Ejderhanın Saati / Kahraman Conan. Robert E. Howard

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ejderhanın Saati / Kahraman Conan - Robert E. Howard страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ejderhanın Saati / Kahraman Conan - Robert E. Howard

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      “Xaltotun derler bana.” dedi, güçlü ve ihtişamlı sesiyle.

      Tekrar sordu Kimmeryalı: “Neresi burası?”

      “Kral Taraküs’ün Belverus Sarayı’ndaki bir oda.”

      Conan hiç şaşırmamıştı. Belverus, Nemedya’nın hem başkenti hem de sınıra bu kadar yakın olan en büyük şehriydi.

      “Taraküs nerede?”

      “Ordunun yanında.”

      “Hımm.” diye mırıldandı Conan. “Eğer beni öldüreceksen neden bir an önce yapıp kurtulmuyorsun?”

      “Seni kralın okçularından, Belverus’ta öldürmek için kurtarmadım tabii ki.” diye cevap verdi Xaltotun.

      “Ne halt ettin bana?” diye sordu tekrar Conan.

      “Bilincini kaybettirdim sana.” diye yanıtladı Xaltotun ve devam etti. “Nasıl yaptığımı anlayamazsın. Bir çeşit kara büyü de diyebiliriz.”

      Conan çoktan anlamıştı, üzerinde kafa yorduğu başka bir şey vardı.

      “Galiba canımı neden bağışladığını anladım. Amalric beni Valerius’a karşı önlem olarak kullanmak istiyor; eğer imkânsız gerçekleşir de Akilonya Kralı o olursa diye. Valerius’u benim tahtıma geçirme işinin arkasında Tor baronu olduğunu herkes biliyor. Ve ben Amalric’i tanıyorsam eğer Valerius’u bir bostan korkuluğundan farksız görecektir. Tıpkı şu an Taraküs’ün olduğu gibi.” dedi Conan, durumu anladığını düşünüyordu.

      “Amalric, senin benim elimde esir olduğunu bile bilmiyor.” diye cevap verdi Xaltotun. “Valerius da bilmiyor. İkisi de senin Valkia’da öldüğünü sanıyor.”

      Conan, gözlerini kısarak sessiz adama doğru bakıyordu.

      “Bunun arkasında bir zekâ olduğunu hissettim.” diye mırıldandı. “Ama bunun Amalric olduğunu düşünmüştüm. Amalric, Valerius ve Taraküs ipleri sana bağlı olan kuklalar mı yoksa? Kimsin sen?”

      “Ne önemi var? Söylesem de inanmazsın. Peki, seni tekrar Akilonya tahtına geçirebileceğimi söylesem?”

      Conan’ın gözleri kurt gibi parladı.

      “Karşılığında ne istiyorsun?”

      “Bana sadık olmanı.”

      Conan sinirlendi: “Teklifini de al cehenneme git. Ben kimsenin kuklası değilim. Ben tahtımı kılıcımın gücüyle kazandım. Ayrıca, Akilonya tahtını kendi isteğine göre alıp satmak senin gücünün ötesinde. Krallık henüz fethedilmedi, bir cephede kaybetmek bütün savaşın kaderini belirlemez.”

      “Sen kılıçlardan fazlasına karşı savaş veriyorsun.” diye açıklamaya başladı Xaltotun. “Savaştan önce seni yere yıkan bir ölümlünün kılıcı mıydı sanıyorsun? Hayır, tabii ki. O karanlığın oğluydu; dış güçlerin evladı, parmakları senin kanını donduracak, iliklerini kurutacak kadar soğuk. Öyle bir soğuk ki senin etini kızgın bir demir gibi yakan!”

      “Senin zırhını giyen askerin şövalyeleri dağdaki geçide götürmesi bir tesadüf müydü sanıyorsun? Kayalıklar şans eseri mi yıkıldı?”

      Conan sesini çıkaramıyordu, öylece bakakalmıştı. Sırtından soğuk soğuk terler akıyordu. Barbar mitolojisinde büyücüler ve sihirbazlar vardı ve bu adamın sıradan bir adam olmadığını aptal olmayan herkes anlardı. Conan, onu diğerlerinden ayıran açıklanamaz bir şeyler hissediyordu. Zaman ve mekân ile alakalı değişik bir izlenimi vardı, çok eskilerden gelen korkunç ve uğursuz bir şeyler gibi. Yine de inatçı ruhu ona boyun eğmeyi reddetti.

