Mitoloji Rehberi. Helen Archibald Clarke

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Mitoloji Rehberi - Helen Archibald Clarke страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Mitoloji Rehberi - Helen Archibald Clarke

Скачать книгу

hikâyede, Kızılderililere ait bir gelenekten, genç adamın tuttuğu oruçtan bahsedilir. Şimdinin mezuniyet törenleri ve mezuniyet konuşmalarıyla üniversiteye başlama ritüelleri yerine, Kızılderililerde delikanlılar veya genç kızlar ebeveynlerinin çadırlarından uzakta, tek başlarına oruç tutmaya mecbur bırakılarak açlık ve yalnızlık acısı çekerken Baş Tanrı’nın veya koruyucu bir ruhun ona geleceği göstereceğine inanılırdı.

      Kızılgerdanın Doğuşu (Ojibwa’dan)

      Yaşlı bir adamın, Opeechee adında tek bir oğlu vardı ve bu çocuk, yaşamı boyunca koruyucu bir deha veya ruh tarafından güvence altına alınmasını sağlayacak uzun ve son orucunu tutmak için uygun olduğu düşünülen yaşa gelmişti. Babası, halkı arasında en bilge ve en yüce kabul edilen şeylerde oğlunun herkesi geçmesi için hırs yapıyordu. Bu arzusunu gerçekleştirmek için genç Opeechee’nin bilgelik gücüyle tanınan ve ünlerine imrendiği kişilerden çok daha uzun bir süre oruç tutması gerektiğini düşündü.

      Bu nedenle oğluna büyük bir törenle hazırlanmasını emretti. Opeechee, iyi huyunu açığa çıkaracak ve onu arındıracak olan terleme kabinine ve banyoya birkaç kez girdikten sonra babası ona kendisi için özel hazırlanmış küçük bir kulübedeki temiz bir hasırın üzerine uzanmasını söyledi. Aynı zamanda ona gerçek bir erkek gibi davranıp oruca dayanmasını buyurdu. On iki gün sonunda yiyeceklere kavuşacağına ve babasının kutsamasını alacağına dair söz verdi.

      Delikanlı, babasının emirlerine dikkatlice uydu ve yüzü kapalı bir şekilde yatarak hayatının geri kalanında her gün sahip olacağı iyi ya da kötü talihini belirleyecek ruhun gelmesini sakince bekledi.

      Her sabah babası küçük kulübenin kapısına geliyor, onu sebat etmesi için yüreklendiriyor, kendisine verilen bu imtihanın süresini başarıyla tamamlaması halinde verilecek büyük onur ve şöhretten uzun uzun bahsediyordu. Son derece göz kamaştırıcı görünen bu vaatlere ve şan şöhret söylemlerine delikanlı hiç cevap vermedi ama dokuzuncu güne dek hiçbir hoşnutsuzluk belirtisi göstermeden yattı ve sonunda babasına şöyle seslendi:

      “Babacığım, rüyalarım bana bir uğursuzluğu işaret ediyor. Orucumu şimdi bozup daha uygun bir vakitte yeni bir oruca başlayabilir miyim?”

      Babası yanıtladı:

      “Oğul, sen benden ne istediğinin farkında değilsin. Eğer şimdi kalkarsan, bütün şanın yok olur. Biraz daha sabret, üç günün kaldı. Sonrasında vaden dolmuş olacak. Bunun iyiliğin için olduğunu biliyorsun, seni sebat etmeye davet ediyorum. Yaşlı baban seni kabile reisleri arasında bir yıldız ve bu mücadelenin en sevgilisi olarak görmeyi hak edecek kadar yaşamadı mı?”

      Delikanlı razı geldi ve onu şikâyet etmeye teşvik eden ışığı engellemek için üzerini daha da sıkı kapatarak on birinci güne dek yatmaya devam etti ve isteğini tekrarladı.

      Babası, Opeechee’ye geçen gün söylediklerinin aynısını söyledi ve ilk yemeği kendisi hazırlayacağına ve şafak sökerken ona getireceğine söz verdi.

      Oğlu sızlanmaya başlayınca baba ekledi:

      “Güneşi batarken babanın yüzünü kara mı çıkaracaksın?”

      “Yüzünü kara çıkarmayacağım babacığım,” dedi Opeechee. O kadar hareketsiz yatıyordu ki yaşadığı ancak göğsündeki hafif kabartıdan anlaşılabiliyordu.

      Ertesi gün, sabahın ilk ışıklarıyla beraber baba amacına ulaşmış olmanın sevinciyle oğluna yemek hazırladı ve yemeği önüne koymak için aceleyle yola koyuldu. Küçük kulübenin kapısına geldiğinde oğlunun kendi kendine konuştuğunu duyunca şaşırdı.

