Grimm Masalları. Братья Гримм

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Grimm Masalları - Братья Гримм страница 27

Жанр:
Серия:
Издательство:
Grimm Masalları - Братья Гримм

Скачать книгу

öldürmüş. Şu Bay Korbes da ne fena bir adammış meğer!

      Serseriler

      Horoz, tavuğa demiş ki: “Ceviz zamanı geldi, sincap gelmeden gidip biraz toplayalım!”

      “Tamam ama önce biraz gönül eğlendirelim.” demiş tavuk. Beraber dağa çıkmışlar ve hava günlük güneşlik olduğu için akşama kadar orada kalmışlar. Fazla yemek yedikleri için eve yaya dönmek istemeyince horoz, ceviz kabuğundan bir araba yapmış. Araba tamamlanınca tavuk, arabaya binerek horoza: “Sen de arabayı çek!” demiş.

      “Yok daha neler!” demiş horoz. “Arabayı çekeceğime yaya giderim daha iyi. Arabayı çekecekmişim! Biz böyle konuşmadık ki! Arabacı olurum, dizginler de bende olur, o zaman tamam ama arabayı çekemem!”

      Onlar böyle tartışırken bir ördek çıkagelmiş: “Sizi gidi hırsızlar sizi! Ceviz bahçeme girmek için kimden izin aldınız? Ben size gününüzü gösteririm!” diye gagasını açarak horozun üstüne yürümüş.

      Horoz boş durmayarak ördeğin karnına bir tekme attıktan sonra öyle bir saldırmış ki ördek özür dilemek zorunda kalmış ve arabayı çekmeye razı olmuş. Horoz, arabaya geçip oturmuş ve arabacı gibi ördeğe: “Deh deh, ördek! Yaylan bakalım!” diye bağırmış. Bir süre böyle yol aldıktan sonra, bir toplu iğne ile bir dikiş iğnesine rastlamışlar. İğneler: “Durun, durun!” diye seslenerek hava karardığı ve yol çok çamurlu olduğu için onları durdurmaya çalışmış. Horoz, çok zayıf oldukları ve fazla yer kaplamayacakları gerekçesiyle, kendilerine batmamaları şartıyla onları arabaya almış. Akşama doğru bir hana varmışlar. Hem gece yol alamayacaklarından hem de ördek yürüyemeyecek kadar yorgun olduğundan orada kalmışlar. Hancı, önce soylu kişiler olmadıklarını düşünerek onları içeri almak istememiş. Ama onlar tatlı dil dökünce hancı razı olmuş. Tavuğun yolda yumurtladığı yumurta ile ördeğin kendisinin olması şartıyla handa gecelemelerine izin vermiş. Bütün grup gece yıkanıp temizlendikten sonra oynayıp eğlenmişler.

      Ertesi sabah gün doğarken ve herkes uykudayken horoz, tavuğu uyandırmış. Yumurtayı alıp kırarak güzelce yemişler, kabuklarını da ocağa atmışlar. Sonra da hâlâ uyumakta olan dikiş iğnesinin yanına gitmişler; onu hancının koltuk üzerinde duran yastığına, toplu iğneyi de havlusuna iliştirmişler. Sonra da sanki hiçbir şey olmamış gibi oradan çıkmışlar. Açık havada uyumayı sevdiği için avluda uyuyan ördek, derede yüzen hayvanların gürültüsünü duyunca uyanmış. Hepsi birden oradan kaçmışlar. Birkaç saat sonra hancı uyanıp yatağından kalkmış. Yüzünü yıkadıktan sonra havluyla kurulamak istemiş ama toplu iğne yüzüne batmış ve kulağına kadar çizmiş. Daha sonra mutfağa geçerek ocağı açmak istemiş ama ocağa yaklaştığında yumurta kabukları çıtırdayarak gözüne kaçmış.

      “Bu sabah işler ters gidiyor!” diye öfkeyle söylenerek kendisini büyükbabasının koltuğuna bırakmış ama aynı anda, “Off!” diye haykırarak yerinden fırlamış. Dikiş iğnesi, başına değil de çok daha nazik bir yerine batmış! Çok sinirlenerek gece geç saatte gelen misafirlerinden şüphelenmiş. Gidip onlara bakmış ama hepsinin gittiğini fark etmiş. O günden sonra yiyip, içip, eğlenen ve para ödemeden giden serserilere bir daha kapıyı açmayacağına yemin etmiş.

