Grimm Masalları. Братья Гримм

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Grimm Masalları - Братья Гримм страница 23

Жанр:
Серия:
Издательство:
Grimm Masalları - Братья Гримм

Скачать книгу

bir bahçeye bakıyormuş. Bu güzel bahçe oldukça yüksek bir duvarla çevriliymiş ve kimse bu duvarın ötesine geçmeye cesaret edemezmiş çünkü duvarın ardında herkesin çok korktuğu, kötü kalpli bir cadı yaşarmış. Bir gün kadın, pencerede durup o bahçeye bakarken içi güzel evliya otlarıyla dolu bir saksı görmüş. Otlar öylesine taze ve yeşil görünüyormuş ki çok canı çekmiş ve birkaç gün boyunca şiddetli bir şekilde bu otlardan yemek isteğiyle dolup taşmış. Bu evliya otlarından birazcık bile yemesinin imkânsız olduğunu düşündükçe hasta düşmüş, sararıp solmuş.

      Kocası, onun bu hâlinden endişelenerek: “Sevgili karıcığım, neyin var?” diye sormuş. Kadın: “Ah kocacığım, evimizin arkasındaki bahçede yetişen o güzel evliya otlarından yiyemezsem öleceğim.” demiş. Karısını çok seven adam: “Karımı kaybedeceğime gidip şu evliya otlarından biraz alabilirim. Bundan ne çıkar ki?” diye düşünmüş.

      Alaca karanlık çöktüğünde adam gizlice duvara tırmanıp cadının bahçesine girmiş, bir tutam evliya otu kopartıp karısına götürmüş. Kadın hemen ottan bir salata yapmış ve iştahla yemiş. Ama ot öyle lezzetliymiş ki ertesi gün canı daha da fazla çekmiş. Kadının rahatlaması için adamın tekrar o duvarın diğer tarafına geçmesi gerekiyormuş. Gece yarısı adam tekrar bahçeye gitmiş, tam otları alıp duvara geri tırmanacakmış ki birdenbire önünde dikilen cadıyı görüp korkudan bembeyaz olmuş. Cadı, ona: “Ne cesaretle bir hırsız gibi gizlice benim bahçeme girip otlarımı çalarsın? Bu yaptığını çok kötü ödeyeceksin!” diye bağırmış.

      Adam: “Lütfen biraz merhametli olun. Zorunda kalmasam yapmazdım. Karım pencereden bakarken sizin bahçenizdeki evliya otlarını görmüş ve öyle çok canı çekmiş ki! Birazcık yiyemeseydi ölecekti.” diye açıklamış.

      Bunun üzerine cadı: “Eğer gerçekten dediğin gibiyse istediğin kadar evliya otu alabilirsin ama tek bir şartla. Dünyaya gelecek olan çocuğunuzu bana vereceksiniz. Ona, bir anne gibi bakacağım.” demiş.

      Adam, o anki korkusuyla cadının istediği her şeye söz vermiş ancak çocukları doğduğunda cadı gerçekten gelerek evliya otu anlamına gelen Rapunzel ismini verdiği bebeği alıp götürmüş.

      Rapunzel, dünyanın en güzel çocuğuymuş. On iki yaşına geldiğinde cadı onu ne merdivenleri ne de kapısı olan, ormanın ortasında bulunan bir kuleye kapatmış. Kulenin üst kısmında sadece küçük bir pencere varmış ve cadı kuleye çıkmak istediğinde kulenin altında durur: “Rapunzel, Rapunzel! Saçlarını aşağı sarkıt!” diye seslenirmiş.

      Rapunzel’in altın gibi ışıl ışıl parlayan, güzel, uzun saçları varmış. Cadının sesini duyduğunda pencerenin kilidini açar, saçlarının bağını çözer, cadı tutunarak tırmanabilsin diye yirmi metre aşağıya sarkıtırmış.

      Böyle birkaç yıl geçtikten sonra, günün birinde ormanda atıyla gezmekte olan bir prens kuleyi bulmuş. Kuleye yaklaştıkça billur gibi bir sesin, güzel bir şarkı söylediğini işitmiş; ses öyle güzelmiş ki olduğu yerde durup dinlemiş. Bu ses, yalnızlığını güzel şarkılar söyleyerek gidermeye çalışan Rapunzel’in sesiymiş. Prens onun yanına gitmek istemiş ama kulede tek bir kapı bile bulamamış ve evine dönmüş. Ne var ki duyduğu şarkı kalbine öyle işlemiş ki tekrar işitebilmek için her gün ormana gidip dinlemeye başlamış.

      Bir gün yine bir ağacın altında dururken birden bir cadının kuleye yaklaştığını görmüş ve onu izlemeye başlamış. Cadı yine: “Rapunzel, Rapunzel! Saçlarını aşağı sarkıt.” diye seslenmiş.

