Şeref Yemini . Морган Райс

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Şeref Yemini - Морган Райс страница 7

Şeref Yemini  - Морган Райс Felsefe Yüzüğü

Скачать книгу

topraklarına ne kadar zamanda varabileceklerini ve onları orada nelerin beklediğini merak ediyordu. Kılıç’ı nasıl bulacaklar ve bu hikâye nasıl sona erecekti? Önlerinde sürüyle engel vardı ve başarılı olma şanslarının fazla olmadığını biliyordu, ama yine de bu yolculuğa nihayet çıkabilmiş olmakta dolayı müthiş bir coşku içindeydi. Buraya kadar gelebilmiş olmak ona heyecan veriyordu ve Kılıç’ı geri alma arzusuyla yanıyordu.

      "Ya orada değilse?” diye sordu Reece.

      Thor dönerek ona baktı.

      “Kılıç, yani,” diye ekledi Reece. “Ya orada değilse? Ya kaybolmuşsa? Veya parça parça edilmişse? Ya onu asla bulamazsak? Ne de olsa, İmparatorluk’un toprakları uçsuz ve bucaksız…”

      “Ya İmparatorluk onu nasıl kullanacağını keşfetmişse?” diye sordu Elden yanlarına gelerek, kalın sesiyle.

      “Peki ya Kılıç’ı bulduğumuz halde geri getirmezsek?” diye sordu Conven.

      Karşılarında duran ve yanıtı olmayan bu soru deniziyle tedirgin olmuş bir şekilde orada öylece kalakaldılar. Bu yolculuk bir çılgınlıktı, Thor bunu biliyordu.

      Hem de tam bir çılgınlık…

      BÖLÜM DÖRT

      Gareth, babasının çok değer verdiği ve şatonun üst katında bulunan çalışma odasının taş zemini üzerinde volta atarak, ne varsa tek tek kırıp döküyordu.

      Gareth kitaplıktan kitaplığa giderek, asırlardan beri ailesinin mülkiyetinde olan deri kaplı tüm değerli kitapları bir vuruşta aşağıya indirdi, ciltlerini paraladı ve sayfalarını paramparça etti. Havalara fırlattığı sayfalar, kar taneleri gibi başının üzerine yağdı, bedenine ve salyalar akan yanaklarına yapıştı. Bu sarayda babasının sevdiği her şeyi, her kitabı tek tek ortadan kaldırmaya kararlıydı.

      Köşedeki masaya doğru ilerledi, afyon çubuğunu titreyen elleriyle yakalayarak içinde kalanları güçlüce içine çekti. Buna şimdi her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardı. Bir afyon bağımlısıydı, fırsat bulduğu an tüttürüyordu. Rüyalarında ve hatta artık uyanık olduğu vakit bile onu rahat bırakmayan babasıyla ilgili tüm imgeleri ortadan kaldırmak zorunda olduğunu hissediyordu.

      Gareth çubuğu yerine koyarken babasının, çürüyen bir ceset olarak, tam karşısında durduğunu gördü. Ona her göründüğünde, bir öncekinden daha çürümüş ve daha çok iskelete benzemiş oluyordu. Gareth bu korkunç görüntüyü görmemek için başını çevirdi.

      Eskiden olsa Gareth ona saldırmayı denerdi ama bunun bir işe yaramadığını artık öğrenmişti. O yüzden şimdi sadece başını çevirmekle ve başka yerlere bakmakla yetiniyordu. Hep aynı şey oluyordu: Başında paslı bir taç olan babası, ağzı açık bir şekilde, ona iğrenmiş gibi bakıyor ve bir parmağını suçlar gibi ona doğru uzatıyordu. O korkunç bakış Gareth’a günlerinin sayılı olduğunu hissettiriyor ve babasıyla buluşmasının sadece bir zaman meselesi olduğunu hatırlatıyordu. Babasını görmekten dünyadaki her şeyden daha çok nefret ediyordu. Onu öldürmekle eline bir lütuf geçmiş olsaydı, hiç olmazsa onun yüzünü görmekten kurtulabilseydi… Ama ironik olarak, şimdi onu her zamankinden daha sıklıkla görüyordu.

      Gareth aniden dönerek afyon çubuğunu hayaletin üzerine fırlattı. Yeterince hızlı atabildiği takdirde, hedefi tutturabileceğini umuyordu.

