Mitoloji Rehberi. Helen Archibald Clarke

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mitoloji Rehberi - Helen Archibald Clarke страница 4

Жанр:
Серия:
Издательство:
Mitoloji Rehberi - Helen Archibald Clarke

Скачать книгу

onları etkiledi; güneş, ay ve yıldızların hareketlerini not ettiler, bulutlar dikkatlerini çekti, şimşek çakarken ve gök gürültüsü tüm kudretiyle kükreyip sarsarken fırtınalar onların dehşete kapılmalarına sebep oldu. Rüzgâr, yaz meltemlerinde gülümsüyor, kış esintilerinde uğulduyor ve onlar da bunun farkına varıyordu. Dikkatlerini doğanın bu mucizelerine çektiklerinde onları yalnızca kendileri gibi güçlerle donatılmış halde değil, aynı zamanda canlı varlıklar olarak görmeye başladılar. Önce doğayı sık sık hayvan, sonra da insan olarak kişileştirdiler ve kutsal hayvanlara, bitkilere ve ağaçlara taptıkları gibi, sonra da doğa tanrılarına tapmaya başladılar; hayvanlar ve ağaçlarla ilgili masallar icat ettikleri gibi, bu doğa tanrıları hakkında da masallar icat ettiler. Gördüğünüz gibi hayvanlar ve ağaçlarla ilgili hikâyeler genellikle doğa tanrıları hakkında yazılan yeni hikâyelerle karışıyor ve bazen de tanımakta zorlanacağımız kadar değişiyordu. Ve sonra yeniden, dünyanın bir yerindeki bir doğa tanrısı hakkında anlatılan bir hikâye, insan ırkının bir ülkeden diğerine yaptığı gezintiler sebebiyle dünyanın başka yerinde anlatılan bir hikâyeye süs olarak ekleniyordu, tıpkı kaledeki Noel ağaçlarının süsleri gibi.

      Yeniden, tüm mitler oradan oraya yayılıyor ve farklı ülkelere ulaştıklarında o ülkenin âdetlerini ve bilgi birikimlerini yansıtacak şekilde değişime uğruyordu. Ancak pek çok mitle ilgili garip olan, dünyanın bir yerinde ortaya çıkan bir mitin bambaşka yerdeki bir mite sanki aynı insanlar tarafından üretilmiş kadar çok benzemesidir. Birbirine çok benzeyen mitler Hindistan ve Yunanistan’la sınırlı değildir; İskandinavya, Kuzey Amerika ve Güney Amerika’da da birbirlerine ve Yunanistan ve Hindistan’dakilere çok benzeyen mitlere rastlanır.

      Bunun nedeni, âlimlerin farklı görüşlere sahip olduğu bir başka noktadır. Bazıları tüm insan ırkının bir zamanlar yerkürenin belirli bir noktasında yaşamış olması gerektiğini ve buradan da çok sayıda insanın birlikte yaşadıkları dönemde sahip olduğu ortak mitleri de yanlarına alarak yerkürenin diğer ülkelerinde yeni vatanlar aramak üzere yola çıktıklarını düşünmüştür. Ancak bu noktanın tam olarak neresi olduğu hiçbir zaman belirlenemedi ve muhtemelen hiçbir zaman da belirlenemeyecek. Belki Orta Asya’ydı, belki İspanya’nın güneyi, belki Norveç, belki İsveç’teydi, belki de efsaneye göre çağlar önce sular altında kaldığı söylenen güney denizlerindeki Atlantis adasıydı. Bu yerlerin hepsi tüm insan ırkının hakiki vatanı olarak öne sürülmüş ve bu önerilerin her birinin doğruluğunu kanıtlamak için çok başarılı argümanlar ortaya atılmıştır.

      Bu konuda gerçeğe ulaşmak mümkün görünmediğinden, bu fikri tamamıyla reddeden başkaları da vardı. Onlara göre dünyanın neresinde olursa olsun insan ve doğa birbirine çok benzediğinden, mitlerin de çarpıcı bir biçimde birbirine benzemesi ve yine de birbirlerinden bağımsız ve/veya çok uzak diyarlarda yaşayan insanlarca icat edilmesi, farklılıkların ise büyük ölçüde iklimden kaynaklanması kuvvetle muhtemeldir.

