Ejderhanın Saati / Kahraman Conan. Robert E. Howard
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Ejderhanın Saati / Kahraman Conan - Robert E. Howard страница 6
Vallanus, tamamıyla donanmış vaziyette dizlerinin üzerine çöktü, yatakta yatan krala madalyonunu verdi.
“Yüce kralım, tanrı şahidim olsun ki bugün kuşandığım bu şerefli zırhın şerefine leke sürmeyeceğim.”
“Bana Taraküs’ün kellesini getir, seni baron yapacağım!” Acıdan duyduğu stres Conan’ın sahte medeni maskesini düşürüyordu. Gözlerinden ateş çıkıyor, dişlerini kana susamış bir vaziyette öfkeyle gıcırdatıyordu. Kimmerya dağlarında yaşayan her barbar kabile üyesi gibi.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KAYALIKLAR SALLANIYOR
Akilonya ordusu parıldayan zırhlarının içindeki atlılar ve mızraklılardan oluşan uzun sıralarla savaşa hazır ve nazırdı. Kraliyet otağında, heybetli siyah zırhının içinde koca silüet belirdi, dört yaverinin tuttuğu siyah atının üzerine çıktığı anda ordunun coşkulu tezahüratı dağlarda yankılandı. Bütün ordu; altın zırhlı şövalyeler, zincir zırhları içinde mızraklı askerler, deri ceketli okçular hepsi bir anda silahlarını sallayıp krallarının şerefine kaldırdılar.
Karşı tarafın ordusu da vadinin diğer tarafında hareketlenmiş, uzun yokuşlar boyunca sıralanmıştı. Atlarının ayaklarındaki çelik parıltıları sabah karanlığı arasından seçiliyordu.
Akilonya ordusu, onları karşılamak için temkinli adımlarla hareket ediyordu. Zırhlı atların ölçülü adımları yeri titretiyordu. Bayraklar sabah rüzgârının etkisiyle dalgalanıyor, direkleri sallanıyordu.
On tane silahlı, gaddar, ketum, dilini tutabilecek kıdemli asker, kralın çadırının etrafında nöbet tutuyorlardı. Bir yaver çadırın içinde duruyor, kapı aralığından dışarıyı gözetliyordu. Birkaç kişi dışında kimse ordunun başındaki büyük ata binenin Conan olmadığını bilmiyordu.
Akilonya ordusu geleneksel düzeni kurdu: Ağır silahlı şövalyelerden oluşan en güçlü askerler ordunun merkezine konumlandırılmıştı; dış kısımlarda birkaç sıra atlılar, ardından silahşorlar daha sonra mızraklı ve okçu askerler. En sonda ise kuzey birliklerinden gelen, güçleriyle bilinen, deri ceket ve metal başlıklı Bossonyalılar vardı.
Kraliyet çadırındaki yatağında Conan öfkeden deliriyordu, durmadan garip garip lanetler okuyordu.
“Ordu harekete geçti.” dedi yaver dışarıya bakarak. “Trampet seslerini dinleyin! A-ha! Mızraklar ve miğferler üzerinde parıldayan güneşin doğuşu ateşlerle karışıyor, gözlerim kamaştı. Nehrin rengi al al oldu. Belli ki akşam olmadan her yer tamamen kırmızıya dönecek.”
“Düşman nehre kadar ulaştı. Ordular arasında oklar uçuşmaya başladı, gökyüzünü bir bulut gibi kapladılar. Vaay! Güzel atıştı okçu asker. Bossonyalılar bu işi biliyor. Bağırışlarına kulak verin.”
Kral, trampet sesleri ve kılıç çarpışmalarının arasında Bossonyalıların bağırışlarını belli belirsiz duyuyordu. Büyük bir uyum ve düzen içinde hareket ettikleri belliydi.
“Düşman tarafın şövalyeleri nehre sızarken okçuları bizim askerleri tutuyorlar.” dedi yaver ve savaşı anlatmaya devam etti. “Ordunun kurduğu setler çok dik değil, suyun kıyılarına doğru meyilliler. Şövalyeler ağaçların arasında çarpışmaya başladılar, tanrım! Oklar her boşluktan geçiyor. Atlar ve askerler aşağılara kadar indiler, suyun içinde çarpışmaya devam ediyorlar. Su ne çok derin ne çok akışkan ama bazı askerler, atların ayaklarının altında ve zırhlarının içinde ezilip boğuluyorlar. Şimdi de Akilonya şövalyeleri ilerliyorlar. Atlarını suya doğru ilerlettiler ve Nemedyalı şövalyelerle çarpışıyorlar. Atların karınlarının suya çarpması ve kılıçların çarpışmaları gerçekten sağır edici bir gürültü çıkarıyor.”
