanların “sefil” kelimesinin altında birbirlerine karıştığı yer, burası değil miydi? Kimin suçuydu bu peki? Sonuç olarak aslında düşkünlüğün olduğu yerde merhametin çoğalması gerekirdi. Marius, dürüst bir kişiliğe ve değerlendirme yeteneğine sahip olduğundan asla kendi kendini kandırmazdı. Vicdan muhakemesi yaptığı sırada bakışları o ince duvara çevrili, sanki duvarın gerisindekileri görmek ister gibiydi. Duvar dar ve uzun tahtalardan yapılmıştı. Üzerinde bir kat alçı badanası olan bu duvar, oldukça ince olduğu için yan odadan gelen seslerin hepsi rahatlıkla duyulabiliyordu. Marius son zamanlarda sürekli olarak hayal dünyasında yaşadığından şimdiye kadar bunu fark etmemişti. Marius gözlerini bu önemsiz duvara dikmişti ki bir anda olduğu yerde irkildi, tavana yakın birkaç santimlik üçgen biçimli bir delik olduğunu gördü. Marius, bunun bir gözetleme deliği olacağını düşünerek masanın üstüne çıktı ve gözünü deliğe uydurdu.

      VI

      İnindeki Vahşi Adam

      Şehirlerde de ormanlarda olduğu gibi inler bulunmakta ve bu inlerde de en korkunç, en kötü yaratıklar yaşamaktadır. Şehirlerde en çirkin, en yabani, en korkunç şeyler saklanır. Oysa ormanlardaki mağaralarda yabani ama asil yaratıklar bulunur. Aslında yabani hayvan barınaklarının, insanların saklandıkları yerlerden çok daha üstün olduklarını hemen söyleyebiliriz. Marius, o delikten baktığında bir izbe görüyordu. Evet, kendisi de yoksuldu ve onun da odası fakir birinin odasıydı ama onun sefaleti yine de asildi, odası temizdi. Şu anda gördüğü o mezbele iğrendirici, kasvetli ve korkunç görünümlüydü. Eşya olarak sadece hasır bir iskemle, kırık bir masa, birkaç kırık çanak çömlek ve bir köşede şilteler bulunuyordu. Örümcek ağlarının kapattığı bir tavan penceresinden ışık alıyordu içerisi. Bu çatı penceresinden giren o ölü ışıkta insan yüzleri resmen korkunç hayaletlere benzerdi. Duvarlar yer yer çatlamıştı ve korkunç bir hastalığın yaralarını taşıyan yüzleri andırıyordu, odanın mahvolmuş duvarları. Nemden yer yer yosun bağlamış bu duvarlarda, kömürle birkaç edepsiz resmin bile çizili olduğu görülüyordu.

      Marius’ün odasının zemini kırmızı tuğla döşeliydi, oysa o odanın zemini sanki toprak kaplı gibiydi. Zemin toz ve çamurdan görünmüyordu, etrafta bir sürü paçavra savrulmuş durumdaydı. Üstelik bu odada bir de ocak vardı. Zaten sırf bu yüzden odanın yıllık kirası kırk franktı. Bu ocakta neler yoktu ki: kırık tahtalar, çivilere asılı kumaş parçaları, parçalanmış bir kuş kafesi, bir mangal, kül ve biraz kıvılcım… İki ıslak odun tüterek yanmaya devam ediyordu. Bu çöplüğün daha da korkunç görünmesi, bu dairenin daha enli olması ve açılarından dolayı köşelerin karanlık köşeler gibi görünmesindendi; tavandan da kirişler sarkıyordu. Bunlar örümceklere ve karafatmalara resmen barınak olmuştu; gerçi tuhaf görmemek lazım, burada yaşayanların da o böceklerden farkı olduğu söylenemezdi. Şiltelerden biri kapıya yakın, diğeri pencerenin önündeydi. Marius, deliğin tam karşısındaki duvarda bir resim olduğunu fark etti. Bu resmin altında büyük harflerle RÜYA yazılıydı. Resimde, uyuyan bir kadınla çocuk görülüyordu. Çocuk başını bir adamın dizlerine yaslamıştı; yukarıda, tepelerindeki gökyüzünde bulunan bulutların arasında gagasının ucunda taç tutan bir kartal vardı.

      Uyuyan kadın bilinçsizce sanki tacı çocuktan uzaklaştırmak ister gibi elini yukarı kaldırmıştı. Resmin alt kısmında ise gayet iyi giyimli görünen Napolyon, sarı bir sütuna yaslanmıştı. Sütunun üzerinden ise şu yazı okunuyordu:

      MARINGO

      AUSTERLITZ

      IENA

      WAGRAMME

      ELOT

      Bu tablonun hemen altında duvara dayalı ters yüz edilmiş bir çerçeve daha vardı, Marius onların bunu asmayı unuttuklarını düşündü. Masanın üzerinde bir hokka, kalem ve kâğıt olduğunu gördü. Masa başında zayıf, altmış yaşlarında gibi görünen,

Скачать книгу