      Şimdi pek çok ülkedeki gelişmemiş insanların artık ilkellikten çıkıp uygarlaşmaya başlayana dek geçen yüzyıllarını saymaya kalkışırsak, bazı mitlerin Mısır, Asur, Hindistan, Yunanistan, İran ve daha başka birçok ülkede olduğu gibi tamamlanmış dini sistemler halinde bir araya geldiğini görürüz. Bu insanlar çok daha gelişmiş bir öz bilinç seviyesine ulaşmış; hem kendini hem doğayı daha iyi anlamaya, çoğu zaman çevrelerinde olup biten doğa olaylarının gerçek nedenlerini tespit etmeye başlamışlardı. Bunun bir sonraki adımı, atalarından kendilerine aktarılan dini mit sistemlerini çok dikkatli bir şekilde gözlemlemeye başlamalarıydı. Önceleri doğa hakkında kullandıkları hayal gücünü, bu kez dini mitler kullanarak ve bunun sonucunda onlara yeni anlamlar yükleyerek başlangıçta doğanın basit kişileştirilmesiyle başlayan mitlere yeni açıklamalar getirdiler. Örneğin Yunanistan’da başlangıçta güneşin kişileştirilmiş hali olan Apollon, sonradan müzik ve şiir tanrısı olarak görülmeye başlandı; başlangıçta Şafak olan Athena, bilgelik tanrıçasına dönüştü. Benzer şekilde, başlangıçta Rüzgâr olan Hermes, belagat tanrısı ve ruhların lideri oldu. Mitler bu şekilde yavaş yavaş felsefi ya da metafizik anlamlar kazanmaya, yani o dönemde insan zihninin sahip olduğu en derin ve en geniş kapsamlı düşüncelerin sembolleri olmaya başladı. Bu düşüncelerin birçoğu o kadar derin ve harikadır ki bunları anlayabilmek için engin bir bilgi birikimine sahip olmak gerekir. Şu an sizi ilgilendiren tek şey böyle düşüncelerin var olduğunu ve bir gün bunlar hakkında daha fazlasını öğrenmek isteyeceğinizi bilmenizdir.

      Bazı mitler bu şekilde dini sistemlere dönüşürken birçoğu da mit ve hikâye formunu korumuştur. Nesiller boyunca bu hikâyeler tekrar tekrar anlatılmış, böylece hepsinde pek çok değişiklik meydana gelmiş ve eklemeler yapılmıştır. Bu değişikliklerin etkisi bazen bir hikâyeyi kabalaştırmakken bazen de hikâyenin karmaşıklığını artırmak olsa da içlerinden bazılarının daha ilginç ve güzel bir hal aldığını söylemek gerekir. İnsanlarca bu denli değiştirilen veya eklemeler yapılan hikâyelere aynı hikâyenin varyasyonları denebilir.

      Bu gerçekler sebebiyle mitoloji iki büyük bölüme ayrılmıştır. Bir dinin yüce makamına yükselene kültür-edebiyat, daima hikâyeler ve mitler şeklinde kalmış olana da halk edebiyatı denir. Birincisi insanlığın daha eğitimli kesimlerinin, diğerlerine bağlı olarak gelişen öğrenim, bilgi ve görgülerini; ikincisi ise nispeten daha az eğitimli olanların inanç ve âdetlerini yansıtmaktadır.

      Muhtemelen şu anda tüm bu geniş mitler dizisinin en uzak geçmişten bizlere kadar nasıl geldiğini merak ediyorsunuzdur. Bunların çoğu, Hindistan’da yaklaşık dört bin yıllık olduğu düşünülen Rigveda’da, Yunanistan’da yaklaşık üç bin yıllık olduğu düşünülen Homeros’un İlyada3 ve Odysseia’sında4 ve diğer pek çok eski kitapta muhafaza edilmiştir. Bu kitaplar yüzlerce yıl boyunca elyazması olarak varlığını sürdürmüş, matbaanın icadından bu yana ise bunların birçoğu basılmış ve modern dillere çevrilmiştir. Antik mitlere ilişkin bilgiler ayrıca anıtlar ve üzerlerindeki yazıtlar, saksılardaki çizimler ve heykellerden de elde edilmiştir.

      Folklor çoğunlukla halkın hikâyelerinde sözlü anlatımla korunarak nesilden nesile aktarılmış ve en sonunda hikâyeleri derlemeye gönüllü kişilerce yazıya dökülmüştür. En eski insanlara ait mitler ise dünyanın çeşitli yerlerinde hâlâ uygarlaşamamış toplumlar arasında hayatta kalanlar tarafından korunmuştur. Bunlar birkaç yüzyıl boyunca ağızdan ağıza aktarılmış ya da geleneklerinde gözlemlenerek öğrenciler tarafından kayıt altına alınmıştır. Bu daha az medeni toplumlar arasında eski anıtların yanı sıra, ilkel insanların kendi mitlerini kaydettiği yazı formları da yer almaktadır.

      Kendimizi en tepesinden aşağı bakarken hayal ettiğimiz bu mitler ormanının ne kadar geniş ve görkemli bir yer olduğunu şimdiye kadar fark etmişsinizdir. Tüm ormanın bu kuşbakışı görüntüsüne sahip olduktan sonra oraya inerek farklı yönlerde küçük yolculuklar yapmanın ve sonraki bölümlerde yapacağınız gibi, mitlerin en güzellerinden bazılarını çok daha iyi tanımanın keyfini çıkaracaksınız. Dahası, artık “Mit nedir?” sorusunu yanıtladığımda beni anlamakta zorluk çekmeyeceksiniz. “Mit nedir?” sorusuna yanıtım şu şekilde:

      Mit, insanın kendisi ya da doğada yer alan nesneler ve olaylar hakkında, bunların görünüşleri, etkileri ve nedenlerinin daha da büyük gizemleri de dahil olmak üzere yaptığı hayali açıklamalar ya da yorumlardır. Bunlar bir şeylere açıklama getiren basit bir mitten, doğadaki nesnelerin insan biçimindeki

Скачать книгу


<p>3</p>

Homeros, İlyada, çev. Azra Erhat – A. Kadir, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014, 1. Baskı. (e. n.)

<p>4</p>

Homeros, Odysseia, çev. Azra Erhat, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014, 1. Baskı. (e. n.)