“Tanrı Crom!” sözleri Conan’ın dudaklarından öfke ve acıyla çıktı.
Vücuduna yavaş yavaş tekrar kan gitmeye başlamıştı ama hâlâ heybetli cüssesini yataktan kaldıramıyordu.
“Kanatlar iyice kuşatıldı.” dedi yaver. “Mızraklılar ve kılıçlı askerler nehirde sırt sırta çarpışıyorlar, arkalarında da okçular oklarıyla destek oluyor.”
“Mitra aşkına, Nemedyalıların yayları şiddetli bir şekilde yağmaya başladı, Bossonyalıların hedefinde uzun menzilli oklarıyla arka sıradaki askerler var. Ordularının merkezi ilerleyemiyor, kanatlardan iyice sıkıştırıldılar.”
“Crom! Ymir! Mitra!” diyerek tanrılara lanet okuyordu Conan âdeta. “Tanrım! Şu savaşa ilk vurulmada ölecek olsam da girebilseydim keşke!”
Sıcak ve uzun geçen gün boyunca dışarıda savaş bütün gürültüsü ve şiddetiyle devam etti. Vadinin etrafında karşılıklı saldırı devam ediyor; okların uçuşma sesleri, zırhların karşılıklı çarpışmasının çıkardığı gürültü ve mızrakların paramparça olması bütün gün sürdü. Ancak Akilonya ordusu iyi dayanmıştı. Kurdukları set düşman tarafından yoklanmaya başlayınca, siyah flamayı taşıyan siyah atın yardımıyla hemen karşı bir saldırıya geçerek taarruzu püskürttüler. Nehrin sağ kıyısına düşmanın geçemeyeceği sağlam bir set çektiler ve sonunda yaver, Conan’a Nemedyalıların nehirden çekilmeye başladığının haberini verdi.
“Nemedyalı ordunun kafası karıştı!” diye bağırdı yaver. “Şövalyeleri geri çekiliyor. Bir dakika, o da ne? Sizin flamanız hareketlendi, bizim ordunun merkez kuvveti nehre doğru ilerlemeye başladı. Aman tanrım! Vallanus başta ve ordu nehre ilerliyor.”
“Aptal!” diye homurdandı Conan. “Bu bir tuzak olabilir. Pozisyonunu korumalıydı; şafak vaktine kadar Prospero, Poitanya ordusuyla burada olacak zaten.”
“Şövalyeler ok yağmuruna tutuluyorlar!” diye bağırdı yaver, tekrar. “Ama yine de bocalamadılar. İlerliyorlar ve geçtiler! Düşman kıyısını kışkırtıyorlar. Pallantides ordunun kanat kuvvetlerini, destek olsunlar diye acilen nehre doğru ilerletiyor. Tek yapabildiği bu! Aslanlı bayrak çarpışmanın arasında batıyor.”
“Nemedyalı askerler direnmeye çalışıyorlar. Ve galiba çöküyorlar! Geri çekiliyor gibiler! Ordularının sol kuvvetleri hep kaçmaya başladı, onlar kaçtıkça bizim mızraklılarımız üstlerine gidiyorlar. Vallanus’ü görüyorum, deli gibi atını düşman ordunun üzerine sürüp çarpışıyor! Savaş dürtüsüyle kendini kaybetmiş resmen. Askerler artık Pallantides’ı dinlemiyor. Maskeli bir miğferle savaştığı için onun Conan olduğunu düşünerek Vallanus’ün peşinden gidiyorlar.”
“Ancak bakın! Deliliğinin altında yatan bir sistem var gibi gözüküyor. Nemedya, cephesini ordunun seçkini beş bin şövalyeyle tutuyor. Nemedyalıların ana ordusu ne yapacağını şaşırmış vaziyette ve bakın! Ordunun yan kolunu kayalıklar koruyor ancak ihmal ettikleri bir boşluk var. Nemedya ordusunun arkasına sızılabilecek büyük bir geçit gibi duruyor. Ve evet! Mitra aşkına, Vallanus fırsatı gördü. Ordunun kanat kuvvetleriyle onları oyalarken şövalyeleri geçide doğru yöneltti. Ana cephenin çoğunu hallettiler; mızraklılar onları tutarken şövalyeler geçide dalıyor.”
“Pusuya