Mitoloji Rehberi. Helen Archibald Clarke
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mitoloji Rehberi - Helen Archibald Clarke страница 8
“İnsanım,” dedi adam. “Bir zamanlar sürüngen bir salyangoz kabuğundan ibarettim. Peki ya sen kimsin?” “Ben kunduzların kralıyım,” dedi. “Halkımın bu nehirdeki yukarı ve aşağı hareketini yönlendiriyorum. Hepimiz epey meşgulüz ve bu nehir benim egemenliğim altında.”
“Olanları sana anlatmalıyım,” dedi Wasbashas. “Baş Tanrı beni büyükbaşların, kuşların, balıkların ve kümes hayvanlarının başına getirdi ve bana hakkımı savunma gücü verdi; Baş Tanrı’nın armağanlarını, yayı, mızrakları ve bu wampum kolyeyi takdim etti.”
“Gel, buyur,” dedi kunduz ses tonunu değiştirerek. “Kardeş olduğumuzu anladım. İnime doğru bana eşlik et, yolculuğun ardından dinlenmiş olursun.” Bunun üzerine, daveti büyük bir memnuniyetle kabul eden Wasbashas’ı güzel ve büyük bir köye götürdü. Koniler şeklinde inşa edilmiş barınaklarla dolu köyde şefin barınağında ağırlandı. Zemin çam hasırla kaplı olduğundan Wasbashas’ın gözüne çok güzel görünüyordu. Yerlerine oturunca, şef karısına ve kızına misafirleri için en güzel yemekleri hazırlamalarını söyledi. Bu arada misafirine barınağını nasıl inşa ettiğini anlatarak onunla hoş sohbette bulundu ve ağaçları dişleriyle kesip nehir boyunca baraj oluşturma yöntemini anlattı. Bu bilge konuşmalarıyla şef hem zamanın nasıl geçtiğini anlamadı hem de Wasbashas’ın saygısını kazanmış oldu.
Karısı ve kızı içeri gelerek taze soyulmuş kavak, söğüt, taflan ve mürver kabuğu getirdiler, ki bunlar onların en meşhur yiyecekleriydi. Wasbashas bunların tadına bakar gibi yaparken onu ağırlayan şef de büyük bir keyifle çoğunu yedi. Şimdi şefin kızı Wasbashas’ın dikkatini çekmişti. Mütevazı tavırları, temiz giyimi, babasının emirlerine itaat etmesi, konuğun gözündeki cazibesini daha da artırdı. Wasbashas genç kıza ne kadar uzun süre baktıysa, o kadar derinden etkilendi ve sonunda onunla evlenmeye karar verdi. Bunun üzerine ikna edici sözlerle şefle konuştu ve bu isteğini kabul etmesi için ısrar etti. Şef teklifi memnuniyetle kabul etti ve kızı da talibi hakkında olumlu bir izlenim edindiğinden evlendiler, elbette kunduzların ve dost canlısı hayvanların da davet edildiği bir ziyafetle. Osage kabilesinin kökeni bu salyangoz ve kunduz sembolüne dayanmaktadır.
Büyük Yabantavşanı’nın Parmak Isırtan Maceraları
Su Samuru ve Ağaçkakan Kızlar
I – Yabantavşanı Su Samuru Keeoony’yle Aşık Atmaya Kalkarsa
Eski zamanlarda, Mikmak dilinde Ableegumooch denilen, tavşan Mahtigwess, büyükannesiyle yaşar ve daha güzel günlerin gelmesini beklerdi; gerçekten de çetin geçen kışın ortasında, nehir buz tutmuş ve ovalar karla kaplanmışken, bu küçük ev halkı için bile geçinmek epey zor işti. Bir gün ormanda koştururken ıssız bir çadır buldu, nehrin kıyısında bulunan ve girişinden nehre doğru pürüzsüz buzdan bir yol uzanan bu çadırda su samuru Keeoony yaşıyordu. Su samuru onu memnuniyetle karşıladı ve hizmetçisine yemek için hazırlanmasını söyleyerek yakaladığı balıkları astığı kancaları aldı ve akşam yemeği için avlanmaya gitti. Kızak yolunun tepesine tırmanıp kendini suyun altına bıraktıktan kısa süre sonra, birazdan akşam yemeği olarak pişirilecek bir sürü yılanbalığıyla çıkageldi.