      Ama çubuk sadece havada uçtu ve duvara çarparak tuzla buz oldu. Babasıysa hâlâ orada duruyor ve öfkeyle ona bakıyordu.

      “Bu uyuşturucular artık işine yaramayacak,” diye azarladı babası onu.

      Gareth artık dayanamıyordu. Babasının yüzünü tırmalama niyetiyle ellerini uzatarak hayalete doğru atıldı, ama elleri her zamanki gibi sadece havayla buluştu; üstelik de hızını alamayarak odanın diğer ucuna kadar tökezleye tökezleye gitti ve babasının tahta çalışma masasının üzerine kapaklandı. Ağırlığına dayanamayan masa parçalanarak onunla birlikte yere yıkıldı.

      Gareth yerde yuvarlandı, soluğu kesildi ve başını kaldırınca kolunda derin bir yara açıldığını gördü. Gömleğinden aşağı kanlar akıyordu. O anda, üzerinde son bir kaç gündür uyurken bile çıkarmadığı iç gömleğinin olduğunu fark etti; onu haftalardır değiştirmemişti. Kendi yansımasına bir göz attı ve saçının karmakarışık olduğunu ve tam bir hödüğe benzediğini gördü. Benliğinin bir yanı bu kadar düşmüş olabileceğine inanmakta zorluk çekiyordu, ama bu durum diğer yanının umurunda bile değildi. İçinde sağlam kalan tek şey yakıp yıkma ve babasından geri kalan her şeyi ortadan kaldırma arzusuydu. Bu şatoyu yerle bir etmek istiyordu, Kral’ın Sarayı’nı da… Böylece, çocukken ona lâyık görülen davranışların bir İntikamını almış olurdu. Anılar, bir türlü çıkaramadığı bir diken gibi içine saplanıp kalmıştı.

      Tam o sırada, babasının çalışma odasının kapısı sonuna kadar açıldı ve Gareth’ın görevlilerinden biri korku içinde içeriye göz attı.

      “Efendimiz,” dedi görevli. “Bir çarpma sesi duydum da… İyi misiniz? Efendimiz, yaralanmışsınız!”

      Gareth oğlana nefret dolu bir bakış fırlattı. Sonra ona sert bir çıkış yapmak için ayağa kalkmaya çalıştı, ama bir şeyin üzerine basarak yeniden yere düştü. Az önce çektiği afyon nedeniyle hâlâ tam olarak kendisinde değildi.

      "Efendimiz, size yardım edeyim!”

      Oğlan öne doğru atılarak Gareth’ın bir deri bir kemik kalmış olan kolunu yakaladı.

      Ama Gareth’ın hâlâ bir miktar gücü vardı. Oğlan ona dokunur dokunmaz onu odanın diğer ucuna kadar hızla ittirdi.

      "Bana bir kere daha dokunursan, senin ellerini keserim,” diye haşladı onu.

      Oğlan korkuyla geri çekildi. Tam o sırada, başka bir görevli odaya girdi. Yanında da Gareth’ın belli belirsiz tanıdığı yaşlıca bir adam vardı. Bu adamı belli belirsiz hatırlar gibiydi ama tam olarak bir yere yerleştiremiyordu.

      "Efendimiz,” dedi adam, yaşlı ve çatlak bir sesle, “sizi yarım günden beri konsey salonunda bekliyoruz. Konsey üyeleri daha fazla bekleyemezler. Size verilecek acil haberleri var ve bunları gün bitmeden sizinle paylaşmaları gerekiyor. Geliyor musunuz?”

      Gareth gözlerini kısarak adama baktı, onun kim olduğunu çıkarmaya çalışıyordu. Adamın babasına hizmet eden birisi olduğunu hayal meyal hatırlıyor gibiydi. Konsey odası… Toplantı… Her şey zihninde bir girdap gibi dönüp duruyordu

      “Sen kimsin?” diye sordu Gareth.

      "Efendimiz, benim adım Aberthol. Babanızın güvenilir danışmanı," dedi adam biraz yaklaşarak.

      Gareth yavaş yavaş hatırlamaya başlamıştı. Aberthol. Konsey. Toplantı. Zihni allak bullaktı ve başı da çatlayacak gibi ağrıyordu. Şu anda istediği tek şey yalnız kalmaktı.

      "Beni yalnız bırak,” diye hırladı. “Ben gelirim.”

      Aberthol onaylar gibi başını salladı. Görevliyle

Скачать книгу