Akile Hanım Sokağı. Halide Edib Adıvar

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Akile Hanım Sokağı - Halide Edib Adıvar страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Akile Hanım Sokağı - Halide Edib Adıvar

Скачать книгу

Fakat hınzırın hınzırıdır. Dairedeki bütün erkeklerin yuvasını yıkmaya çalışır. Ama ona bakmak için bir erkeğin karısı umacı gibi bir şey olmalı. (Dişlerini gıcırdattı.) Daktilo milleti öyle melûn, erkek milleti de öyle gençlik elinde zebun18 ki, karılarını aldatmak için bahane aralar. Değil daktilo, karşılarına genç bir zebani çıksa dizlerinin bağı çözülür.

      – Her halde sizin beyin daktilosu derece almamış olacak.

      Belki sesindeki gizli alaydan, belki başka bir sebepten şişman yüzü pudrasının altında kıpkırmızı oldu, âdeta şişti. Gözlerini gözlerime dikti:

      – Kimin birinci olduğuna karar verildiğini bilmek ister misiniz?

      – Belki ilân ederler.

      – Yok a canım, resmî bir müsabaka değil ki… Hem erkeklerin hepsi bunu karılarından saklamak isterler.

      – Bazan karılarıyla beraber gidenler de vardır. Ben de birkaç defa gittim.

      – Beyiniz orada değil miydi?

      – Hayır.

      – Acaba kimin kazandığını ona haber vermediler mi?

      – Tarık öyle şeylerle pek alâkadar olacak mizaçta değildir.

      – O halde ben haber vereyim. (Evlerinden fırlamış hınçlı gözlerini zaferle gözlerime dikti.) Tarık Bey’in şu meşhur daktilosu, Sevim denilen sarışın kız kazanmış.

      – Öyle ise Tarık’a müjde vereyim.

      O kadar tabiî söylemiştim ki, yıkmak için kafasını vurduğu kalın duvarda kendi kafası patlamış gibi kendinden geçti. Neden benim içime bir şey sokmak istiyordu? Acaba aldırmadığım için kızmış mı idi? Yoksa, kocası Roma’daki delegeliğe talip olup da muvaffak olamayanlardan biri miydi? Her halde ya Tarık’a veya bana mutlak bir darbe vurmak istiyordu. Bundan sonraki cümlesi kafamda son zamanlarda hasıl olan vızıltının temposunu hızlandırdı:

      – Artık Tarık Bey ne yapar yapar, onu mutlak Roma’ya götürür. (Gülerek) Tabiî siz de yanında olacaksınız. Bir şey olmaz ama, dikkatli davranmanızı, ocağınıza incir dikilmesine fırsat vermemenizi tavsiye ederim.

      – Ben gitmiyorum ama Tarık’tan eminim. Hem Sevim Hanım’ın rabıtalı bir kız olduğundan şüphem yok. Başka türlüsü Tarık’ın yanında çalışamaz.

      Bilmem neden, son zamanlarda Ankara’da yalnız kadın değil, erkek muhitlerinde de, çalışan kadınlara karşı korkunç bir kin, bir gayz hissediliyordu. Erkeklerin de, kadınların da bu kini başka başka şekilde bir kıskançlık eseri idi. Erkekler belki çalışan kadının ekmeklerini ellerinden almaya namzet bir vaziyete geldiklerini tahayyül ediyorlardı. Kadınların ise saikı19 daha fazla hissî idi. Fakat bundan dolayı bütün çalışan kadınlara, bilhassa daktilolara karşı bu garip gayz belki tabiî idi.

      O aralık garsona yemiş ısmarladıktan sonra hâkim bir tavır aldı:

      – Ankara’da inşaallah görüşürüz.

      – Ben şimdilik İstanbul’da kalacağım. Tarık döndükten sonra inşaallah görüşürüz. Müsaadenizle ben gidiyorum.

      Kalktım, kompartımanımıza döndüm. Yataklar toplanmış, Tarık gene pencerenin önünde kâğıtları sıralıyordu. Beni görünce:

      – Sana bir müjdem var…

      – Ne imiş o müjde?

      – Dün gece Ankara Palas’ta baylar en güzel daktilonun senin Sevim Hanım olduğuna karar vermiş.

      Güldü:

      – Ya, öyle mi? Her halde kızcağız sevinir. Çok iyi ve çalışkan bir kızdır. Biraz sinirlidir ama çok faydalıdır.

      – Azıcık teklifsiz değil mi?

      – Ben farkında değilim. Teklifsizliğe benim hiç tahammülüm yoktur… Her şeyin hazır mı? Haydarpaşa’ya geliyoruz.

      Tavrı o kadar tabiî idi ki… Hamal gelmeden çantalarımızı indirdi. Aynada şapkasını düzeltti. Koyu renk kostümü ile kibar ve âmir tavırlı bir insan, her halde daktilodan uzak düşünceleri var. Kafamdaki vızıltı gene kesildi.

      Garı kol kola geçtik. Vapurda yan yana oturarak denizi seyrettik. Ankara’dan gelenler için deniz her halde bir göz ziyafeti. Tarık, sıkıntılı bir çalışma devrinden sonra kısa bir vakans20 elde etmiş gibiydi. Bana her zamandan fazla sokuluyor, muhabbet gösteriyordu. Fakat pek de belli etmiyordu. Arabaya kadar konuşmadık. Arabada, onun İstanbul’da kalacağı üç gün zarfında nereleri gezeceğimizi tesbite çalışıyorduk.

      Beyazıt’ta arabadan indik. Çantamızı bir hamala vererek, oradaki bir büyük bakkala girerek sokağı sorduk. Garip olarak Ahmet Kemal Sokağı’nı bilmemelerine hayret ettim. Fakat eniştemin ismini verince o sokağa Âkile Hanım Sokağı denildiğini anlattılar. Kasanın etrafında kadınların ukalâlığı hakkında bir de konuşma geçti. Evet, en ahmak kadının bile en akıllı erkeği parmağının üstünde çevirebileceğine dair garip bir kanaat var galiba.

      Bizi, eniştemin evine, oraya su götürecek bir çırakla gönderdiler. Biz de arkamızda hamal, önümüzde su götüren bakkal çırağı, yola düzüldük. Tarık’taki vakansa kavuşan talebe ruhu bana da sirayet etmişti. Güneşli bir gündü. Epeyce yürüdükten sonra, çocukların oynadığı, âdeta Ankara sokağı kadar düz ve betonlu bir sokağa girdik. Karşımızda, minarelerin üstünde uçuşan mor, kırmızı bulutlar vardı.

      13

      Hoşça kalın.

      14

      Dedikodu.

      15

      Hükmeden.

      16

      Delilik belirtisi.

      17

      Alaycı.

      18

      Esir.

      19

      Sebebi.

      20

      Dinlenme arası, tatil.

      4

      TEYZEMİN EVİ

      Kapıyı bize Güzide açtı. Kendimi bildim bileli Güzide onlarda oturur, arada bir kaybolur, fakat mutlaka geri gelirdi. Hulâsa, ailenin gönüllü ve yakın bir azası gibiydi. Hemen benim boynuma atıldı, Tarık’ın omuzlarını okşadı. Onun muhabbet göstermesi oldukça nadirdir, umumiyetle terstir. Ailenin küçüklerine

Скачать книгу