Japon Kültürü. Masaharu Anesaki

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Japon Kültürü - Masaharu Anesaki страница 5

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Japon Kültürü - Masaharu Anesaki

Скачать книгу

sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda sürdü, sonra tamamen Japon nüfuzundan, özellikle de Miyako’daki (günümüzde Kyoto) saray aristokratlarının duygusal yaşamından etkilenmeye başladı. Sonuç olarak, eski zamanların çarpıcı ve güçlü kompozisyonları yerine, genel olarak daha yumuşak renk tonları ile narin ve değerli tasarımlar kullanıldı.

      Ardından, kendisini iki şekilde gösteren Sung sanat akımı geldi. Bu akımda çoğunlukla siyah beyaz olan tamamen idealist bir ressamlık ve ayrıca parlak renklerde daha dekoratif bir çalışma tarzı vardı. Bunlardan ilki, Zen veya on üçüncü yüzyılda Japonya’ya giren meditasyona yönelik Budizm okulunun etkisiyle ilişkilendirildi. Zen, esas olarak savaşçı sınıfı etkiledi. Savaşçı sınıf bu akımda, zihinsel dinginlik ve manevi güç veren bir eğitim buldu. Bu yaygın felsefenin, ressamların zihinlerini ve insanların beğenisini nasıl etkilediğini görmek ilginçtir. Sung okulu ayrıca, renk bakımından göz kamaştırıcı olduğu kadar kompozisyonda cesur ve ruh halinde yaratıcı olan dekoratif bir sanat da üretti.

      Son olarak, bu dönemden sonra nispeten demokratik koşullar altında geliştirilen bir sanat var. Bu, ulusun fiilen inzivaya çekildiği uzun bir barış saltanatının ürünüydü ve on yedinci yüzyıldan on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar gelişti. Bu sanat elbette eski kaynaklardan gelen teknik ve kompozisyon ilkelerinin çoğunu korudu, ancak birçok açıdan son derece orijinal ve tamamen Japonlara özgüydü. O dönemin izlenimci Çin sanatından biraz etkilenmişti, ancak çoğunlukla kendi ilkelerini takip etti ve kendi karakteristik sonuçlarına ulaştı. Bunda, başta Hollandalılar olmak üzere, belirli bir miktarda batı etkisinin izini sürmek mümkündür. Gerçekten de Japonya dünyadan tamamen yalıtılmamıştı; zira Avrupa sanatı ve bilimleri, iki buçuk yüzyıllık inziva sürecinde bile Deshima’daki küçük Hollanda yerleşiminin etkisiyle Japonların ilgisini çekmiş ve onları hayran bırakmıştı.

      İKİNCİ BÖLÜM

      Japonların Ev Yaşamında Sanat

      Japon yaşamının doğayla yakın ilişkisi – ki bunun üzerinde çokça durdum – kendini birçok yönden gösterir. Bunlardan biri, Japon evinin sade bir şekilde inşa edilip dekore edilmesidir. Eski bir Japon dizesi, o zamana ait bir evi şu sözlerle anlatır:

      Orada bir insan meskeni olan kulübe duruyordu,

      Birbirine bağlanmış ve samanla kaplanmış çubuklardan yapılmıştı;

      Başka bir gün, bağlar koptu ve samanlar etrafa saçıldı,

      Geldiği vahşi doğaya döndüğü görülür.

      Hatta modern Japon evi bile neredeyse basit bir sadelikle inşa edilmiştir. Her zaman ahşaptır, genellikle boyasızdır; duvarlar bambu ve balçıktan, çatısı ise sazdan veya kiremitten yapılır. Ancak bu sadelik, evi yapanların her zaman basit köylüler olduğunu göstermez; genellikle zevkin saflaştırılmasıyla elde edilen bir üslup saflığına işaret eder. Japon mimarisinin en eski örneği, Ise’deki Şinto tapınağında hâlâ özenle korunmaktadır. Bu tapınak, toprağa itilmiş ve çimenlerle kaplı bir dizi düz sütundan fazlası değildir. Tümüyle sanat eseri olarak adlandırılamaz, ancak tartışılmaz bir çekiciliği, arkaik sadeliğin ve saf bir gösterişsizliğin albenisi vardır. Dahası bu tapınak, Japonya’daki en pahalı binalardan biridir, çünkü her yirmi yılda bir tamamen yeniden inşa edilir ve tüm malzemeler masraf gözetilmeksizin özenle seçilir. Japonya’da başka pek çok bina bulunur; bunlardaki ciddi sadelik, yapanların yoksulluğundan veya bilgisizliğinden değil, sanatsal kısıtlamalar ve inceliklerinden kaynaklanır.