      “Kayalıkların düşüşü bir tesadüftü.” dedi hâlâ saldırgan olmakta direnerek. “Ve kim olsa askerleri oradaki geçide yürütürdü.”

      “Sanmıyorum. Sen yapmazdın. Sen bunun bir tuzak olduğundan şüphelenirdin. Nemedyalıların geri çekilişinin gerçek olduğuna emin olmadan askerleri nehirden ileriye geçirmezdin. Böyle uyutucu hilelere savaş karmaşasında bile gelmezdin sen. Senin kılığına girmiş bir adamın düştüğü tuzağa sen hiçbir şekilde düşmezdin.”

      “O zaman bunlar da planlanmıştı.” dedi Conan, şüpheli bir tavırla. “Ordumu tuzağa düşürmek için planlanmış bir senaryo. Öyleyse ‘karanlığın çocuğu’ neden beni o an çadırımda öldürmedi?”

      “Çünkü ben seni diri istedim. Pallantides’ın senin zırhını başkasına giydireceğini tahmin etmek için büyücü olmaya gerek yok. Ben seni sağ ve sağlıklı bir şekilde istedim. Benim planlarım için uygun birisin. Senin gücün benim müttefiklerimin gücünün ve zekâsının çok daha üstünde. Kötü bir düşmansın ama iyi ve sadık bir kul olabilirsin.”

      Conan, Xaltotun’un kullandığı kelime karşısında delirdi. Xaltotun onun öfkesini umursamadan yakındaki masanın üzerinden kristal bir küre alıp Conan’ın önüne koydu. Küreyi hiçbir şeyin üzerine koymadı, herhangi bir şeyle desteklemedi ancak küre sanki bir zemin üzerinde durur gibi havada duruyordu. Conan, bu büyünün karşısında bir nefes aldı ama pek de etkilenmemişti.

      “Akilonya’da neler olduğunu bilmek ister misin?” diye sordu.

      Conan cevap vermedi ama merakı inatçılığını yenmiş gözüküyordu.

      Xaltotun, buğulu derinliklere doğru uzun uzun baktı ve anlatmaya başladı: “Valkia’daki savaştan sonra akşam olmuş. Dün gece şövalyeler kaçak Akilonya askerlerine eziyet ederken ordunun diğer kuvvetleri Valkia’ya kamp kurmuş. Şafak vakti gelince kampı toparlayıp dağlardan batıya doğru ilerlemişler. Prospero, on bin Poitanya askeriyle beraber, kaçan askerlerle şafak vaktine doğru karşılaştığında, savaş meydanından kilometrelerce uzaktaydı. Savaş başlamadan meydana ulaşabilmek için bütün gece yoldaydı. Çökmüş orduyu yeniden toparlamayı beceremedi ve Tarantia’ya geri döndü. Kuşatılmış atlar yerini sıradan atlara bıraktı; Tarantia’ya yaklaşmışlardı.”

      “Şövalyelerini de görüyorum, hepsi bitik hâldeler; zırhları toz toprak içinde, yorgun atlarını ilerletmeye çalışırken sancakları taşıyacak hâlleri bile kalmamış. Tarantia sokaklarını görüyorum. Şehirde kargaşa hâkim, bir şekilde savaşın kaybedildiğini ve Kral Conan’ın ölümünü öğrenmişler. Korkudan deliye dönmüş bir kalabalık var, herkes kralın öldüğünü haykırıyor ve kimse Nemedyalılara karşı örgütlenmeye uğraşmıyor. Akilonya’nın üzerinde karabulutlar dolaşıyor anlayacağın, akbabalar başına üşüşmüşler bile.”

      Conan, derin bir iç geçirdi.

      “Bunlar laftan başka ne ki? Sokakta yırtık pırtık kıyafetlerle gezen bir dilencinin kehanetlerinden bir farkı yok. Eğer o cam topun içinden bunları görüyorsan, sen hiç şüphesiz bir yalancı ve sahtekârsın. Prospero, Tarantia’yı bırakmaz ve baronlar da ona yardım edecektir. Poitanyalı Trocero yokluğumda krallığımı idare eder ve Nemedya itlerini kulübelerine göndermesini bilir. Elli bin Nemedyalı nedir ki zaten? Akilonya ordusu onları yutar. Belverus’u bir daha

Скачать книгу