Şeref Yemini . Морган Райс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Şeref Yemini - Морган Райс страница 9
"Gwendolyn’i mi?" diye bağırdı konsey üyelerinden biri hayretle ve odanın içinde yeniden şaşkın mırıldanmalar yükseldi
"Onu ve yanındakileri Silesia’ya varmadan önce öldürsünler diye güçlerimizi peşlerine takacağız,” diye beyan etti Gareth.
“Ama Efendimiz, bunun bize ne gibi bir faydası olacak ki?” diye seslendi bir konsey üyesi. “Eğer onlara saldırırsak, güçlerimizi saldırılara açık bir duruma düşürmüş olmaz mıyız? İmparatorluk hemen etraflarını sarar ve hepsini katleder.”
“Ayrıca Kral’ın Sarayı da saldırıya açık bir hale gelir!” diye bağırdı bir diğer üye. “Eğer teslim olmayacaksak, Kral’ın Sarayı’nı hemen tahkim etmeye başlamalıyız.”
Bir grup üye bu sözlere onay verir gibi bağırdılar.
Gareth dönerek soğuk bakışlarla konsey üyesini süzdü.
“Elimizdeki bütün adamları kız kardeşimi öldürmek için kullanacağız!” dedi esrarengiz bir tavırla. “Tek bir kişiyi bile bu işten muaf olmayacak!”
Konsey üyesi taş zemini çizerek sandalyesini geriye doğru çekti ve ayağa kalktı. Odada tam bir sessizlik hüküm sürüyordu.
"Sizin şahsi takıntılarınız için Kral’ın Sarayı’nın mahvolmasını seyredemem. Başkalarını bilmem ama ben sizinle birlikte olmayacağım.”
Oradaki insanların yarısının "Ben de!" diye bağıran sesleri odada yankılandı.
Gareth öfkesinin giderek kabardığını hissediyordu. Tam ayağa kalkmak üzereyken konsey odasının kapısı pat diye açıldı ve ordudan geri kalanın komutanlığını yapan kişi içeriye girdi. Bütün gözler ona çevrildi. Komutan bileklerinden bağlanmış, yağlı saçlı, tıraşsız ve külhanbeyi görünümlü bağlı bir adamı peşinden sürüklüyordu. Onu odanın tam ortasına kadar getirdi ve kralın önünde durdu.
"Efendimiz,” dedi kumandan, soğuk bir sesle. “Kader Kılıcı’nın çalınmasından sorumlu tutulan altı kişi infaz edilmişti. Bu adam da kaçmayı başaran yedinci hırsız. Olan bitenle ilgili olarak, çok şahane bir öykü anlatıyor.”
Sonra adamı sarsarak, “Konuş!” diye kışkırttı.
Kabadayı her bir yöne tedirgin ve kendinden emin olmayan bakışlar fırlattı. Yağlı saçları yanaklarına yapışmıştı. Nihayet haykırdı:
“Bize kılıcı çalma emri verilmişti!”
Odaya öfkeli mırıltılar yayıldı.
"Biz on dokuz kişiydik” diye devam etti kabadayı. “On iki kişi karanlıktan faydalanıp kılıcı alacak ve onun Kanyon köprüsünden geçirip tenha bir yere götürecekti. Onu bir yük arabasına koydular ve köprüden geçerken o arabaya eşlik ettiler, böylece gözcülük yapan diğer askerler arabanın içinde ne olduğunu bilmeyeceklerdi. Diğer yedimize, kılıç çalındıktan sonra arkada kalmamız emredilmişti. Bize, göstermelik olarak hapsedileceğimizi ama daha sonra serbest kalacağımızı söylemişlerdi. Ne var ki, arkadaşlarımızın hepsi infaz edildi. Kaçmasaydım, benim de akıbetim aynı olacaktı.”
Odada uzunca bir süre tedirgin mırıltılar duyuldu.
"Kılıcı nereye götürüyorlardı?” diye adamı sıkıştırdı kumandan.