      Mimarlar, doğanın ruhunu ve kokusunu mümkün olduğunca evde tutmak için malzeme seçerler ve binalarının yapımını buna göre planlarlar. Pahalı kereste ararlar ve bu keresteyi, sütunlarında ve tavanlarında aynı yüzeyleri uygulayabilmek veya yapının belirtmesini istedikleri şiirsel imayı vurgulamak için genellikle çok uzaklardan getirirler. İşçi, belirli bir yer için uygun bir tahta parçası seçmek veya bitiş deseniyle uyumlu olabilmesi için bu parçanın nasıl kesileceğini veya düzleştirileceğini düşünmek için genellikle birkaç gün harcar. Japon evi, dediğim gibi, nadiren boyanır. Güzelliği, ahşap yüzeylerin doğal çekiciliğinde ve işçinin bunları işlemedeki becerisinde yatmaktadır. Dr. Morse bu noktada şunları söylüyor:

      ÇAY ODASI ESTETİZMİ (I)

      Çay odası

      ÇAY ODASI ESTETİZMİ (II)

      Pencereden görünen erik çiçekleri

      “Çoğu zaman bazı kısımlarda ahşabın orijinal yüzeyi kalır, bazen kabuğu korunur. Japon işçisi ne zaman bu şekilde doğadan bir parça bırakabilse bunu yapmaktan büyük keyif alır. Ahşabın tüm ilginç özelliklerinden yararlanacağından emindir: Bambuyu ilginç bir şekilde öne çıkaran, mantarsı bir büyümenin etkisi olabilir. Ya da çoğu zaman ahşabın yüzeyinde, kabuğun hemen altında ilginç tasarımlarla beliren bir böceğin larvalarının ürettiği kıvrımlı izler veya bir düğüm ve yumru olabilir. Bir odayı bitirirken bu özellikleri asla gözden kaçırmaz.”6

      İçeride veya dışarıda çok az süsleme vardır; ancak yapının ciddiyeti, iyi seçilmiş yerlere dikilen ağaçlarla hafifletilir ve iç tarafta, basit bir saflıkla tanımlanan temizlik, evin en iyi süslemesi olarak kabul edilir. Bir Japon evi asla tam kare veya dikdörtgen bir bina olmadığı için, binanın şekli ile açıların ve çıkıntıların kullanımı uzun bir çalışmanın konusudur. Giriş kapısıyla revak arasındaki mesafe ve bu ikisi arasındaki patika, siz yaklaşırken evin manzarasının hoş görünmesi için dikkatlice düzenlenmiştir.

      Evin, Amerikalıların aşina olduğu türden ne duvarları ne de pencereleri vardır. Ev öyle bir inşa edilmiştir ki hemen hemen her noktada, dilerseniz tavandan zemine uzanan bir pencere oluşturabilirsiniz. Bölme duvarı sadece kısmen ahşaptır; esas olarak ileri geri kayan ve kaba kâğıttan panellerle doldurulmuş çerçevelerden oluşur. Kâğıt sürgüleri bir kenara itiyorsunuz ve hava serbestçe odaya nüfuz ediyor; kar taneleri veya çiçek yaprakları rüzgârla içeri giriyor veya kuşlar ve kelebekler odalarda uçarak dolaşıyor.

      Verandalar evin uçlarına inşa edilmiştir ve odadan bahçeye geçmek için sadece bir tanesini geçmeniz yeterlidir. Geceleri verandalardaki sürgülü paneller kapanır ve ancak o zaman insanlar dış dünyadan soyutlanır. O zaman bile gece rüzgârında bu kaydırakların hışırtısı uykularını bölebilir, ancak bu sesin şiirsel olduğu düşünülür. Şairler bundan sonbaharın yaklaştığının bir işareti olarak bahseder. Bambu yapraklarından düşen birikmiş karın yumuşak tınısı da bu sürgülü panellerden duyulabilir ve kış hakkındaki dizelerde bundan sıklıkla bahsedilir.

      Dolayısıyla Japonlar, evlerinde dışarıdaki doğayla sürekli temas halinde yaşarlar ve bu durum, insanların kendine özgü sanatsal anlayışıyla çok yakından ilgilidir. Bambu yapraklarının veya erik ağacı dallarının, verandadaki kâğıt sürgülere ay ışığının etkisiyle vuran gölgesinde sanatlarına ilham bulan ressamların sayısı hiç de az değildir.

      Japon odasında az mobilya olur. Odanın istendiğinde hareket edebilen bölmeleri kâğıt paravanlardan yapılır ve zemini her zaman geleneksel bir şekilde düzenlenmiş, siyah veya grimsi kenarlıkları olan uçuk sarı hasırlarla kaplıdır. Kâğıt paravanlar, bazen büyük ustalar

Скачать книгу


<p>6</p>

Edward S. Morse, Japanese Homes, s. III.