“Vay canına!” diye düşündü yabantavşanı. “Geçimini ne kadar da kolay sağlıyor! Bu balıkçı ahalisi karınlarını çok kolay yoldan ve ucuza doyuruyor! Bu kadar zekiyim, bu su samurunun yaptığını yapamaz mıyım? Elbette yapabilirim! Neden olmasın?” Böyle düşündükten sonra kendine güveni öyle bir geldi ki üç gün sonrasına onu kendisiyle – adamadusk ketkewop – bir akşam yemeği yemeye davet ettikten sonra evinin yolunu tuttu.
“Haydi gel!” dedi büyükannesine ertesi sabah, “çadırımızı gölün kıyısına taşıyalım.” Birlikte çadırı taşıdılar ve tavşan, su samurununkine benzer bir yer seçti ve hava soğuk olduğu için çadırın kapısından suya kadar buzdan bir yol yaptı ve buraya kadar işleri rast gitti. Sonra söylenen saatte misafiri geldi ve tavşan büyükannesine yemek için hazırlık yapmasını söyledi. Bunun üzerine yaşlı kadın, “İyi ama ne pişireceğim torunum?” diye sordu.
“Ben icabına bakacağım,” dedi tavşan ve kendine bir nabogun yani yılanbalıklarını dizeceği bir sopa hazırladı. Sonra buz patikasından geçerek bu sanatta usta biri gibi kaymaya çalıştı ancak şansı pek yaver gitmedi ve bir sağa, bir sola çarpa çarpa suya gelene kadar sıçradı ve sonunda geriye doğru biraz salınarak suya girmeyi başardı. Ve maalesef bu kötü başlangıç, iyi bir sona varmadı çünkü tüm yüzücülerin ve dalgıçların arasında, tavşan en başarısız olanıydı ve onun da kardeşlerinden hiçbir farkı yoktu. Su soğuktu, nefesi kesildi, çırpınmaya başladı ve neredeyse boğulacaktı.
“Bunun nesi var böyle?” diye sordu su samuru şaşkınlıkla ona bakan büyükanneye.
“Belli ki birinde gördü ve aynısını yapmaya çalışıyor,” dedi büyükanne.
“Huu! Çabuk çık oradan!” diye bağırdı su samuru. “Nabogun’u bana uzat!” Soğuktan tir tir titreyen ve neredeyse donmak üzere olan zavallı tavşan sudan çıktı ve ağır ağır yürüyerek kulübesine girdi. Büyükannesi onunla ilgilenirken su samuru suya daldı ve bir sürü balıkla geri döndü. Ama tavşanın boyundan büyük işlere kalkışmasına kızarak balıkları kulübeye fırlatıp hiçbir şey yemeden kendi evine gitti.
II – Tavşan Mahtigwess’in Ağaçkakan Kızlarla Yediği Yemek ve Onlarla Aşık Atıp Bir Kez Daha Rezil Olması
Büyük yabantavşanı ne kadar hayal kırıklığına uğrasa da pes etmedi çünkü sahip olduğu tek erdem yılmamaktı. Bir gün kırlarda dolaşırken kırmızı başlıklı genç kızlarla dolu bir çadıra rastladı; eh, kırmızı kafalarına şaşmamalıydı çünkü kızlar ağaçkakandı.
Büyük yabantavşanı, iyi yetiştirilmiş bir Kızılderiliydi ve gönüllere taht kurmayı iyi biliyordu; akşam yemeğine davet edildi ve teklifi memnuniyetle kabul etti. Bunun üzerine kızıl saçlı güzel kızlardan biri, eline bir woltes yani tahta tabak alarak koşuyor gibi görünecek kadar kolayca ağaca tırmandı ve yükselirken ara sıra durup gagalayarak sağdan soldan Kızılderililerin apchel-moal-timphawal ya da çok benzediği için pirinç olarak adlandırdıkları böceklerden toplamaya başladı. Bu pirincin, müdavimleri için leziz bir yemek olduğunu göz ardı etmeyin. Toplanan pirinçler haşlanıp yendikten sonra, tavşan yeniden aynı şeyi düşündü. “İşe bak! Bazıları için hayat ne kolay! Ben niye yapmayayım? Hey kızlar! Yarından sonraki gün akşam yemeği için bana gelin.”
Konuklar daveti kabul edince, büyük yabantavşanının ağaçkakancılık oynayacağı gün gelip çattı. Bir yılanbalığının kafasını alıp kendine bir gaga yapmak için burnuna bağlayıp elinden geldiğince tırmanarak – ki elinden gelen epey yetersizdi – pirinçleri