“Bilmiyorum. Muhtemelen İmparatorluk’un derinlerinde bir yere.”
"Böyle bir emri kim vermiş olabilir ki?"
"O!" dedi kabadayı, aniden dönüp kemikli parmağıyla Gareth’ı göstererek. "Kralımız! Bize bu işi yapmamız için emir veren oydu!”
Odanın içine dehşete düşmüş insanların mırıltıları ve bağırışları yayıldı. Nihayet, konsey üyelerinden biri demir asasını birkaç kez yere vurdu ve bağırarak herkesi sessizliğe davet etti.
Bir sessizlik oluştu ama tam olarak değil.
Öfke ve korkuyla titreyen Gareth ağır ağır tahtından kalktı. O anda herkes sustu ve bütün gözler ona çevrildi.
Gareth fildişi basamakları birer birer indi. Odanın içinde öylesine bir sessizlik vardı ki, yere iğne düşse duyulabilirdi. Odayı boydan boya geçti ve kabadayının yanına geldi. Ona bir adım öteden soğuk bir şekilde bakmaya başladı. Adam, komutanın kollarında kıvranıyor ve ona bakmamak için yüzünü sağa sola çeviriyordu.
“Benim krallığımda hırsızların ve yalancıların üstesinden tek bir şekilde gelinir,” dedi yumuşak bir sesle.
Ve aniden belindeki hançeri çekerek adamın kalbine sapladı. Adam, gözleri yuvalarından fırlayarak acı içinde haykırdı ve aniden yere yıkıldı. Ölmüştü.
Komutan kaşlarını çatarak Gareth’a baktı.
“Şu anda, sizin aleyhinizde tanıklık yapan birisini öldürmüş bulunuyorsunuz,” dedi. “Bunun suçunuzu daha da ağırlaştıracağının farkında değil misiniz?”
"Ne tanığı?" diye sordu Gareth, gülümseyerek. “Ölüler konuşmaz ki…”
Komutan kıpkırmızı oldu.
"Unutmuş olabilirsiniz, ben Kral’ın ordusunun yarısının komutanıyım. Aptal yerine koyulmaktan hiç hoşlanmam. Davranışlarınızdan, bu adamın size isnat ettiği suçu işlemiş olduğunuz kanısına varmak benim için hiç zor değil. Durum böyle oluna, ben ve ordum size artık hizmet vermeyeceğiz. Ayrıca, sizi Halka’ya ihanetten tutuklattıracağım!”
Komutan başıyla adamlarına işaret etti. Bir düzine kadar asker tek beden olmuş gibi, aynı anda kılıçlarını çektiler ve Gareth’ı tutuklamak için öne atıldılar.
Lord Kultin hiç vakit kaybetmeden iki misli adamıyla birlikte öne çıktı. Paralı askerlerin tümü kılıçlarını çekerek Gareth’ın arkasına geçtiler.
Komutanın adamlarıyla karşı karşıya durarak Gareth’ı aralarına aldılar.
Gareth muzaffer bir edayla kumandana baktı. Kumandan da, kendi adamlarının sayısının Gareth’ın paralı askerlerinden çok daha az olduğunu biliyordu.
"Kimse beni tutuklayamaz,” diye alaycı bir şekilde güldü Gareth. “Hele sen… Şimdi adamlarını al ve sarayımı terk et. Veya benim özel savaşçılarımın öfkesini tatmaya hazır ol.”
Sinir bozucu bir kaç saniyeden sonra komutan nihayet adamlarına işaret etti ve hepsi birden, kılıçlarını çekmiş bir şekilde arkaya doğru adım atarak odadan çıktılar.
"Bu günden itibaren,” diye patlattı kumandan, “bizim size hizmet etmeyeceğimizi herkes bilsin! İmparatorluk’un ordusuyla tek başınıza baş edin. Umarım size, sizin babanıza davrandığınızdan daha iyi davranırlar!”
Askerlerin hepsi, zırhlarını tangırdatarak