      Tavuğun Ölümü

      Bir zamanlar horoz ile tavuk fındık dağına çıkmışlar ve önce kim bir fındık bulursa diğeriyle paylaşacağına dair söz vermiş. Tavuk kocaman bir fındık bulmuş fakat hiçbir şey söylememiş, hepsini kendisi yiyecekmiş fakat fındık tanesi o kadar büyükmüş ki yutamamış ve boğazına takılmış. Boğulacağım diye çok korkmuş. “Horoz!” diye bağırmış. “Olabildiğince hızlı koş ve bana biraz su getir yoksa boğulacağım!”

      Horoz olabildiğince hızlı şekilde dereye koşmuş: “Dere, bana biraz su ver! Tavuk orada, boğazında kocaman bir fındıkla boğuluyor.” demiş. Fakat dere şöyle cevap vermiş: “İlk önce geline koş ve kırmızı ipeğinden iste.”

      Horoz, geline koşmuş ve demiş ki: “Gelin! Bana bir parça kırmızı ipek ver, dere ona bir parça kırmızı ipek götürürsem bana biraz su verecek! Tavuk orada, boğazında koca fındık parçasıyla can çekişiyor, boğulmak üzere.”

      Gelin şöyle cevap vermiş: “İlk önce git, söğütte asılı duran çelengimi getir.”

      Horoz söğüde koşup ağaç dalından çelengi çekmiş ve geline getirmiş. Gelin ona kırmızı ipeği vermiş, horoz da onu dereye götürmüş. Dere de ona biraz su vermiş. Sonra horoz, suyu tavuğa getirmiş fakat ne yazık ki artık çok geçmiş, tavuk bu arada boğulup ölmüş.

      Horoz üzüntüsünden hıçkıra hıçkıra ağlamış. Tüm hayvanlar toplanmış ve tavuğun yasını tutmuşlar. Zavallı tavuğu, altı farenin çektiği küçük bir araba ile mezarına taşımışlar. Horoz da onları dizginlemiş.

      Yol üzerinde tilki ile karşılaşmışlar. “Selam, horoz!” diye bağırmış tilki. “Nereye gidiyorsun?”

      “Tavuğumu gömmeye.” diye cevap vermiş horoz.

      “Ben de gelebilir miyim?” demiş tilki.

      “Evet, arkamızdan gelebilirsin.” demiş horoz. Tilki arkalarından takip etmiş; daha sonra onlara kurt, ayı, geyik, aslan ve ormandaki tüm hayvanlar eşlik etmiş. Bu tören alayı, bir dereye varana kadar ilerlemiş.

      “Bunun üzerinden nasıl geçeceğiz?” diye sormuş horoz. Derede saman varmış ve demiş ki: “Siz üzerimden geçin diye, ben karşıya uzanırım.”

      Fakat altı fare birden bu köprüye çıkınca saman kaymış ve suya düşüp boğulmuş. Bir kömür gelip karşıya uzanabileceğini ve onların da üzerinden geçebileceklerini söylemiş fakat suya dokununca çok geçmeden tıslamış, dışarı çıkmış ve ölmüş.

      Bunu gören bir taş çok üzülmüş ve horoza yardım etmek istediğinden akıntıya karşı uzanmış. Horoz da içinde ölü tavuğun olduğu arabayı güvenli bir şekilde karşı tarafa geçirmiş ve arkasından takip edenleri de çekmeye başlamış fakat bu yük ona ağır gelince hepsi birbirinin arkasından suya devrilip boğulmuşlar.

      Sonunda horoz, ölü tavukla baş başa kalmış; bir mezar kazıp onu oraya yatırmış, kendisi de bir tümsek yapıp üstüne oturmuş. O kadar çok yas tutmuş ki sonunda kendisi de ölmüş. Böylece hepsi birlikte ölüp gitmişler.

      Baykuş

      İki ya da üç yüzyıl önce, insanların bugünkü gibi hilekâr ve sahtekâr olmaktan çok uzakta olduğu zamanlarda, küçük bir kasabada, sıra dışı bir olay yaşanmış. Talihsizlik bu ya boynuzlu baykuş denen dev baykuşlardan biri; gecenin bir vakti kasaba ahalisinden birinin ahırına gelmiş. Gün ağardığında ne zaman ortaya çıkmaya kalksa korkunç feryatlar basan diğer kuşların korkusundan, yerinden ayrılmaya cesaret edememiş.

      Uşak, sabah saman getirmek için ahıra girdiğinde bir köşede oturan baykuşu görünce o kadar paniğe kapılmış ki koşarak kaçıp efendisine, hayatında daha önce hiç

Скачать книгу