      Prens, Rapunzel’in saçlarını aşağıya sarkıtışını ve cadının kuleye tırmanışını görmüş. Kendi kendine: “Eğer kuleye çıkış yolu buysa, ben de tırmanıp şansımı deneyeceğim.” diye düşünmüş. Ertesi gün hava kararmaya başladığında kuleye gitmiş ve: “Rapunzel, Rapunzel! Saçlarını aşağı sarkıt.” diye seslenmiş. Rapunzel saçlarını sarkıtmış ve prens tutunarak kuleye tırmanmış.

      Rapunzel daha önce hiçbir erkekle karşılaşmadığından yukarı tırmananın bir erkek olduğunu görünce çok korkmuş ancak prens onunla nazikçe konuşmaya başlamış ve ona, söylediği şarkının kalbine nasıl işlediğini, bu şarkıyı söyleyen kişiyi kendi gözleriyle görene kadar huzur bulamayacağı için geldiğini anlatmış. Rapunzel’in korkusu geçmiş. Prens, Rapunzel’e kendisiyle evlenmesini teklif ettiğinde Rapunzel onun ne kadar genç ve yakışıklı olduğunu görerek: “Kesinlikle onu yaşlı annem Gothel’dan daha fazla severim.” diye düşünerek prensin elini tutmuş. “Seninle gelmeyi yürekten isterim ancak buradan nasıl çıkacağımı bilmiyorum. Buraya her gelişinde ipekten bir ip getir ki o iplerden merdiven yapayım. Merdiven tamamlandığında onu sarkıtıp kuleden inebilirim. Sen de beni atına bindirir, buradan götürürsün.” demiş.

      Yaşlı cadı kuleye gündüzleri geldiği için, prensin akşamları gelmesini kararlaştırmışlar. Rapunzel, yanlışlıkla bir gün: “Gothel anne, prens hızla yanıma çıkabiliyorken sen neden bu kadar yavaş tırmanıyorsun?” deyinceye kadar cadının olan bitenden hiç haberi olmamış.

      Cadı sinirlenerek: “Neler diyorsun sen? Seni hain çocuk! Ben seni herkesten saklıyordum, sen bana ihanet ettin!” diye bağırmış.

      Cadı, gözünü öfke bürümüş bir şekilde Rapunzel’i tutup büyükçe bir makasla o güzel saçlarını -kıt kıt- kesmeye başlamış. Cadı o kadar taş kalpliymiş ki Rapunzel’i büyük bir mutsuzluk duyacağı ve ızdırap çekeceği bu ıssız yerde bir başına bırakarak onu terk etmiş.

      Cadı, aynı günün akşamı kuleye geri dönmüş ve saçları bir makaraya kopçalamış. Bu sırada prens kuleye gelmiş ve aşağıdan: “Rapunzel, Rapunzel! Saçlarını aşağıya sarkıt.” diye bağırmış.

      Saçlar aşağıya salındıktan sonra prens tırmanmaya başlamış fakat karşısında çok sevdiği Rapunzel yerine parlayan, nefret dolu gözlerle kendisine bakmakta olan cadıyı bulmuş.

      Cadı: “Aha!” diye bağırmış. Alaycı bir şekilde: “Buraya sevgilin için geldin ancak kuş artık kafesinde durmuyor ve şarkı söylemiyor; kedi, o kuşu kaptığı gibi aynı şekilde senin de gözlerini oyacak! Rapunzel senin için artık yok, bundan sonra onu hiçbir zaman göremeyeceksin.” demiş.

      Prens üzüntüyle kendinden geçerek acı içinde kuleden atlamış. Cadıdan kurtulmuş fakat üzerine düştüğü dikenler gözlerini kör etmiş. Öylece, kör bir şekilde ormanda dolanıp durmaya başlamış. Dutlar ve bitki kökleri dışında hiçbir şey yemiyor, sevgilisini kaybettiği için ağlamak ve ağıt yakmak dışında hiçbir şey yapmıyormuş.

      Prens, ta ki bir gün Rapunzel’in biri kız diğeri erkek olan ikiz çocukları ile yaşadığı ıssız yere gelinceye kadar birkaç yıl böyle sefil hâlde yaşamış. Önce tanıdık bir ses duyduğunu sanmış, sonra sese doğru yaklaşmış. Sevgilisini tanıyan Rapunzel, onu görünce boynuna sarılıp ağlamaya başlamış. Rapunzel’in gözyaşları prensin gözlerine değer değmez gözleri tekrar açılmış ve eskisi kadar iyi görmeye başlamış.

      Sonra Rapunzel’i ve çocuklarını sarayına

Скачать книгу