      Dinlemek için eğildi ve kapıdaki küçük aralıktan baktığında, oğlunun tüm göğsünü kızıl renge boyadığını ve elleriyle ulaşabildiği kadarıyla omuzlarının arkasını da boyayarak işini bitirmek üzere olduğunu görünce, kendi kendine, “Babam erkeklik talihimi yok etti, isteklerime kulak asmadı. Beni gücümün yettiğinin fazlasına zorladı. Kaybeden o olacak, yeni halimle sonsuza dek mutlu olacağım çünkü ebeveynime itaat ettim. Acıyı bir tek o çekecek çünkü koruyucu ruhum epey adil. Bana istediğim şekilde yardımcı olmasa da başka şekilde merhamet etti, bana başka bir biçim verdi. Şimdi gitmeliyim,” dediğini duydu ve şaşırdı.

      Tam bu esnada yaşlı adam sözünü keserek haykırdı:

      “Oğlum! Beni bırakma!”

      Ancak delikanlı bir kuşun çevikliğiyle kulübenin tepesine uçtu ve en yüksek direğin tepesine tünedi, güzel bir kızılgerdan kuşuna dönüşmüştü. Babasına acıyarak baktı ve şöyle söyledi:

      “Bu değişim için üzülme babacığım. Şimdiki halimle bir erkekken olabileceğimden çok daha mutlu olacağım. Her zaman insanların dostu olacak, evlerinin yakınında duracağım. Daima hoşnut olacağım, bir savaşçı olarak isteklerini yerine getirememiş olsam da bir barış ve neşe elçisi olarak bunu telafi etmeyi en büyük gaye edineceğim. Şarkılarımla seni neşelendirecek, şu anki durumumda hissettiğim neşeyi ve yüreğimdeki şuhluğu başkalarına da aşılamaya çalışacağım. Bu, beklediğin şan ve şerefi kaybetmenin telafisi olacaktır. Artık insan olmanın verdiği kaygılardan ve acılardan özgürleştim. Karnımı dağlar ve tarlalar doyuruyor, yaşamımın yolu ise artık aydınlık gökyüzü!”

      Ve Opeechee, kendine bahşedilen kanatlardan son derece memnun bir halde ayak parmaklarının üzerinde gerinerek diline en tatlı şarkılarından birini tutturarak komşu ormana doğru uçtu.

      Yabantavşanı’nın Doğuşu (Aino’dan)

      Birdenbire, bir dağın tepesinde büyük bir ev belirdi, içinde güzel giyimli ama sürekli kavga eden altı kişi yaşıyordu ve nereden geldikleri bilinmiyordu. Bunun üzerine Okikurumi geldi ve “Ah sizi kötü yabantavşanları! Kötü ruhlu hayvanlar! Nereden geldiğinizi bilmediğimizi mi sanıyorsunuz? Gökyüzünün çocukları birbirlerine kartopu yağdırıyordu, sonra bunlar biz insanların dünyasına düştü. Gökten ne gelirse gelsin onu ziyan etmek çok yazık olacağından, kartopları tavşanlara dönüştü; o tavşanlar da sizsiniz. Ne diye bu kadar gürültü yapıyorsunuz?” dedi.

      Bu sözlerinin ardından Okikurumi bir meşale kaptı ve altı yabantavşanına da sırayla meşaleyle vurdu. Bunun üzerine tüm tavşanlar kaçtı. İşte yabantavşanının doğuşu bu hikâyeye dayanır; tavşanın tüyleri kartopundan geldiği için beyazdır, meşaleden yanan kulakları ise siyahtır.

      Köstebek Nasıl Kör Oldu? (Kuzey Amerika Kızılderilileri)

      Günlerden bir gün bir Kızılderili bir sincabı kovalıyordu, sincap da kaçmak için ağacın tepesinden gökyüzüne doğru koşmaya başladı. Kızılderili, ağacın tepesine bir tuzak kurup aşağı indi ancak ertesi gün güneşin tuzağa yakalandığını, bu yüzden de gecenin devam ettiğini gördü. Ne kadar büyük bir zarara sebep olduğunu hemen anladı ve iyi niyetli olduğundan bu kötülüğü düzeltmek için elinden geleni yapmak istedi. Bu yüzden, ilmiği kesip güneşi serbest bırakmalarını umut ederek ağaca bir sürü hayvan gönderdi ancak güneşin yoğun sıcaklığı hepsini yakıp küle çevirdi. Sonunda aheste köstebek görevi başardı;

Скачать книгу